4.Bölüm

52 16 52
                                    

Babamın dün içtiği çayın tadı hala damağında gezinirken, o çayı demleyen 1

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Babamın dün içtiği çayın tadı hala damağında gezinirken, o çayı demleyen 1.90 lık, esmer suratının muhtelif yerlerinde gençlik hatırası sivilcelerin bıraktığı küçük volkanik çukurları olan kahveci Cumali'nin komiser Tahir ile olan pazarlığına kulak kabartıyor parmaklıkları sım sıkı tutan babam. Komiser Tahir, Hulusi kentmen kadar olmasa da babacan bir komiser olarak biliniyor civarda. Emekliliğin kıyısına vurmuş komiserimiz büyük bir sabır ve metanet ile dinliyor Cumali'yi.

" Yav komiserim vallaha da billaha da Süleyman öyle bir adam değil. Belli ki damarına basmışlar." Komiser, Cumali'nin sanki sırıtıyormuş gibi gözüken suratını yanlış anlama arifesinde süzüyor. Oysa, Cumali'nin bir suçu yok. Adamın suratı öyle. Hem o mahallede sırıtan tek şey hayatlar. Birde ödeme alan bakkal Necmi. Komiser bıkkın bir sesle" Bak Cumali, seni severim ama ortada bir şikayet var. Adamın burnunu kırmış. Neden anlamıyorsun."
Cumali bu hiç yılarmı. Urfa'da büyük bir aşiretin en küçük çocuğuyken 40 yıl önce kaçıp gelmiş Mersin'e. Hayat onuda yağsız tavada hamsi gibi kırk yıl boyunca çevirip durmuş. Sonra mahallenin abisi olmuş. Kendi gibi garibanlara hep arka çıkmış. Şimdi de başka bir gariban için alnından akan tere rağmen komisere dil dökmeye devam ediyor. " Yav komiserim gelsin şu şikayetçi olan adam bir daha dinleyelim her ikisinide." Komiser iki eli masanın üzerinde ayağa kalkıp kükrüyor Cumali'ye. " Ulan anlamıyormusun? Adamın elinde hastahane raporu var. Burnu iki yerden kırık. Hayatta geri çekmez şikayetini. " Sessizlik... Cumali göz ucuyla babama bakıyor. Son kez şansını deniyor. "Yav bu nasıl adalet Komiserim? Hem adamın balıklarına el koyuyorlar. Hem üstüne küfür ediyorlar. Siz olsanız ne yapardınız bu adamlara. Bu adam gecesini gündüzüne katmış, üç işte birden çalışıp küçük çocuğuna bakmaya, kirasını çıkarmaya çalışıyor." Komiser Tahir'in gözü bekçi Cafer'e kayıyor." Sen ne diyorsun Cafer? Tanımısın Süleyman'ı? " Cafer hemen toparlanıp, üstünü başını düzelttikten sonra, "Tanırım amirim. Hiçbir sırrı... pardon bir vukatı yok amirim. Çok delikanlı bir adamdır. Kimse onun damarına basmazsa, oda kimseye dalaşmaz. Ekmeği için uğraşır."

" Oğlum bir daha ki sefere dikkat et. Bak Komiserin vicdanına denk geldik. Yoksa zordu işin. " derken maltepesinden bir tane yakıp babamada uzatıyor. Gece ayaza kesmiş, boğuk bekçi düdükleri hoyratça geziniyor ortalıkta. Sonra devam ediyor, karanlıkta daha da kararan yüzünde ki belli belirsiz dudakları oynatarak Cumali." Senin ki darmadağın etti şu İtalyan herifi. Neydi adı.... Hatırlayamadım şimdi. Neyse işte herife öyle bir aparkat indirdi ki, adam kökünden kesilmiş ağaç gibi yere dim dik uzandı Allah'ıma." Cumali konuşurken sigarasının dumanları görünmeyen dudaklarından sağa sola kaçışan ruhlara benziyordu. Babam pür dikkat dinliyordu onu." Oğlum sen bu adamı izleye izleye mi böyle yumruk atmayı öğrendin hee? Herifin burnunu iki yerden kırmışsın."
" Yok be abi. Ben çocukluğumdan beri iyi dövüşürüm. Kimseye karışmam. Ama ekmeğime el uzatan olursa çenesini dağıtırım. Hem Muhammed Ali'nin ringi farklı, bizim ringimiz farklı. " derken aylar sonra gazete manşetlerinde ringlerin kralının parkinsona yakalandığı yazıyor olacak ve hiç bir maçını kaçırmayan babam gazeteyi sinirden tomar yapıp fırlatıyor olacak. Hoş tek maçını kaçırdığı günün sonrasında da kendisi balık pazarında hayat ringindeydi zaten. Boğayı bir yumrukla indiren adam, kısa bir süre sonra hastalığın pençesinde olacaktı. Babam,bakkal Necmi'nin romanında ki eşkaline mi yansın, yoksa Muhammed Ali'ye mi?

Bir düşünün mesela hayatınızda olmayan olumsuzlukları. Düşünün ve bunlar olmadığı için Allah'a binlerce kez şükredin. Bazen düşünmüyor değilim acıya dair. Acaba başarı ve mutluluk, acıların, insanların hayatlarına serpiştirilerek bir diğerinin başkasının acısına bakarak
ibret alması mı demek? İtiraf ediyorum bunu çok sık düşünüyorum. Başarıyı veya mutluluğu istemek, yetersizdir. İstediğimiz için neleri yaptığımız ve neleri bu uğurda feda edebildiğimizdir en önemlisi.

Şair'in Manifestosu ( Yaşanmış Bir Hayatın Hikayesi) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin