Chapter One: Doze

9.6K 649 549
                                    

Playlist: Blackbear - anxiety

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Playlist: Blackbear - anxiety

⚪⚪⚪

(DÜZENLENDİ)

"Sana bir ödev vermek istiyorum, Yeji." Seo Hanım'ın gözlerine kaygıyla baktım. Ödevlerden nefret ederdim, psikoloğumun verdiği ödevler ise her geçen gün daha da zorlaşıyordu. Ancak bu sefer ne ödevi vereceğini merak ediyordum. "Hyunjin'le konuşmanı istiyorum. Tamamen samimi ol demiyorum, sadece haftaya geldiğinde onunla konuştum demeni duymak istiyorum."

Onunla... Hyunjin'le... Bu mümkün olabilir miydi?

Olabilir miydi?

Matematik dersindeydik. Öğretmen, konuyu iyi anlayıp anlamadığımızı ölçmek için kara tahtaya yazdığı birkaç soruyu çözmesi için birkaç öğrenciyi kaldıracaktı. İçimden beni kaldırmaması için binbir dua ediyordum. Sorular zor değildi, dersi biraz dikkatli dinleyen biri rahatça yapabilirdi ancak o tahtaya çıktığın an bildiğin her şeyi, belki de adını dahi, unutabiliyordun.

Eğer çağırılırsam telaşımdan sıramdan ani hareketle kalkar, yanlışlıkla bir yere takılabilirdim. Ellerim titrerse tebeşiri rahat tutamaz, elimden düşürebilirdim. Heyecanlandığım için sorunun nasıl çözüleceğini unutur, tahtada öylece kalabilirdim. Tüm bunlar ise benim sınıfta bıraktığım izlenimi etkilerdi, alay konusu olabilirdim ya da öğretmenin gözünden düşebilirdim. Ayrıca bütün bunları düşünmeye devam etmek beni ayrı bir strese sokabilirdi, bunu engelleyecek kadar güçlü bir iradeye sahip olmadığım için de tek yapabileceğim ismimin söylenmemesi içim dua etmekti.

"Hwang Yeji!"

Kahretsin.

Gözler bana döndü. Bay Choi'nin yüzüne kaygıyla baktım. O ise beni tahtaya davet eden bakışlarla bana bakıyordu. İtiraz etme hakkım yoktu, olsa bile ben kullanamazdım. Çaresizce sıramdan kalktım, az önce aklımda kurduğum senaryoların gerçekleşmemesi için temkinli davrandım. İçimden işlemleri, formülü tekrar ediyordum. Tahtadaki ilk soruya baktım, öğretmen tahtaya soruları yazarken beni kaldırma ihtimaline karşın soruları çözmüştüm. Aklımdaki çözümü yazmaya başladım, yazımın düzenine de dikkat ediyordum.

Ben henüz yazmaya başlamışken Bay Choi birini daha kaldırdı. Kulağım da uyarılma ihtimaline karşın öğretmendeyken duyduğum isim yutkunmama neden oldu. Kalkan kişi ikinci sorunun karşısında durdu, gözlerimi ona çevirdim. İstemsizdi. Sadece soruya odaklanıp çözümü yazdığını fark ettim, ben de hemen kendi soruma döndüm.

İnsanların ezberci sisteme neden karşı olduğunu anlıyorum, ezbere matematik sorusu çözemezsiniz çünkü.

Bir anlık dağılan dikkatim yüzünden ne yapacağımı unutmuştum. Telaşım içimi kaplarken soruya baktım, formülü hatırlamaya çalıştım. Yutkundum, yumruğumu sıktım. Ayağımın uyumsuz bir ritim tutturmaması için kendimi zorladım. Yan tarafıma baktım. Hyunjin ile göz göze geldik. Bu daha çok telaş yapmama neden oldu, önüme döndüm. Sadece soruya odaklanmaya çalıştım.

"Yeji..."

Bir fısıltı duydum. İsmimi duymamın verdiği refleksle sesin geldiği yere döndüm. Hyunjin'in kendi işlemlerinin yanında başka işlemleri işaret ettiğini fark ettim.

"Yaz." dedi sessizce. Dudaklarımı birbirine bastırdım, sadece başımı salladım. Çok dikkat çekmeden, yazımı da umursamadan, hemen işlemleri yazdım. Ben bitirdiğim an da Hyunjin yan tarafından silgiyi alıp fazladan yazdıklarını silmeye başladı. Daha fazla tahtada, herkesin önünde durmak istemiyordum. Tebeşiri bıraktığım gibi oradan ayrıldım. Sırama oturduğumda utançla ellerimi ovuşturmaya başladım. 

Sadece onu yanımda gördüğüm için işlemleri unutmama mı yanayım yoksa ondan kopya çekmeme mi, bilemiyordum. Şimdi onun gözünde kolay bir soruyu çözemeyen biri gibi mi duruyordum? Çözdüğüm soruya baktım, yazım beklediğimden kötü olmuştu. Bunun da üzüntüsüyle olduğum yere iyice saklandım. Nefes alışverişlerimi düzene sokmaya çalıştım. Çantamdan suyumu çıkardım, şişeden birkaç yudum aldım. Saate baktım, teneffüse az kalmasını fırsat bildim. Başımı sıraya koydum. Bundan sonraki dersimiz İngilizceydi. Dersi çok sevmezdim ancak sürekli yabancı şarkılar dinlediğim, diziler izlediğim için konuşmak dışında İngilizcem iyiydi. Fakat bunu ders içinde gösteremezdim, neyse ki İngilizce öğretmenimiz zorlayan biri değildi. Anlatacağını anlatır, aktif katılanlarla dersi işlerdi. Ben de genellikle uyurdum. Sanırım az önceki utancımın kaybolup gitmesi için yine öyle yapacaktım. Zaten uykusuzluk hastalığım nedense hep okulda kayboluyordu. Gece uyuyamadığım uykuyu derslerde uyuyordum.

İyi uykular Yeji.

Eve gidince ders çalışmayı, bir Friends bölüm izlemeyi unutma. Mümkünse bir fincandan fazla kahve içme, olur mu?

"Yeji?"

Biri omzuma dokunuyordu.

"Yeji!"

İrkilerek kendime geldim. Aptal bir surat ifadesiyle başımı kaldırdım, dalgın dalgın bana seslenen kişiye baktım. En başta algılayamadım ama idrak ettiğimde oluşan şaşırmış suratım bakmaya değer olmalıydı.

Onun da şaşırmış, belki de biraz şaşırmış bir yüz ifadesi vardı. "Dersler bitti." dedi.

Sakin olmaya çalışarak ellerimi okul eteğime sürttüm, derin bir nefes aldım. Ne diyeceğimi bilemediğimden sadece sıramdaki eşyalarımı toplamaya başladım. Hyunjin hâlâ yanımda duruyordu.

"İyi misin?" diye sordu merakla. Biraz duraksadım, başımı salladım, belli belirsiz bir sesle "Evet." dedim.

"Emin misin?" diye ısrar etti. Çantamın fermuarını çekerken başımı salladım. Sıramdan çıkmak için ileri atıldığımda o da kenara çekildi. Askılıklardan şişme montumu aldım, üzerime geçirdim. Çantamı aldım ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Beni uyandırdığı için teşekkür etmezsem ayıp olur muydu?

Vicdanımın el vermeyeceğini anladığımda durdum, arkamı dönecekken o da bana seslendi: "Yeji?" Hâlâ sıramın yanında duruyordu.

Teşekkür etme faslını bir kenara bırakıp onun konuşmasını bekledim. Çok az sessiz kaldı, sonra sakince konuştu.

"Ders çalışmak için kütüphaneye gideceğim, sen de gelmek ister misin?"

Bu sorusunu beklemiyordum, gözlerim irileşmişti. Yutkundum. Aslında gitmeyi isterdim ama evet diyecek cesareti pek bulamadım. Saçma sapan olduğunu bildiğim ama engelleyemediğim şeyleri düşünmeye başladım: utanmak, rezillik, konuşamama, kötü bir izlenim...

Kabul etmeyecektim ve bunun için bir neden belirtme ihtiyacı hissettim. "Eve gitmem gerek, teşekkür ederim."

Sadece başını salladı, yüz ifadesi biraz düşmüştü. Herhangi bir diyalog başlamayınca da arkamı dönmek için hareket ettim ama bugün için teşekkür etmediğim aklıma geldi.

"Beni uyandırdığın için teşekkür ederim." dedim hızlı hızlı. Sonrasında keşke yapsaydım dememek için yaptığım bu şeyin çabucak bitmesini istiyordum. "Ayrıca bugünkü soruda yardım ettiğin için de..."

Gülümsedi. "Rica ederim."

Belli belirsiz tebessüm ettim ben de ve daha fazla durmadan normalden daha hızlı adımlarla sınıftan çıktım. Bir an önce eve gitmek, yatağımda atmak, utanç çığlıkları atmak, aptal aptal hayaller kurmak istiyordum.

Ayrıca ödevimi tamamlamıştım, değil mi?

***

Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete...

✓ anxiety ❁ [hyunjin × yeji]Where stories live. Discover now