Bölüm 50

77 3 0
                                    







Hilâfet Konusunda Halkın Şüphe ve Endişesini Gidermek İçin Yaptığım Açıklamalar

Hilâfet konusunda halkın şüphe ve endişesini gidermek için, her yerde gerektiği kadar konuştum ve açıklamalarda bulundum. Kesin olarak belirttim ki, "milletimizin kurduğu yeni devletin kaderine, işlerine, bağımsızlığına, ünvanı ne olursa olsun hiç kimseyi karıştırmayız! Milletin kendisi, kurduğu devleti ve onun bağımsızlığını koruyor ve sonsuz olarak da koruyacaktır!"

Millete anlattım ki, bütün Müslümanları içine alan bir devlet kurmak görevi ile yükümlü imiş gibi hayal edilen bir Halifenin, görevini yerine getirebilmesi için, Türkiye Devleti ve onun bir avuç nüfusu, halifenin emrine doğal tutulamaz. Millet buna razı olamaz! Türk halkı, bu kadar büyük bir sorumluluğu bu kadar mantıksız bir görevi üzerine alamaz.

Milletimiz, yüzyıllarca bu anlamsız ve boş görüşten hareket ettirildi. Fakat ne oldu? Her gittiği yerde milyonlarca insan bıraktı. Yemen Çöllerinde kavrulup yok olan Anadolu evlatlarının sayısını biliyor musunuz? dedim. Suriye'yi, Irak'ı elden çıkarmamak için, Mısır'da barınabilmek için, Afrika'da tutunabilmek için ne kadar insan telef oldu, bunu biliyor musunuz? Ve sonuç ne oldu, görüyor musunuz? dedim.

Halife'ye dünyaya meydan okutmak ve onu bütün İslâm dünyasının işlerinde söz ve yetki sahibi kılmak düşüncesinde olanlar, bu görevi Anadolu halkından değil, onun sekiz on katı nüfusa sahip olan büyük Müslüman kitlelerden beklemelidirler! Yeni Türkiye'nin ve Yeni Türkiye halkının, artık, kendi varlık ve mutluluğundan başka düşünecek bir şeyi yoktur... Başkalarına verilecek bir parçası kalmamıştır! dedim.

Bir başka noktayı da halka iyice açıklayabilmek için, şunları söyledim: Bir an için kabul edelim ki, dedim; Türkiye söz konusu görevi kabul etsin... Bütün İslâm dünyasını bir noktada birleştirerek yönetmek gayesinde yürüsün ve başarmış da olsun! Pekâlâ ama, uyruğumuz ve idaremiz altına almak istediğimiz milletler, derlerse ki, "bize büyük hizmetler ve yardımlar yaptınız, teşekkür ederiz. Fakat, biz bağımsız kalmak istiyoruz. Bağımsızlık ve hâkimiyetimize kimsenin karışmasını uygun bulmayız! Biz kendi kendimizi yönetmeye yeterliyiz. O zaman, Türk halkının bütün bu gayret ve fedakârlığı yalnızca bir teşekkür ve dua almak için mi göze alınacaktır?

Görülüyordu ki, boş bir istek ve heves için, bir şüphe ve hayal için, Türk halkını mahvetmek istiyorlardı. Hilâfet ve Halifeye görev ve yetki vermek düşüncesinin temelinde yatan esas bundan ibaretti.

Efendiler, halka sordum: Bir İslâm devleti olan İran ve Afganistan, Halifenin herhangi bir yetkisini tanır mı?, tanıyabilir mi? Haklı olarak tanıyamaz. Çünkü, böyle bir yetki devletinin istiklâlini milletinin hâkimiyetini ortadan kaldırır.

Millete şunu da hatırlattım ki, kendimizi dünyanın hâkimi zannetmek yanlışı, artık devam etmemelidir. Dünyanın durumunu ve dünyadaki gerçek yerimizi tanımamaktaki yanlışlıkla, gafillere uymakla milletimizi sürüklediğimiz felâketler yetişir! Bile bile aynı faciayı devam ettiremeyiz.

Efendiler, İngiliz tarihçilerinden Wells, iki yıl önce yayınlanan bir tarih yazdı. Eserinin son sayfaları "Dünya Tarihinin Gelecekteki Safhası" başlığı altında bazı düşünce ve görüşleri içine almaktadır. Bu görüşlerin yönelmiş olduğu hedef, "Un gouvernement fédéral mondial" yani "birleşik bir dünya devleti"dir.

Wells, bu bölümde, birleşik bir dünya devletinin nasıl kurulabileciğini ve böyle bir devletin önemli ayırıcı özellikleri ile ilgili düşüncelerini belirtiyor; adaletin ve tek bir kanunun hâkimiyeti altında dünyamızın ne durumda bulunacağını hayal ediyor.

Wells, "bütün hâkimiyetler, tek bir hâkimiyet içinde eritilmezse, millîyetlerin üstünde bir kuvvet meydana çıkmazsa, dünya mahvolacaktır" diyor ve "gerçek devlet, çağdaş hayat şartlarının bir zorunluluk haline getirdiği birleşik dünya devletinden başka bir şey olamaz"; "Hiç şüphe yoktur ki, insanlar kendi icatları altında ezilmek istemezlerse er geç birleşmeye mecbur olacaklardır" görüşünü ileri sürüyor.

NutukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin