3. GEÇMİŞ

4.8K 447 221
                                    

Denizli otobüsü geldiği sırada Toprak oturduğu bankta Deniz'in omzunda uyuyakalmıştı. Deniz yandan kıza bakıp uyanması için omuzlarını oynattı. Toprak uyanmayınca daha şiddetli bir şekilde hareket ettirdi. Sarsıntıdan Toprak uyanınca şaşkın şaşkın etrafına bakmaya başladı.

"Hadi kalk, otobüs geldi. Gidelim hemen."

Toprak içindeki siniri yüzüne vurup Deniz'e bakarak kalkıp otobüse doğru yürüdü. Bu işe ciddi anlamda canı sıkılmıştı. Şu an her şey ona oyun gibi geliyordu. Neye dayanarak evini bırakıp tanımadığım bir insanlar başka bir şehire gidiyordu? Anlam veremedi.

Orta koltuklardan ikisine geçip oturdular. Toprak cam kenarına oturmak istediğini söyleyince Deniz fark etmediğini söyleyip oturmasına izin verdi.

"Yolumuz uzun değildir umarım?"

"Merak etme, en fazla iki buçuk saat falan sürer."

Toprak sinirle oflayıp kollarını bağdaşlaştırarak  cama çevirdi yüzünü.  Ağlamak istiyordu ama bu kadar çaresiz görünmekte istemiyordu.

"Ellerin titriyor."

Toprak. Deniz söyleyene kadar fark etmemişti titrediğini. "Önemli değil, oluyor bazen öyle."

Deniz bir şey  söylemeden cama doğru kafasını çevirip koltuğa yasladı. Hastaneden kaçmaya çalışırken epey bi yorulmuştu.  Otobüs hareket haline geçerken Deniz gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı. Toprak ise yan gözle Deniz'e bakıp tekrar bakışlarını cama çevirdi.
Aklında bir kaç kaçma planı vardı. İner inmez planını gerçekleştirecekti. Umduğu tek şey bu kaçık adamdan sağ salim kaçabilmekti.

Toprak'a asır gibi gelen fakat Deniz için kısa süren bir yolculuk son bulmuştu. Deniz zor bela Toprak'ı bir o yana bir bu yana çekiştirerek kalacakları pansiyona götürürken bu kızın elinde ne kadar daha canlı kalabileceğini düşündü. Gerçekten uğraşılması zor bir insandı ama Deniz'de kolay vazgeçmek istemiyordu. Toprak'ı bırakacağı an neler olacağını biliyor ve bir şey yapmadığı için bin pişmanlık çekeceğine emindi. Onu istesede istemesede kötü durumlara düşmesine izin vermeyecekti. Eninde sonunda doğruları öğrenecekti. Tek başına...

"Şimdi biz buraya geldik ama kimliğim hiç lazım olmayacak mı?"

"Boşver benimle olduğun sürece kimlik lazım olmayacak. Tabi hastanelik bir iş açmazsan başımıza. İstanbul'a geri döndüğümüzde alırız kimliğini."

"İstanbul'a gittiğimizde gerek kalmayacak ki kimliğime. Zaten evimde olacağım."

"O kadar emin olma küçük sıçan. Peşimizi bırakacaklarını sanmıyorum kolay kolay."

"Seni bilmem ama beni bulamazlar, başka yere giderim. Ayrıca bana bir daha sıçan dersen yüzüne tükürürüm!"

"Bak güzelim ben nereye sen oraya. Şunu aklından çıkarma. Kurtulana kadar bana katlanmak zorundasın."

"Şizofren!"

Deniz yan gözle Toprak'a bakıp kafasını iki yana salladı. Gerçekten zavallıydı!

Toprak az çok tahmin etsede ne düşündüğünü "ti"ye almadı.
Fazla sorun çıkarmadan pansiyondan iki kişilik bir oda ayarlayıp bir kat yukarı çıktılar.

"Ya kıyafet almadık yanımıza. Ne kadar kalacağımız belli değil. Ne yapacağız?"

"Merak etme yarın çıkar gezeriz birkaç yeri. Alırız bir şeyler."

"Aynı odada mı kalacağız?"

"Güzelim sen habire böyle soru mu soracaksın? Kafa buda! Zaten iki yatak var. Koynuna girmeyeceğim korkma."

"Ne korkacağım senden be!"

"İyi o zaman sus. Geç otur."

"Peki ne yapacağız bundan sonra? Hep burda mı kalacağız?"

"3 -4 gün burada kalacağız. Sonra İstanbul'a gidip işlerimi halletmem gerekiyor."

"Ne işi?"

"Söylemek istesem zaten söylerdim. Boşver ne işi olduğunu."

"Bana neden yardım ediyorsun? Bunun cevabını vermek zorundasın bana. Bilmediğim bir şekilde beni başka başka yerlere getiriyorsun. Sana nasıl güveneceğim? En azından kısa bir şey söyle. Yoksa gerçekten kaçacağım!"

"Söylesemde inanmayacaksın. O yüzden boşver. Zaten zamanı geldiğinde öğreneceksin."

"Deniz! Beni sinirlendirme artık! Söyle diyorum!"

Toprak epey bir sesini yükseltince Deniz kaşlarını çatarak oturduğu yataktan kalkarak pencerenin yanındaki koltukta oturan Toprak'ın yanına geçti ve önünde diz çökerek oturdu.

"Bak Toprak anneni akciğer kanserinden kaybettin değil mi?"

Toprak kaşlarını çatarak "Sen nereden biliyorsun bunu?" diye sordu.

"Soruma soruyla karşılık verme."

"Evet doğru annemi bu yüzden kaybettim."

"Aslında anneni bu yüzden kaybetmedin."

"Ne saçmalıyorsun sen Deniz?"

"Sözümü kesme ve beni iyi dinle. Anlatacaklarımdan ötürü sakın bağırıp çağırma fena olur yoksa. Babanın kumarbaz olduğunu ikimizde iyi biliyoruz. Hemde çok iyi bir kumarbaz. Akıl hastanesine yatırılmadan önce çok kez kumar oynadı ve çoğunuda kazandı. Zaten baban bu camiada ün salmıştı resmen."

"Sen babamı gömmek için mi konuşuyorsun! Artık sus!"

"Beni dinle dedim! Baban son zamanlarda oynadığı bütün oyunu kaybediyordu. Sanırım birinin parmağı vardı ve ben uzun süredir o kişiyi arıyorum. Biliyorsun ki kumarda sana ait olan ne varsa ortaya koyman gerekiyor. Bu eşya olabilir, para olabilir yada değeri büyük bir şey. Baban kendisine ait küçük şeylerden başladı. Daha sonra yüklü miktarda para ödemeye başladı. Kiminle oynadı bilmiyorum ama bu adamın babandan istediği bir şey vardı sanırım. Önemli bir şey. Babanı nefes alamayacak hale getirene kadar her şeyini elinden aldı. Ama o adam bununla yetinmedi daha fazlasını istedi. Baban bir şey veremeyeceği için seni koydu ortaya."

Toprak aniden yerinden fırlarken "ne saçmalıyorsun pislik herif!" Diye bağırmaya başlayınca Deniz sakince omuzlarından tutup tekrar yerine oturttu.

"Sözümü bir daha kesersen bende dilini keserim! Annen duyduğunda delirecekti. Böyle bir şeyin olmaması için kenarda biriktirdiği parayı verdi ama bu yeterli değildi. Zaten birkaç kuruş vardı. Satmanız için size ait bir eviniz yada eşyanız yoktu. Annenin yapabileceği bir şey olmadığı için organlarından birini vereceğini söyledi babana. Baban itirazsız kabul etti. O an isteyerek yada istemeyerek mi aldı bilmiyorum ama kabul etti. Annen ilk önce bir böbreğini daha sonra akciğerini verdi. Kısa bir süre sonra hastalandı. Yani anlayacağın kanser falan değildi annen. Bir süre sonra baban hastaneye gelip annene akciğerini vermesini istedi. Anneni seninle vurmaya çalıştı. Seni öldüreceklerini falan söylediler. Annen hiç düşünmeden vereceğini söyledi. Canı yanıyordu hem ruhen hem fiziken. İki gün sonra akciğerini verirken ruhunuda teslim etmişti."

Toprak çiselen yağmur gibi gözyaşlarını akıtırken doğruluk payının olup olmadığını düşünmemişti bile. İçinde patlamaya hazır bir volkan sıcaklığı oluşmuştu. Sanki bir yerde yanlışın dışında doğru şeyler vardı. Aklına düşen kurtu çıkarması mümkün değildi artık.

"Deniz." Kısılan sesi içten içe çığlık atmış olmasının kanıtıydı adeta.

"Sana anneni getireme-" Suratının yana çevrilmesine sebep olan tokat onu susturmuştu. Kızmayacaktı tabiki. Çünkü öğreneceği şeyler zaten ona azap çektirecekti. Kendiside yarasına kezzap olup yakamazdı onu.
Şu an ona karşı duyduğu his sinir, kızgınlık yada öfke değildi. Sadece acımaktı, acıyordu...

ŞİZOFREN- HÜKÜMDARWhere stories live. Discover now