2.3

181 32 44
                                    

Luka'nın dilinden;

Ekranı sağa doğru kaydırdım ve ekranda beliren siyah şeye bakındım. Sonra yukarda bir bildirim gördüm.

@selenophile: Bilgisayarın varsa ona bağla.

@pluviophile: Umarım WhatsApp'ta olmadığımızın farkındasındır.

@selenophile: Pardon.. Unutmuşum.

Ardından hâlâ açık olan aramadan hafif bir gülümseme sesi duydum.

@selenophile: Bağlamadan gel o zaman.

Ekranın üst kısmından tekrardan aramamıza döndüm ve şu an sadece saçları görünen Luna'ya baktım. Ve ardından yavaşça kenardan gözüken gözlerine. Konuşmak için beni bekliyor olmalıydı ama biliyordu işte, ilk konuşacak kişi asla ben olmayacaktım.

Tekrardan mesajlaştığımız bölüme döndüm.

@pluviophile: Konuşmayacak mısın?

@selenophile: Korkuyorum.

@pluviophile: Ben de konuşmayacağım.

@selenophile: Aynı anda konuşsak?

@pluviophile: Bilmiyorum..

@selenophile: Geri gel.

Dediğini yaptım ve geri geldim.

"Saçların... Gri mi?" hafiften fısıldayarak söylemişti bunu sanki hala korkuyordu. Hafiften başımı salladım ve kapşonlumu kafama biraz daha çektim. "Luka..." dedi yine aynı tonda. "Gözlerini görebilir miyim?"

Başta anlamayarak yüzüne bakınsamda gözlerimiz az bulunan kehribar rengi olduğunu hatırladım. Merak etmesi çok doğaldı. Elimle 'bekle' işareti yaptıktan sonra telefonu elime alıp ışığın kontol düğmelerinin bulunduğu yere gittim ve kamerayı gözüme yakınlaştırdım.

Işğı açtığımda büyük bir ihtimalle bulanıkta olsa görüyordu.

"Kamerayı biraz uzaklaştır." kamerayı birazcık uzaklaştırdım ve tam ona bakıyormuşum gibi hissetsin diye kameranın ortasına baktım.

Ben.. Ben neden şu an bunu yapıyordum?

Hızla ışığı kapatıp tekrar koltuğuma döndüm. "Çok güzeller.." 

Başımı yana yatırıp gözlerimi hafiften kapattım. Konuşmalı mıydım? Bu riski almalı mıydım? Bilmiyorum.

Hafiften burun çekme sesi gelince gözlerimi açtım ve ekrana baktım.

"Bir sene öncesine kadar bunun saçmalığını konuşurduk.." dedi başını eğerek. "Ama neden şimdi böyle hissediyorum Luka?" kaşlarımı çattım ve ekrana tekrar baksın diye, parmaklarımı şıklattım. 

Anında kızarmış gözlerle bana baktı ve bekledi. "Beni hiç merak etmiş miydin?" biraz bekledikten sonra kafamı olumlu bir şekilde salladım. "Ama gerçek olarak hiçbir zaman göremeyeceksin. Çünkü bu dört duvarın arasında yaptığım tek şey acı çekmek.."

".. Bana neden tekrar yazdın böyle anlaşmamıştık diyorsun, ama birbirimizi bizden başka kimse anlayamaz Luka.. Birbirimizi bizden başka kimse destek olmaz. Bana ne kadar iyi geldiğini bilmiyorsun. Eğer bende sana çok az dahi iyi gelsem, konuşmayı açmazdın." dedi konuştuktan sonra burnunu çekince. Emin olduğum bir şey vardı; kesinlikle hayatında ilk defa bu kadar uzun diyalog kurmuştu. 

Tekrardan tam bana baktı ve birden kayboldu. İki saniye sonra odayı mavi bir ışık kapladı. "Dışarıda ay var ve yağmur yağıyorken, hâlâ bir kaderimiz olmadığını söyleyemezsin bana." bekledi ve nefes aldı. Şu an kameranın arkasında olmalıydı. "Çünkü sen benim ay'ımsın, ben selenophile'yim, ben senin yağmur'unum, çünkü sen pluviophile'sin.."

"Ağlama.."

Ağzımdan kaçırdığım kelimeyle, ellerimi dudaklarıma götürdüm. Otuz saniye kadar ikimizde hiçbir şey demeden durduk ve kameranın önünde birden o belirdi...

Yamuk duran kakülü siyah gözüken saçlarıyla, kızardığı mavi ışıkta bile belli olan gözleriyle, ıslak dudaklarıyla ve parıldayan bembeyaz cildiyle..

"Konuştun mu sen?" bu sefer sesi biraz daha yüksek çıkmıştı.

Bir hızla sandalyeye oturdu ve kamera kendine biraz daha yaklaştı. "Luka konuştun sen!" kocaman gülümsedi ve kafasını havaya kaldırdı. Kim bilir aklından neler geçiriyordu.

Ellerimi ağzımdan çektim ve bir şeyden şüphelenmemesi için belki de hayatımda son kez söyleyeceğim şeyleri söyledim. "Üzgünüm, gitmeliyim. Aman Tanrım!" ve bu dediğim son cümlem bile olsa pişman olmayacaktım.

Çünkü karşımda bana gerçekten değer veren biri vardı.

Hızla kafasını kameraya indirdi ve gülümsedi.

"Hayatımda sesli konuştuğum ailem ve doktorum dışında tek kişisin. Ve ben başta korksamda, bu kadar rahat olacağını düşünmemiştim. Huzur dolu.." dedi. O kafasını tekrar yere eğdiğinde hafiften tebessüm ettim.

Tekrar kameraya baktığında da el salladım. O da gülerek bana el salladı ve konuşmayı sona erdirdim.

Ne de olsa, gitmeliydim. Hem de ait olmadığım hiçbir yere..


**

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

**

fEeEeEeElLsSss

Luka'nın dilini beğendiniz mi? 

Ve aşırı hoşuma giden bir bölüm oldu. ✨💕

talk with me like i've never talking with youWhere stories live. Discover now