on beş

422 56 26
                                    

Yatağımda uzanmış, sabahın ilk ışıkları ve kuşların rahatlatıcı sesiyle güne başlıyordum. Dudağımda gözümü açtığımdan beri yerleşmiş bir gülümseme, karnımda kelebekler vardı.

Bu kadar mutlu olmak beni eskiden geriyordu. Fakat şimdi kendimi bırakmıştım. Üzüleceksem, üzülecektim. Şimdiden yasını tutmama gerek yoktu.

Dün yağmurun çiselemesi bitmiş, gökkuşağı çıkmıştı. Biz de ben resim yapmaktan sıkılana kadar orada kalmıştık. Sonrasında ise birlikte uzun bir süre yürüdük, kuytu köşelerde öpüştük, birbirimize dokunduk. Sorunsuz, çok mutlu iki sevgiliydik işte.

Beni evime bıraktı. Arkadaşlarımla birlikte vakit geçirdikten sonra kısa süreliğine evine gitmişti. O gittikten sonra salonda diğer çocuklarla biraz daha takıldıktan sonra uyumuştum. Bu kadar erken kalkmamın nedeni buydu, sanırım.

Yataktan kalktım, klasik müziklerin olduğu playlistimi açarak hazırlanmaya başladım. Dün yapamadığım ama bugüne olan ödevlerime biraz baktım. Klasik müzik gerçekten ruhumu dinlendiriyordu.

Yarım saat gibi bir süre geçtikten sonra telefonumda çalan müzik durdu, arama sesi dinlediğim müziğin rahatlatıcılığından olsa gerek, kulağımı tırmalamıştı.

Yatağımın üstüne bıraktığım telefonu aldım.

"Hey, günaydın!" Arayan Jeno'ydu. Enerjik sesi ile gülümsedim.

"Bu saatte neden uyandın ve beni arıyorsun?" Bu iyi bir şeydi ama garip gelmişti. Jeno uykuyu severdi. Bana ise bazal düzeyde ihtiyacım olan uyku yeterli geliyordu. Ne zaman toplu buluşsak ve yatıya kalsak ilk uyanan ben olurdum hatta.

"Sağol, ben de sesini duydum iyi oldum." Omzumu silktim. Biz böyle anlaşıyorduk, kim sürekli canım cicim olurdu ki? Hem arkadaşlar böyle olmazsa gerçekten samimiler midir?

"Spotifyda şarkı açtığını gördüm, ben de neden kalktın diye merak ettim. Ben bütün gece uyuyamadım." Kaşlarımı çatmıştım. Aynı zamanda artık ödev yapamayacağımı anlamıştım, uyuyamadığını söylediğinde bir şey olduğunu düşündüm. Sonuçta kim öylesine uyuyamazdı ki?

"Anlatmak ister misin?" Kitaplarımı kapatırken sordum.

"Renjun, yirmi dakika sonra evinin önünde olucam. O zaman anlatırım yemek yeme, fırından bir şeyler alırız." Telefonu kapadıktan sonra ilk önce çantamı topladım. Zaten üstümde okul kıyafetimiz vardı. Dişlerimi fırçaladıktan sonra ilk işim pijamamı çıkarmak olurdu.

Yatağımı topladım, saçımı düzelttim. Çoraplarımı giydim. Anahtarlarımı çantamın ön gözüne atarak odamdan çıktım. Kimse uyanmamıştı.

Ayakkabılarımı giyerek kapının önündeki bankta Jeno'nun gelmesini bekledim. Telefonumda Jeno kapattığında çalan playlist, hala kısık sesle devam ediyordu.

Gözlerimi kapatmış çalan müziğe dalmışken yanımda bir fazlalık hissettiğimde gözümü açtım. Jeno yanıma oturmuş çantasını yere bırakıyordu.

"Hoş geldin." Sonunda müziği kapadığımda o da başını salladı.

"Burada mı oturacağız?" Elindeki poşeti açarken omzunu silkti. Poşeti aramızda kalan boşluğa bıraktıktan sonra saatini kontrol etti.

"Daha okulun başlamasına var, geç kalmayız. Burada oturmayı seviyorum." Sessizce başımı salladım. Poşetten çıkardığı sandiviçi bana uzatınca gülümsedim.

"Hani fırından alacaktık?" Gülümsedi.

"Annem seni çok seviyor, senin yanına geleceğimi söyleyince kendisi hazırlamak istedi." Annesi gerçekten harikaydı.

"Teşekkür ettiğimi söyle eve gidince, onu çok öpüyorum." Gözlerini tamam demek adına kırptı.

Annesinin hazırladığı sandiviçi yerken karşımızdaki evleri izliyordum. Önümüzdeki yoldan her dakika daha da artan arabalar geçiyordu. Kuş sesleri şehir hayatının günlük rutininin başlamasıyla beraber azalmıştı.

Belli bir süre ikimiz de sessiz kalmıştık. Sandiviçi hızlıca bitirmiştim, dün yemek yemediğimi o an hatırlayıp ne kadar aç olduğumu da düşünmüştüm.

O da benden biraz sonra bitirmiş, bana bakıyordu. Güldüm. Garip hissettiriyordu izlenmek.

"Aranızda sonunda bir şeyler var, değil mi?" Ona döndüm. Bacaklarım ile gövdemi birleştirip kafamı bacaklarıma yasladım.

"Evet, sanırım. Biliyorsun ona belli olmaz ama çok iyi aramız şu aralar." İç çekti. Neden bu kadar gerilmişti? Eliyle belli aralıklarla bacaklarını sıkıyordu.

"Bunu sana daha önceden söylemem gerekiyordu. Sadece Jaemin'in ne zaman sana yaklaşsam bakışlarını üzerimde tutması strese sokuyordu. Bunu sana söylemek zaten beni geriyordu ki onun bakışları daha da kötü yapıyordu. Yine de sizi dün okulda görünce artık beklememem gerektiğini anladım. Özür dilerim Renjun." Şu an benden neden özür diliyordu ve Jaemin neden ona baskı yapıyordu, bilmiyordum. Hiçbir şey anlamamıştım. Sırtımı dikleştirdim, bacaklarımı düzelttim ve ona daha da döndüm.

"Neyden bahsettiğini hiç anlamadım Jeno."

"Geçtiğimiz yaz, sen Çin'deydin. Ailenleydin ama biz dört beş kişi tatile gitmiştik, hatırlıyor musun?" Başımı salladım. Çok gitmek istemiştim bu tatile fakat aynı zamanda ailemle de uzun süredir hiç vakit geçirmemiştim.

"İşte bir gece biz hepimiz çok içtik. Diğerleri tanıştıkları kızlarla vakit geçirmeye gitmiş, biz Jaemin ile tek kalmıştık. Ama sana yemin ederim ikimiz de çok sarhoştuk." Devamında hiç güzel şeylerin söylenmeyeceğini bilmem için zeki olmama gerek yoktu. Demin güzel gelen kuş sesleri şimdi bir anda sinir bozucu olmaya başlamıştı.

"Biz o gece birlikte olduk." Evet, bundan bahsediyordum.

Jaemin öyle bir insandı ki sevdiği insan olduğumu hissetsem bile aynı zamanda sevdiği insan olmadığımı hissettiriyordu. Kafam karışmıştı, kalbim kırılmıştı.

"Senin onu sevdiğini ikimiz de biliyorduk. Üstelik ben onun da seni sevdiğini biliyordum ama neden böyle bir şey yaptığımı bilmiyorum. Sanki o gün bunu yapmamam gerektiğini hissettiren hiçbir şey yoktu." Sakin kalmaya çalışıyordum, kıskandığım tek şey bizim aramızda böyle bir şey geçmeden başkalarıyla birlikte olmuş olmasıydı. Jeno'ya sinirli değildim. Aksine yaptığı şey için ne kadar vicdan azabı çektiğini düşünerek üzülmüştüm.

"Seni bu yüzden mi uyku tutmadı?" Dudağını ısırdı, neredeyse kanayacaktı dudakları. Başını hemen salladı yavaşça.

"Önceden söylemeni isterdim."

"Haklısın." Gözlerini kapamıştı. Sanki o beni görmezse ben de onu görmezmişim gibi hissettiğine emindim. Utanıyordu.

Saatime bakarak okula ne kadar kaldığını kontrol ettim. Artık gitmemiz gerekiyordu.

"Hadi otobüsü kaçıracağız." O hala gözlerini kapamış bacaklarına yaslanmışken ben yerdeki çantasını ve banktaki poşeti aldım. Önce saçlarını karıştırdıktan sonra elini tuttum. Gözlerini sonunda açmıştı.

"Gidelim." Çantasını benden alarak ayağa kalktı, gülümsemeyi de unutmamıştı.

Elimi omzuma attım.

"Sıkıntı yok, Jaemin'in karşısındakini nasıl bir etki bıraktığını biliyorum. Ona aşık olmasan bile aşık olduğunu hissettirdiğinden eminim."

Jaemin, sinirimi bozuyordu.

toxic ilişki dediğin tek üzüldüğün ilişki değil hem üzen hem mutlu eden ilişkidir. change my mind.

out of context size emin olmadığım bir fact vereyim, bazı erkekler aldatmaya iç güdüsel olarak daha yatkın

flex your way out [ renmin ]Where stories live. Discover now