8.Bölüm

57 12 45
                                    

                        (DİNLE) 👆

Hoppla! Dieses Bild entspricht nicht unseren inhaltlichen Richtlinien. Um mit dem Veröffentlichen fortfahren zu können, entferne es bitte oder lade ein anderes Bild hoch.

                        (DİNLE) 👆

Ölünce tüm meraklarımız giderilecek..

Kimisinin fırçalarının ucunda ki renkler o kadar kirliydi ki, bir türlü mutluluğun resmini çizemiyorlardı. Fakat zahmet ile rahmeti birleştirebilenler, fakirliğin çiselediği çatıların altında huzurla uyuyordu. Suç denen paslı çiviye basanlar, işkenceci ibonun tezgahında tedavi olduktan sonra yamuk bir çene ile verdikleri ifadelerini mor parmak uçlarıyla imzalıyorlardı.

"Söylesene oğlum... Neden çaldın adamcağızın bisikletinin tekerleklerini...?" derken koltuğuna yaslanıyor bıyığına bulaşan ayranı umursamadan Komiser Tahir, karşısın da balmumundan yapılmış heykellerden daha hareketsiz gençten bakışlarını ayırmadan. Hayatın iğneli fıçısında rahat bir yerin olmadığından habersiz, flu hayallerini kuran yetim çocuğun soluk bir çiçeği andıran bükük boynunun sarkıttığı suratın seyrek sakallı çenesini yasladığı göğüste bir hayli sorular birikiyordu. Hayat onun kadavrasını bir hayli daraltmış ve kalbine atacak yer bırakmamıştı. Şimdi Cafer'in ifşa etmiş olmanın burukluğu ile iç içe geçmiş acaba kokan bakışları, gizli bir el gibi, 21 yaşında ki taze ve bir o kadar da amatör suçlu Ahmet'in yanaklarını okşuyordu. Cafer bir an girdiği bu merhamet dehlizini ele veren burkulmuş dudaklarını düzeltip, boğazını temizledikten sonra "Komiserim isterseniz, bir de ben konuşayım kendisi ile" diyor.

Yan kapıda beliren işkenceci İbo, katlanmış gömlek kollarının ele verdiği, az önce bitirdiği işkencenin izlerini kapıyı kapatarak geride bırakıyor. Sırıtan bakışını çay ocağına doğru sürüklüyor. Sonra elinde çay ile tekrar beliriyor. Ve bakıyor, hemde çok derin, kötülüğün en derininden bakıyor. Bak işte orada durmuş, göz bebeklerimizden ruhumuza sirayet ediyor. Tanıdın mı o bakışı? Kötülüğü temsil eden, her insanda olan o buz gibi bakış. İyi insanların gözlerini kaçırdığı o bakış. Şimdi o bakışlar devam ederken ağzına götürdüğü sigarası ile buz gibi karanlığa sürükleniyor. Oysa ki, 1958'in yasemin kokulu ılık bir akşamın da, tren garında elinde yarısı yenmiş simitle, babasının elini tutarken, Şehirde öldürmeyen bir cellat olacağını ve şehire korku salacağını bilememişti. Tıpkı bir çoğumuzun hayatta ki başkalaşımlarımızı kestiremediğimiz gibi. Şimdi ise kapının önünde içtiği sigaranın dumanı Ahmet'in burnuna çalındıkça, O'na işkence imparatorunu, yani artık elinde yarım simit ile boş bakan masum çocuğun içinde gizlice büyümüş İbo'yu hatırlayordu. Bu mahir işkencecinin bakışları o kadar kendinden emin ve netti ki, kendisine ikinci bir şans verilse, hayatın farklı kaldırımların da yuvarlansa da yine aynı mesleği seçeçekmiş gibiydi. Mahalle'li asla o masum çocuğu tanımamıştı. Usulden yağmurun çiselediği bir akşam üzeri, iki de bir istop eden kamyonetin kasasından aşağı atlamış tı mahallenin suçlu çehresinin ortasına. Sonra iki çocuğu ve yıllar sonra ondan nefret edecek diğer evladına hamile kadını temkinli bir şekilde inmişti kamyonetten. İlk kahveci Cumali karşılaşmıştı bu devletin adı altında ki işkence patronu suratla.
Şimdiyse Ahmet, içinde ki depremler ile sarsılırken, dış dünya ile muhatap zayıf bedeni gayet durağandı. Beyin kıvrımlarında gezinen fikir, sır vermeyip, kendini İbo'nun kollarına bırakmaya ikna edeceği anda
"Ben şikayetimi geri alıyorum Komiserim" diyebildi, belli belirsiz bir sesle babam. Birinin çalınan umudu diğerinin kirli ellerinde başka birisine umut olmuştu. Komiser Tahir, sağ kaşını şaşkınlıkla kaldırıp "Neden Süleyman?" diye sorunca, babam başını sallayarak "Komiserim belli ki bu genç adamın kötekten daha çok nasihate ihtiyacı var. Hem İbonun tezgahında benim bisiklet tekerim yüzünden tornalanan bir genç varken ben uyuyamam. Bırakın O'nu alıp götüreyim. Erkek erkeğe konuşacağım onunla. Müsadeniz olursa tabi."
Bıyığı ile oynayan, karar aşamasında ki Komiser Tahirin sağına yerleşen İbo, genç Ahmet'e bakışlarını sabitledikten sonra "Bu kararın hiçte doğru değil Süleyman kardeş. Bırakın bana bunu sileyim beyninde ki tüm suç olgularını." diyor sırıtarak...

Şimdi ekmek teknesinin hırsızı ile yan yana yürüdüğü arabesk kaldırımda elleri cebinde dönüp soruyor. " Ah be Ahmet, ah be güzel kardeşim. Neden söylemiyorsun Anne'nin kalp ilaçları için paraya ihtiyacın olduğunu? Neden bize gelmedin bu suçu işlemeden önce?" Ahmet, şaşkın bir vaziyette babamı süzdükten sonra soruyor. "Süleyman Abi, sen nerden biliyorsun bunun için yaptığımı?" "Cafer senin karakol da olduğunu, benim geçen gün balıktayken çalınan bisiklet tekerlerinin senin çaldığını söyleyince direk sizin eve gittim. Korkma...onlara söylemedim senin karakolda olduğunu. Sadece durumunu sordum. Uzun zamandır göremiyorum, merak ettim. Bir sorayım dedim, diye söyledim onlara. Sonra onlarda her şeyi anlattılar bana." Ahmet şimdi biraz daha şaşkın ikinci soruyu da soruyor." Neyi anlattılar?" Babam derin bir iç çektikten sonra," İşte... Bir buçuk ay önce işten kovulduğunu, ve yüzüne kapıların kapandığını, bir taraftan bebeğinizin ihtiyaçları için, bir yandan da Anne'nin bakımı için savaş verdiğinden bahsedince anladım buna mecbur kaldığını ve hemen karakola koştum. Ama o tekerlerini çaldığın bisiklette benim verdiğim savaşta bir mancınıktı benim için. Hem sen tanımıyormusun oğlum benim bisikletimi? " Ahmet çoktan ıslanmış elmacık kemiklerine rağmen cesaretini toplayıp baba'ma dönerek" Abi deniz kenarında sokak lambasına bağlanmış bir bisikleti benim için. Korku ve heyecandan hiç dikkat edemedim buna. İlk defa hırsızlık yapıyordum. Peki abi... Cafer abi nerden biliyor senin bisikletinin tekerleri olduğunu?" Babam şimdi biraz tebessüm yakaladığı suratını Ahmet'e çevirip,"Hurdacı Muzaffer, cantlarda ki kırmızı işaretleri görünce hemen anlıyor. Seni tanıdığı için olaya müdahil olmak istemiyor. Direk cafere telefon açıyor bu sabah. Sonrasını da biliyorsun zaten."

Ahmet biraz dalıp düşündükten sonra baba'ma dönüyor. "Abi senden gerçekten özür diliyorum. Bir daha böyle bir şey yapmayacağım sonucu ne olursa olsun. Abi fakat benim bu hayata dair merak etti..." Babam işaret parmağını Ahmet'in dudağına yakın tutarak diyor "Şiii... Biz elimizden gelenin en iyisini yapıcaz sadece. Sıkma canını. Ölünce tüm meraklarımız giderilecek... "

Şair'in Manifestosu ( Yaşanmış Bir Hayatın Hikayesi) Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt