on iki

505 59 14
                                    

"İnsan çekeceği acıya aşık olurmuş."  Güneş ışığının gözlerine rahatsız etmesiyle ellerini gözlerinin önüne siper etti. Bacağımda kıvrılmış bana bakıyordu. Kalbim onunla her bakışmamızda ilk günkü aynı heyecanı veriyordu.

"Bu ne demek?" Kaşlarını kaldırarak yönelttiği sorunun ardında yatan masumluğu düşündüm.

Na Jaemin, senin bana bahşettiğin acı çok gerçekti.

"Sana olan aşkımı acı çekerken hissetmem, aşkı hissettikçe acı çekmem... Bunlar kafamı karıştırıyor Jaemin."

Kucağımdan kalktı. Kalkarken bana yaklaşmasıyla o büyülü kokusunu daha da derinden hissettim.

"Düşünme bunları."

"Düşünme diyorsun ama birlikte geçirdiğimiz zaman bile kısıtlı, değişmiyor kendimi akışına bırakamıyorum. Ne olacağı hiç belli değil ki. Senin ne yapacağın hep gizem dolu. Rahat edemiyorum bir saniye bile."

Gözlerinde olan gözlerimi çektim yerlere. Kendimi onun kollarına bırakarak uçurumdan atmışım gibi hissediyordum. O benim yakın arkadaşımdı, onu tanıdığımı düşünürdüm hep ama bir insanla ilişkinin içinde olmak demek farklı insanlar olmak demek. Kimsenin tek kimliği yok hayatta. Arkadaşına davrandığın gibi sevgiline davranamazsın, annene davrandığın gibi oda arkadaşına davranamazsın. Jaemin genelde bu kimliklerini karıştırıyordu. Sevgilisi ve arkadaşı arasındaki çizgiyi belirleyememişti. İşte bunun kurbanları da ben ve onun sevgilisiydi.

"En azından bir gün tüm her şeyi unut. Telefonumuzu da kapatalım sadece sen ve ben olalım?" Bu teklif çok cazipti. Duyduğum anda böyle bir şeyin gerçekleşmeyeceği kesin gibi geliyordu o yüzden somut değil soyut dünyalara daldım. Sevgi çok özeldi.

"Junnie, ne diyorsun?" Soyut dünyanın etkisinden on beş saniye içinde çıkmak zorunda kaldım.

"Tamam, kabul. Sadece sen ve ben, biz." Yanağıma sulu bir öpücük bıraktı. Arka cebimdeki telefonumu alarak aileme bugün Jaemin ile olacağımı, telefonumun şarjının bittiyor olduğunu beni merak etmemeleri gerektiğiyle ilgili bir mesaj attım. Ailemle normal bir liselinin geçirdiğinden çok daha az iletişimim var ama beni arayıp ulaşamamaları tam bir kaos olurdu. Bir keresinde iki saat telefonu açmadım diye ,ki uyuyakalmıştım kasıtlı bir şey yoktu, dört saatlik yol gelip beni uyurken bulmuşlardı.

Jaemin ise telefonunu kapatmak için arka odaya geçti. Bu beni biraz tedirgin etmişti. Yine de onun ne yaptığını öğrenmek istemiyordum çünkü kötü bir şey olabilirdi, öğreneceğim şey. Bugün ise moralimi asla bozmak istemiyorum.

O içerideyken mutfağa gittim. Etrafta yenilebilecek tatlı var mı diye bakıyordum. Fakat evde hiçbir şey yok gibiydi. Sadece gördüğüm masanın üstünde bir sigara paketiydi. Tabakların olduğu dolaptan bir kültablası aldım ve masaya oturdum. Sigarayı yaktım. Jaemin düzenli içiyordu ama ben arada içiyorum. Tabii, bu aralar çok arttırmıştım. Mark ile takıldığımızda sürekli içiyorduk. Onun da benim de düşünecek şeylerimiz vardı. Psikolojik olarak bir destek sağlıyordu. Nedenini hiç anlamadım. İnsan bünyesinin ne kadar güçsüz olduğunu kanıtlıyordu bu illeti içmek bence. Ben de kabul ediyordum güçsüz olduğumu zaten.

Sigarayı yaktığım anda yanıma geldi.

"Kimle konuştun?" Karşımdaki sandalyeye oturdu. Gözlerime bakmadı. Sigara paketinden bir dal alarak o da yaktı.

"Boşver."

"Dürüst olsana."

"Renjun, önemli biri değildi ki. Çok merak ediyorsan söylerim." Ne diye cevap vermekte bu kadar isteksizdi ki?

Hiçbir şey söylemedim. Ben de ona bakmayı kestim.

"Telefonunu kapadın mı bari?" Kafasını salladı.

"Yukhei ile konuştuk." Öyle uzatmıştı ki bu cevap beni tatmin etmemişti. Doğru gibi de gelmiyordu. Yine de ne gerek vardı üstelemeye.

"Ailen nerede?" Bu sefer yüzüne bakarak konuştum. O da benimkine baktı.

"Birkaç günlüğüne gitmelerini istedim. Kardeşimin sıkıntıları vardı zaten. Psikiyatristle görüşüyor. Onlar da dağ evine gittiler, belki ona da iyi gelir diye."

"Bilmiyordum."

"Bizim ailede normal biri olmadı ki zaten." Güldüm. Annesi hiperaktif, babası ise suratsızın tekiydi. İkisi de birbirinden garip uç örneklerdi. Kardeşi babasına çekmişti. Jaemin ise birkaç yıl öncesine kadar annesinin aynısıydı. Bu yıllarda durulmuştu.

Sigarasını küllüğe koydu ve içeri hiçbir şey demeden gitti. Nereye gidiyordu?

Çok geçmeden elinde tabletiyle geldi. Bana baktı ve şu ana kadar hiç hissetmediğim sıcaklığı hissettirecek bir gülümseme verdi bana.

Fly Me To The Moon'u açtı.

Gülümsedim.

Tableti masaya bıraktı. Yanan sigarasından biraz çekti. Sonra elimden tuttu. Hala içinde tuttuğu dumanları benim yüzüme verdi.

"Renjun."

Saçlarımı okşuyordu. Mutfağın tam ortasında birbirimize dayanmıştık.

"Jaemin." Adını söylemek büyüleyiciydi.

Gülümsedi.

Kafamı boynuna koydum. Birkaç saniyeliğine orada kaldım ama mükemmel kokusu ve teni sayesinde bu yaşadığım bütün yıllardan daha uzun ve büyüleyici bir zaman aralığıydı. Yavaşça boynuna birkaç buse bırakmaya başladım.

Vücudumu daha da sıktı. Kendisine daha da yaklaştırdı. Kafamı kaldırdı parmaklarıyla. Kuş tüyü gibi hafif hissediyordum. Sonunda dudaklarımızı birleştirdik.

Arkada ise şarkı değişmişti. Can't Help Falling in Love.

"Kendimi sana aşık olmaktan alamıyorum Huang Renjun."

flex your way out [ renmin ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin