dokuz

723 77 31
                                    

Arkamdan birkaç tartışma sesleri gelmişti. Eminim Yukhei ve Mark, Jaemin'e sinirle bir şeyler söylüyordu.

Sesleri duyamayacak kadar uzaklaştığımda arkamdan bir ses daha geldi. Bu sesin sahibini çok iyi biliyordum.

"Injun." Hayır, arkamdan gelen ses uzun bir süreden sonra ilk defa Mark'a ait değildi.

Sesi umursamadan daha da hızlandım. Zaten çok sinirliydim. Her şeyin daha kötü olmasına izin verecek durumda değildim.

Ayak sesleri benle aynı orantı da hızlanmıştı. Hala arkamı dönmediğimde koşmaya karar vermiş olacak ki bir anda bileğimden beni tutarak durdu ve kendine çevirdi.

"Ne var?" Bağırarak söylemiştim. Etrafta yürüyen insanlar bize bakıyordu. Bir dramanın ortasında gibi hissediyordum. Etrafımdaki insanların bakışlarından çekindiğim için yere baktım.

"Özür dilerim, ben korkağım." Daha yeni eğsem de kafamı kaldırmış, tam da onun yüzüne bakıyordum. Bunu bilmesi onun yararınaydı. İnsan kendini bilmeliydi ne de olsa.

"Evet öylesin." Bileğimi onda kurtarmak için elimi hareket ettirdim. Tutuşu hala aynıydı.

Beni daha da sıkı kendine çekti, tam şu an dip dibeydik. Gözleri gözlerimde, dudakları dudaklarımın hizasındaydı. Kalp atışlarım yine deli gibi hızlanmıştı. Bu çocuk yüzünden olan çarpıntılarımdan sonra kalp rahatsızlığım olduğunu düşünüyordum artık.

"Doyhun ile konuşacağım, ara vermek isteyeceğim. Seni gereksiz ihmal ettim. Beni lütfen affet, şu an olmasa da affettireceğim zaten. Sadece erkenden affet beni." Kaşlarımı çattım. Tamam, sevgilisiyle ara vermesi benim adıma iyiydi fakat ayrılmayı göze alamadığını yine belli etmişti. Kendinden emin olsa ara vermek yerine ayrılma kalıbını kullanabilirdi. Çok şey bekleyen bendim belki de...

"İstemiyorum ben ayrılmanızı. Birlikte güzelsiniz." Şimdi o da kaşlarını çatıyordu. Tekrar kolumu kendime çektim bu sefer bırakmıştı. Gitmek için adım atıyordum ki konuştu.

"Bana sadece bir sorunun cevabını ver." Yürümeye başladığımda arkamdan bağırdı.

"Beni ne olarak seviyorsun?" Durdum. Gülümsedim.

"Seni birçok şekilde sevebilirim Jaemin. Neye yorarsan benim sevgim o yönde sana karşı." Evime doğru yönü değiştirdim. Cumartesi günümü berbat etmeye hakkı yoktu. Bir dediği bir dediğini tutmuyordu, sürekli başka şeyler söylüyordu. Bıkmıştım artık.

"Renjun, gitme." Ayaklarım durmuyordu. Kalbim ile beynim arasında bir bağlantı kuramıyordum. İkisi önüme çok farklı seçenekler sunuyordu. İki seçenek de beni çok üzecekti, dursam kaldığıma pişman edecekti beni o. Biliyorum ama gidersem de onunla belki birkaç dakika olsa bile az durmak, eksik kalmak ölüm gibi olacaktı.

Durdum. Kalbimi dinledim, yapamadım.

"Tamam." Sesim duyulmayacak gibi çıkıyordu. Duymasını bir yanım istemiyordu. Sesimin gür çıkabilmesi için güçlü hissetmem gerekiyordu. Şu an ise güçlü olma hissinden çok uzak hissediyordum.

Eliyle kolumu yumuşakça tuttu. Kendimi bu dokunuşla bir kuş kadar hafif hissetmiştim. Yavaşça daha da yakınıma geldi. Dilerim ki artık benden en uzak bu mesafede dursun. Yakınımdayken bile en çok bu kadar uzaklaşsın benden. Hep yanımda olsun.

"Renjun, kendimi anlamama yardım et. Seni sevmiyorsam bu davranışlarımın sebebi ne?" Ona doğru bir adım atarak yüzümü ondan tarafa çevirdim. İstemsiz gülümsedim. Öyle masum gözüküyordu ki bunu söylerken yüz hatlarını dikilip saatlerce izleyebilirdim.

"Yapma işte. Sana yeniliyorum." Gözlerimi yere çevirdim. Onunla ne zaman tek konuşmaya başlasak ve konu duyguları olsa, bu hareket benim peşimi bırakmıyordu.

"Ben hep sende tutsağım, çoktan yenildim Huang Renjun." Gözlerim dolmaya başlıyordu, yarın hatta yarını geç, bir saate farklı olacaktı. Karşımdaki Jaemin olmayacaktı bir saat sonra. Bambaşka fikirli, bambaşka davranışlı biri olacaktı.

"Bana bir kez olsun gerçek yüzünü göster. Ya beni çok istiyor gibi oluyorsun ya da benden tiksinir gibi... Ortanı bul, doğru olanı değil gerçek seni göster bana." Ellerini tutarak söyledim. Yalvardım da denilebilirdi. Gözleri anlamlandıramadığım bir şekil almıştı. Ne düşünüyor hiç tahmin edemiyordum.

"Özür dilerim. Sürekli böyle bir duruma soktuğum için seni özür dilerim. Beni affet ama seni seviyorum."

"O halde neden Dohyun ile birliktesin?" Sessizlik. Tam tahmin ettiğim gibi.

Ne yapmam gerektiğini kestiremiyordum. Böyle zamanlar için bir akıl hocam olsaydı keşke, hep yanımda olabilecek ve kimsenin göremeyeceği biri olmalıydı.

Yüzüme cevap vermeden yaklaşık bir dakika bakan yüzden anlıyordum ki o da aynı düşünceler içerisindeydi.

Hiçbir şey yapmadı birkaç dakika sanki birkaç yüzyıl olmuştu, en azından öyle hissettiriyordu.

"Bilmiyorum." Bunca düşünme payı vermemden sonra alabildiğim tek cevap cidden bu muydu?

"Renjun." Kaşlarımı "Ne var?" anlamında kaldırdım. Zaten yüzüne bakıyordum soru sorduğumdan beri.

Yutkundu.

"Bana bir hafta ver. Müsait olduğumuzda buluşalım."

Bu neydi şimdi? Bu çocuğu anlamak neden bu kadar zor oluyordu? Bir hafta buluşmak, ona zaman vermek ne anlama gelebilirdi ki?

Yüzümden de anlamadığım belli olmuş ki nefes alıp açıklamak için dudaklarını birbirine değdirdi.

"Biliyorum, istemeyeceksin ama bir hafta sevgilim ol. Bana yardım et ki hislerimi kesinleştireyim. Çok kızıyorsun, tahmin ediyorum." Tekrar derin bir nefes alıp etrafına bakındı. Ne ara ellerini omzuma koyduğunu bilmesem de geri çekti ve saçlarıyla oynadı. Bunların hepsi saniyeler içinde gerçekleşmişti.

Ben ise şaşkındım. Ne demem gerektiğini biliyordum fakat bir yandan da ne demek istediğimi de biliyordum. Onunla olmak istiyordum. Bir hafta gibi kısa bir süre olsa da deneyimlemek isterdim onunla olmanın ne kadar güzel hissettirdiğini.

Gerektirdiği gibi yaşamak ve istediğim gibi yaşamak arasında karar vermek istemiyordum.

flex your way out [ renmin ]حيث تعيش القصص. اكتشف الآن