Dördüncü Bölüm

33.1K 1.8K 32
                                    

Artık yola çıkma zamanıydı. Her şeyi birkaç kez kontrol ettikten sonra uçağa bindiler. Uzun bir yolculuktu, çok şükür Naz pek problem çıkarmamıştı. KarnI acıkınca birkaç kez ağlamış, mamayı alınca susmuştu. Nilüfer her şeyi kendisi yapmaya çalışıyordu ancak bu konuda çok da başarılı olamıyordu. Allah'tan Gülfem Hanım vardı da her şey halloluyordu.

Yine de bu bebeğe nasıl bakacağını hala bilemiyordu, kafasında kocaman bir soru işareti vardı ve bunun cevabını bir türlü bulamıyordu. Elbet bir cevap bulacaktı da doğru cevabı bulsa çok iyi olacaktı. Uçak alçalmaya başladığında bu düşüncelerinden sıyrıldı, annesinin elinden tuttu güç verircesine.

Havaalanında onları amcası Muammer Bey ve kızı Leyla karşıladı. Sarılıp bir süre ağladılar. Muammer Bey, abisine sarıldığında iki kardeş omuzları sarsıla sarsıla ağladılar. Küçük Naz’ın ağlaması ile herkes hayata döndü bir anda. Sanki anlamış da o da ağlıyordu. Nilüfer onu hemen pusetinden aldı ve göğsüne bastırdı. Kulağına eğilip:

“Özür dilerim.” dedi. Sonra yanındakilere bakıp "Artık gitsek, Naz çok yoruldu" dedi. Artık Naz’ın yanında ağlanılmasına izin vermeyecekti, onu her türlü üzüntüden uzak tutacaktı. Eve geldiklerinde evin tam bir cenaze evi olduğunu gördüler. Bütün akraba, eş, dost gelmiş üzüntülü bir şekilde oturuyordu. Babası, amcası ve abisi defin işleri için havaalanında ayrılmışlardı. Annesi ile bir süre başsağlığı dileklerini kabul eden Nilüfer sonunda bebeğe bakıp iç geçiren "Yazık, nasıl da güzelmiş? " diyen insanlardan yorulup Naz´ı doyurmak bahanesiyle kalktı. Kuzeni Leyla da beraber kalktı. Nilüfer üst kata çıkmadan önce evin emektarı Emel Abla’ya sarılıp ondan güç aldı ve Naz için mama istedi. Nasıl yapılacağını anlattı ve odasına cıktı.

Odaya çıkınca önce Naz’ı kendi yatağına yatırdı. Temmuz sıcağındalardı ve İzmir çok sıcaktı. Hemen bebeğin üzerindeki fazlalıkları çıkarıp rahatlamasını sağladı, altını temizledi. Serinlemesi için elini yüzünü sildi ve minicik dudaklardan bir gülümseme çaldı. Naz o kadar mutluydu ki agulara başlamıştı. Nilüfer de ona eşlik etti. Bu büyülü anı izleyen başka biri, anne kız dertleşiyor sanırdı. Nitekim bu manzara karşısında Leyla da aynen böyle hissetti ve gülümsedi.

“Oooo bakıyorum da küçükken oynadığımız evcilik oyunu çok ise yaramış, pek bir profesyonel olmuşsun.” dedi Leyla.

“Öyle mi dersin?”  diyerek büyülü andan gerçekliğe çakılan Nilüfer, uzaklara bakıp "En iyi anne hep ablam olurdu, benim küçük annem.” dedi ve hüzünlendi.

Leyla söylediklerine üzülse de Asu’nun yokluğuna alışmak zorunda oldukları bilinciyle,

“Öyleydi ama artık sensin küçük anne.” dedi.

Nilüfer saşırsa da "Evet." diyebildi ve imdadına Emel Abla yetişti. Mamayı getirmişti, Leyla'ya dönüp

 "Annen seni çağırıyor"  dedi.

“Aman ben hemen kalkayım o zaman, Firdevs Hanım’ın çenesi açılmadan.” dedi ve hepsi birden kıkırdadılar. Leyla ve Emel Ablası giderken Nilüfer de Naz'a mamasını vermiş, neredeyse nefessiz kalırcasına içişini seyrediyordu.

“Seni aç mı bıraktık? Pek de iştahlısın kime çektin acaba?” derken

“Sana çekmiştir, sen de pis boğazdın, gerçi hala öylesin.” dedi kapıda onları izleyen Cihan

-Cihaaaaan

-Ne yalan mı? Bebekken annem biberonu verirdi, bittiği zaman daha çok ister ortalığı ayağa kaldırırdın. İkinci şişeden sonra da hep kusardın, deyip burnunu kırıştırdı. Şimdi de farklı değilsin daha geçen yıl sahilde sen ben A.. deyip birden sustu, sonra sessizce devam etti. Asu ve Mithat’la gezerken midye dolması görüp istemedin mi? Biz yeme dedikçe yiyip soluğu hastanede almadık mı? Mide fesatından gidecektin, deyip gülmeye başladı. Nilüfer’de beraber güldü öyle kahkahalar atıyorlardı ki bunun sadece bir anıyı hatırlamak olmadığı, bir acıyı haykırmak olduğu gün gibi ortadaydı. Cihan yanına geldi ve sarıldı.

İyi Ki Geldin!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin