Bölüm 28

56 6 0
                                    







Anadoluda Bulunan Yabancı Subayların Tutuklanması Kararı

Efendiler, yabancıların İstanbul'da saldırılarını arttırarak bakan veya milletvekillerinden bazılarını tutuklamaları ihtimaline karşı, Anadolu'da bulunan yabancı subayların tutuklanmalarına karar verdim. Bu kararımı ve buna göre tedbirler alınması gereğini, 22 Ocak 1920 tarihinde, Ankara, Konya, Sivas ve Erzurum'daki kolordu komutanlarına, "kişiye özel" olarak şifre ile emrettim.

Efendiler, milletvekillerine yazdığım telgrafa, Vasıf, Rauf, Bekir Sami Beyler'in ortak imzasıyla cevap geldi. Bu cevapta: Meclis, resmî olarak çalışmalara başlayınca söz konusu mesele bakımından kabinenin işbaşında kalması gerekir. Siz bir teşebbüste bulunmayınız ve müdahale etmeyiniz. Emirlerinizi bize bildiriniz. Görüşlerinizin her makam önünde gereği gibi savunulacağına güveniniz", denilmekteydi.

Ben, ne Hükûmet'e ne de Meclis'e bir şey yazmamaya karar vermiş ve işi artık sayın milletvekili arkadaşlarımıza bırakmıştım.

Efendiler, İstanbul'daki şahısların hareketlerini hangi tavsiyelere göre ayarladıklarını belirtebilmek için şu kısa bilgiyi arz edeyim:

Filân siyasî temsilci, çok namuslu ve doğru sözlü ve Türk dostuymuş. Bu zat, çok içten ve dokunaklı bir dille demiş ki, "Eğer Harbiye Nâzırı ile Cevat Paşa çekilmeseydiler, Harbiye Nezareti işgal edilecekti. Kuva-yı Millîye'nin gösterdiği suskunluk ve kararlı tutum, bazılarını çıldırtıyor. Fakat acele etmeyin, ezilirsiniz. Bana güvenin. Hakaret varsa, yapanlar utansın. Belki daha başka delilikler olacaktır. Fakat siz, sakın delilik etmeyin."

İstanbul'daki şahıslar, "biz bu sözlerin samimiyetle söylendiğinden şüphe etmiyoruz" diyorlardı.


Meclis-i Meb'usan Başkanı Seçilmem Sakıncalı Görülüyor

Efendiler, milletvekilleri, İstanbul'da toplandıktan bir hafta sonra, Başkanlık Divanı ve dolayısıyla Meclis Başkanlığı seçimi ile ilgili görüşmelere başlamışlar. Bir yerde işaret etmiştim ki, ben Meclis Başkanı seçilmeyi, bazı yararlarından dolayı lüzumlu bir tedbir saymış ve gereken kimselere bu konudaki düşüncelerimi de bildirmiştim. İşte belirttiğim gibi, bu konu üzerinde görüşülmeye başlandığı günlerde, 28 Ocak 1920 ve 1 Şubat 1920 tarihlerinde, Rauf Bey tarafından gönderilen yazılarda birtakım görüşlerden sonra, "biz pek büyük bir sakınca doğuracak olan bu konuyu ileri sürmekten vazgeçiyoruz" denmekte ve; ".... özel gizli bir toplantıda yeniden söz konusu edildi. Şeref Bey, seçilmenizin yararlarını anlattı. Seçim sırasında oyların dağılacağı yeniden kesin olarak hissedildiğinden, sizin milletin başında, Millî Meclis'in koruyucusu olarak kalmayı zaten tercih buyurduğunuz tarafımızdan söylendi. Yüksek şahsiyetiniz hakkında alkışlarla içten gösterilerin yapıldığı görüldü. Genel toplantıda, Reşat Hikmet Bey Meclis Başkanı; Hüseyin Kâzım Bey birinci ve Hoca Abdülâziz Mecdi Efendi ikinci başkan vekili seçildiler", haberi verilmekteydi.

Efendiler, benim başkanlığımı ortaya atan demek ki, yalnız Şeref Bey oluyor, Gizli olarak yapıldığı bildirilen toplantıda, öteki şahıslar tarafından benim başkanlığa seçilmemin ne maksatla söz konusu edildiği, üstü kapalı olarak bile söylenmiyor. Önce, ciddî gerekçelere dayanarak benim başkanlığımı ileri sürmeliydiler. Ondan sonra da oyların dağılıp dağılmayacağını incelemeliydiler. Yalnız, Şeref Bey'in konuşması üzerine oyların hangi tarafa kayacağı konusunda, bir karara varmakta isabet olmayabilirdi.

Efendiler, Harbiye Nâzırının ve Genelkurmay Başkanı'nın zorla düşürüldüğünü biliyoruz. Meclis Başkanlığı'na seçilen merhum Reşat Hikmet Bey'in, bir uydurma sebeple yabancılar tarafından tutuklandığını haber almıştık. İstanbul'da bulunan Hey'et-i Temsiliye üyelerinin tutuklanmalarının düşünüldüğü, Rauf Bey'in 28 Ocak 1920 tarihli yazısında bildiriliyordu. Bu durumlardan, Kuva-yı Millîye aleyhtarlığının, Meclis'in dağıtılma ihtimalinin ve dolayısıyla milletçe savunmaya geçme zamanının daha da yaklaştığı meydanda idi. Fakat bu gerçeği sezebilen azdı.

NutukWhere stories live. Discover now