seventeen

980 97 54
                                    

O anda koptum. Nefesim daraldı. Oysaki onlar benim için hiçbir anlam ifade etmemeliydi. Ama Louis'nin artık olmaması inandırıcı gelmiyordu. Sanki bugüne kadar hep yanımda gibiydi.

Neden böyle hissediyordum?

Louis artık yoktu. Telefonumda kayıtlı tek numaranın sahibi yaşamıyordu. Hayatımı kurtaran adam yaşamıyordu. Dünya üzerinde güvendiğim üç insandan biri yaşamıyordu. Benim için en kısa zamanda en derin anlamlar kazanan iki adamdan biri yaşamıyordu.

Nasıl olduğunu umurumda değildi, ne olduğu umurumda değildi. Tek bildiğim o artık yoktu. O yakışıklı, genç adam ölmüştü.

Kim bilir ne kadar güzel bir hayatı olacaktı! Bir süre sonra kendine düzgün bir iş edinirdi belki. Sonra aşık olurdu. Evlenirdi. Düğününe gider onu tebrik ederdim. Sarıldık belki tekrar. Sonra çocukları olurdu.

Louis mutlu olurdu. Onun mutluluğu ile mutlu olurdum. Hayatımın tamamı olmasa da her zaman bir köşesi olurdu. Ama şimdi sadece Zayn'in ağzından çıkan iki kelime bu bütün hayallerin düşmanıydı.

O öldü.

Louis aslında olayların tam ortasında çözüm bulan, gerektiğinde sert gerektiğinde ise yumuşak davranan, ne yapmasını genç yaşının tecrübesizliğine rağmen her zaman bilen çok zeki ve iyi bir adamdı.

Gerçekten kulağa şaka gibi geliyor. Louis bir kaç ay önce hayatımda yoktu. Bir kaç ay sonra tekrar olmaması garip hissettirmemeliydi. Yani en azından bu kadar garip hissettirmemeliydi.

Gözlerimden yaşlar düştü ve boynuma doğru yol aldı. Zayn'in de ağladığını duyuyordum. Zaten Zayn'in eve girdiğinde sinirli olduğunu fark etmiştim. Bu olay yüzündenmiş. Onun o kontrol edilemez, her zamanki sinir hali... O siniri tek kontrol edebilen kişi şu an hayatta değil.

Zayn hep hayatına Louis sayesinde devam ettiğini söylerdi. Louis olmasaydı çoktan ölmüş olacağını dalgayla karışık söylemişti ama doğru olduğunu biliyordum.

Zayn "Hani sormuştun ya Louis ile nasıl tanıştınız diye. Anlatıyorum iyi dinle." Dedi ve anlatmaya başladı.

Flashback

Zayn annesi ve babasının fakir hali yüzünden sinirliydi ve bir yerden para bulmalıydı. Kız kardeşi daha çok küçüktü ve onun için biraz daha fazla demek çok daha iyi bir yaşam demekti.

Okuldan eve doğru yürürken her gün karşılaştığı doktor Greenwood'u gördü. Bay Greenwood ona selam verirken o aklından hiç iyi şeyler geçirmiyordu. Doktor zayıf, kısa, eğri büğrü bir herifti. Kolay lokmaydı aslında. Zayn hiç düşünmeden adamı bir kenara itti ve yumruklayarak bayılttı.

Adamın cüzdanını çıkarttı ve kimliğine ihtiyacı olur diye düşünüp sadece paralı aldı. Adamı darp edip soyarken, belki kimliği lazım olur diye düşünecek kadar saf ve küçüktü. 16 yaşında bir çocuktan ne beklenirdi ki?

O arada herkes onların etrafına toplandı. Zayn koşmaya başlayınca insanlar da Zayn'in peşine düştü çünkü Zayn aptal gibi, yaşadığı kasabanın neredeyse en çok sevilen kişisini herkesin olduğu bir meydanda darp etmiş ve soymuştu.

İnsanlar henüz Zayn yüzünü görmemişti çünkü onlara arkası dönüktü. Eğer Zayn'i tanırlarsa işi biterdi.

Tam o sırada Zayn'in önünde bir araba durdu ve "Atla dostum! Çabuk!" Diye bağırdı. Zayn hızlıca arabaya bindi ve arabanın sahibi gaza bastı.

Bir süre Zayn kasabasının şerifi onları araba ile kovalamıştı fakat arabayı süren bu yabancı çocuğun ondan kaçması hiç zor olmamıştı. Çocuk en sonunda arabayı bir yere park etti ve Zayn dönerek elini uzattı.

"Ben Louis." Zayn elini sıktı. "Zayn." Louis gülümsedi ve Zayn'in elindeki para destesine baktı. "Dostum, haberin olsun diye söylüyorum o paranın yarısı benim hakkım."

The Witness | Ziam Mayne Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon