•özel bölüm•

175 26 31
                                    


Hiç ölümün size nasıl geleceğini düşündünüz mü? Ne zaman geleceğini, nerede geleceğini. Belki de bir saniye sonra nefes alamayacağınızı?

Düşünün.

Peki ya sonra, sonra ne olacak? 

Karanlığın içinde nasıl ulaşacağız aydınlığa? Peki ya arkamızda bıraktıklarımız, onlar ileriye bakabilecekler mi?

Evet.

Herkes bir gün unutulur. Ben bugün unutulmak istiyorum. Unutulmak istiyorum, çünkü ben bugün öldüm. Belki hâlâ soğumadı tenim, ya da hareket edemedi parmak uçlarım ama ruhum.. o siyah boya dolu bir kovanın içinde çırpınıyordu.

Gök yüzünü şimdi onsuz izlemek üzüyor, sonra kendime kızıyorum. Onsuzken zaten izlemenin bir anlamı yok.

Ellerinden tuttuğumu hissetmiyor mesela, uyuyor, nefes alıyor ama beni fark edip açamıyor o kehribar cennetini. Özletiyor, bilmiyor.

Şimdi ben, gök yüzünü onun yerine de izliyorum. Cam kenarında, bir elim ellerinde, diğer elim pencere kenarını kavramış, her an Peter Pan gelip onu benden alacakmış gibi bekliyor ve izliyordum.

Luka, son zamanlarda aşırı derece de psikolojik çöküntü yaşamıştı ve hâlen daha kullandığı ilaçların ağırlığı yüzünden uyanamıyordu. Her gece gizli gizli odaya giriyor ve kapıyı kitleyerek onunla kalıyordum. Sadece perşembe günleri gece kullandığı bir ilaç olduğu için, ben de tuvalette saklanmak zorunda kalıyordum. O uyanana kadar bu böyle devam edecekti.

Ama bir kere bile uzanamadım yanına, boynuna doğru boynumu gömemedim. Çünkü, canı acırdı belki, kolu uyuşurdu, rahatsız olurdu ve ben bunu anlayamazdım. 

Cama vuran hafif tıkırtıyla beraber, daldığım sokak lambasından gözlerimi çektim ve yağmurun ay ile birleştiği o anlardan birine hafif bir tebessüm bıraktım. Ellerimin üzerinde hafif bir hareketlenme hissedince, hızla arkama dönüp ona baktım.

Dişlerini göstere göstere bana gülüyordu. Gülmesine bende gülümsedim ve yanına doğru yaklaştım. "Günaydın uykucu." gülüşünü sildi ve elimi biraz daha sıkı tuttu. "Günaydın uykusuz." gözlerini aşağıya doğru indirdi.

Hızlı bir şekilde yanına yaklaşıp, yanağından öptüm. "Rüyaların nasıl geçiyor? Orada da güzel miyim?" ve başımı omzuna yasladım. Hafif bir gülme sesi duydum. "Rüyam çok ilginçti.." başımı kaldırıp, bana bakan gözlerine baktım. "Anlatabilir misin?" durdu, yutkundu ve usulca başını salladı.

"Seninle beraber sahilde yürüyorduk. İkimizinde ayak izlerini peşimizden denizin dalgaları siliyordu, biz her seferinde ona inat bir adım daha ilerliyorduk. Sonra birden yere baktığımda, sadece kendi ayak izlerimin olduğunu fark ettim." derin bir iç çekti. "İzlerini aldığı gibi, denizin seni de benden aldığını düşündüm ve endişeden deliye döndüm. Tam suya doğru gidecekken, senin gülümseme sesini duydum. Meğer, ayak izlerimin üzerinden beni takip ediyormuşsun." gülümsedim ve hafifçe başımı kaldırdım. "Birkaç dakika sonra yine bir rüyaya dalacağım." dedi kamaşan gözlerini bana kaydırarak. "Uyu."

Başımı olumlu anlamda salladım ve gözlerine bu gecelik son bir kez baktım. Ellerimizi biraz daha sıkı birleştirdikten sonra, akan göz yaşımla aya doğru döndüm. "Ve ağlama." dediği sırada, tebessüm ettim. "Ağlamıyorum."

"Kurtulacağız bundan, tek gece daha." ona doğru döndüm hızla. "Yarın yılbaşı." sesimdeki heycanla, gözlerini hafifçe araladı.

"Yalancı.. hani ağlamıyordun?" omuz silktim, iyi geliyor. Kaşlarını kaldırdı. "Ağlamak mı? Benim yanımda uyumanın daha iyi geleceğini düşünüyorum." ayağa kalktım ve küçük adımlarla yanına girdim. "Her zaman haklı olman beni sinir ediyor."

Bunları da beğenebilirsiniz

          

"Uyu." ve hasret kaldığım ikiliye doğru, sessizce ilerledim.

**

Büyük bir gümbürtü eşliğinde gözlerimi açmaya çalıştığımda, karşımda bembeyaz bir yansıma gördüm. "Sizin burada ne işiniz var Hanımefendi?" diye başımın sağ tarafından öfke dolu bir ses sezdiğimde, ellerimle gözlerimi ovalayıp o tarafa baktım. Başımızda dikilmiş beş adet doktora, ardından mışıl mışıl uyuyan Luka'ma baktım.

"Siz almıyorsanız, ben de böyle girerim." dedim ve yatakta oturur pozisyona geldim. "Onun ilacı sizin uyuşturuk haplarınız değil, benim." yandaki sarışın kız alayla güldü. Sinirle ondan tarafa döndüm. "Komik olan ne? Haliniz mi?" yüzündeki sırıtış aniden silindi.

"Bugün taburcu olacak zaten, bırakın tadını çıkartalım. Bu hastahane odasında tek başına kalsa, daha mı iyi olacak sanki? Su dese verecek kimsesi olmayacak." sinirim her saniye biraz daha artıyordu ve bu elimde değildi. "Bakın Hanımefendi, hemşirelerimiz bunun için-"

"Cidden mi? İnanamıyorum! Ben pekte arada ziyaretine gelen hemşire göremedim. Suyunu da ben verdim, yemeğini de. Bir an önce sisteminizi ve hemşirelerinizi değiştirseniz iyi edersiniz." sinirle yataktan kalktım ve kapıya doğru yürüdüm. Kulpunu çevirip kendime çektikten sonra, ellerimle dışarıyı gösterdim. Birbirlerine bir süre baktıktan sonra, her biri tek tek çıktı. Bende ağzımda kalmış sakızı, gizliden sarışın çiyanın saçına yapıştırdım ve haince güldüm.

"Aptal." diye uyuşuk bir ses duyduğumda, kapıyı kapatıp gülerek içeriye girdim. "Efendim?" dedim ve sandalyeye oturup elini tuttum. Yarı açık olan gözleri, yavaştan açılıyordu. "Çok iyi hissettiriyorsun." dedi ve gülümsedi. Bende utangaçca gülümsedim. "Aptal'ın bir planı var." dememle, 'hmm' tarzı bir ses çıkarttı. Yanına sır verir gibi yavaşça yaklaştım. "Kaçalım mı?" 

Gülümsemesi büyüdü ve elimi hafifçe sıktı. Gözü birkaç saniye sonra arkaya kaydı ve bana geri döndü. "Saat akşam sekiz gibi.. Acele etsek iyi olur." otuz iki diş güldüm ve yandaki hasta arabasını kendimize doğru yaklaştırdım. Tekrar ona döndüm ve elini tutup, kalkmasına yardım ettim. "Ceketin.." diyerek etrafa bakındım ve hemen koltuğun üstünden alıp, üzerine geçirdim. 

Ardından kolunu boynuma doladım ve ayağa kalkmasını sağladım. Henüz dengesini sağlayamadığı için, arabaya kendiliğinden oturuverdi. Bizde buna biraz kahkaha attık.

Üzerini yorganla örtüp, atkıyı boynuna doladıktan sonra, bende kendi montumu ve beremi taktım. "Beren nerede?" dedim etrafa bakınarak. "Cebimde olabilir." alt dudadığımı dişledim ve elimi cebine attım. Yumuşacık bir şey elime deyince, hızla çıkarttïm ve beresini de başına taktım. "Mükemmel görünüyorsun." gülümsedi.

Kapıya doğru arabayı hızla sürmeye başladım ve biri bizi görmeden asansöre girdim. 0 tuşuna bastıktan sonra, aynada ikimize baktım. O da hissetmiş gibi, bakmaya başladı. Gözlerim direkt kehribarlarına takıldı ve, oradan bir daha çıkamadım.

Kapının açılma sesiyle anca kendime geldim ve, hemen güle güle arabayı dışarıya çıkarttım. Etrafa hafif bir göz gezdirdikten sonra, arabayı çıkışa doğru sürdüm ve bahçeye vardığımızda ikimizde minik bir sevinç çığlığı attık. "Güvenliği de geçtik mi, özgürüz!" diye kulağına fısıldadım ve güvenliğe doğru telaşlı numarası yaparak ilerledim.

"P-pardon! Arkada biri, çatıda bekliyor! Doktor bulamadım, hemen gidip bakmanız gerek!" adam bir saniye bile düşünmeden, koşarak yanımızdan uzaklaştı. Şen bir kahkaha attım ve kapıdan hızla çıktım. "Nereye gidelim!" Luka kafasını geri yatırdı ve güldü. "Evimize!" bende gülümsedim. "Evimizdeyiz zaten."

**

Luka'yla beraber çatı katında birbirimize bakarak, ondan geriye saymaya başladık.

"3,2,1,0." on saniye boyunca gözlerine baktıktan sonra, bir saniye bile geçmeden dudaklarına uzandım ve patlayan havai fişeklerin sesiyle ve bir yerden yükselen seslerle beraber, bu yıla yeniden beraber girdik.

Nefesim kesileceğine yakın geri çekildim ve gözlerindeki renk cümbüşüne baktım. 

"Artık yılbaşına bir yabancıyla girmiyorsun." gülümsedi ve bana doğru tekrar yaklaştı. Dudaklarıma kısa bir buse kondurduktan sonra, kulağıma doğru yöneldi ve hâlâ onca kalabalık sese rağmen, her bir tonunu ezberleyebileceğim bir cümle söyledi.

"Seni seviyorum."

**

gözlerimin önünde büyüdü keratalar :'(

yeni yılınız size sağlık, mutluluk ve huzur getirsiin. ♥

seviyorum sizi. ♥

talk with me like i've never talking with youHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin