·aşk ve hüzün·

1.1K 88 27
                                    

Gece yarısı Astoria ter içinde nefes nefese uyandı. İşte oluyordu, yine hastalanmıştı. Nefesini toparlamaya çalışırken zavallı şansına aklına geleni sayıyordu. Küçüklüğünden beri sürekli tetikteydi. Her an bir yerde düşüp bayılabilir, nefessiz kalabilir, zayıf kemiklerinden birini çat diye kırabilirdi. Bir kan lanetinin sonucu olan bu hastalığın onu ne zaman ve nasıl vuracağı hiç belli olmuyordu. Günlerce ölü gibi yatırabiliyordu, vücudunda kanlı yaralar çıkarıyordu, her yerini ağrıtıyor, görmesini ve duymasını zorlaştırıyordu. Dünyanın her yerinde en iyi şifacılarla en yetenekli büyücülerden yardım almış, ama hiçbiri bir çare bulamamıştı. Tek bir şey söylüyorlardı. Bu, zavallı Astoria'nın kaderiydi.

Zorlukla ayağa kalktı, duvarlara tutunarak odasından çıktı. Dadısının odası hemen yanındaydı. Seslense duyurabilirdi ama bir ses çıkarabileceğinden emin değildi. Eleanor'un odasına girdi. Kadın hemen uyandı ve Astoria'yı o halde görünce telaşla onu odasına götürüp yatırdı. Asasını aceleyle sallayarak ihtiyacı olan her şeyi yanına topladı. Islak bir havlu Astoria'nın alnına konarken, Eleanor'un odasından kalkıp gelen bir kazan kaynamaya ve malzemeler teker teker kazana dolmaya başladı. Bu esnada Eleanor, yatağın üzerinde diz çökerek asasıyla ona bir büyü yapıyor, kısık sesle söylediği sözler Astoria'ya şarkı gibi geliyordu. "Birazcık dayan kızım, iksirini hemen hazırlıyorum. Sonrasında uykuya dalacaksın ve daha fazla acı çekmeyeceksin."

Astoria dadısının elini tuttu. Gözleri kararıyordu, bayılmak üzereymiş gibi hissediyordu. Duvarlar üstüne geliyordu, nefes alamıyordu. Kemikleri sanki etlerine batıyordu. Acı içinde kollarını vücuduna sardı. Bağırmak istiyordu ama sesi çıkmıyordu. Tırnaklarını kollarına batırdı. Ama canı o kadar çok yanıyordu ki, bunu hissetmedi bile. Bugüne kadar böylesini yaşamamıştı.

Eleanor'un sesi sanki çok uzaktan geliyordu, adeta yankı gibiydi. Az sonra etraf kalabalıklaştı. Biri onu kolları arasına aldı. Feryatlar duyuyordu. "Buraya kadar" diye düşündü. "Tamam, ölüyorum."

Pencereye doğru baktı ve dışarıdaki karanlık odanın içine yayıldı.



Derin bir nefesle gözlerini açtı. Yatağındaydı. Pencere boydan boya kalın perdeyle kapatılmıştı, perdenin arkasından güneşin solgun ışığı odayı loş gösteriyordu. Oda havasızdı.

Astoria doğrulmaya çalıştı. Ama elleriyle yataktan destek alırken birden acıyla irkildi. Avuç içleri yaralarla doluydu. Midesi bulandı. Odaya göz gezdirdi. Eleanor küçük koltukta uyuyordu.

"Ne kadar süredir uyuyorum?" diye düşündü Astoria. Ses çıkarmamaya çalışarak yataktan kalktı. Anında sendeleyerek gerisin geri yatağa çöktü. "Ayakta bile duramıyorum." diye hırsla fısıldadı kendi kendine. Tekrar yavaşça kalktı ve karşıdaki aynada kendini gördü.

Tek kelimeyle korkunç görünüyordu. Saçları terden yüzüne yapışmıştı, yanakları çökmüş, göz çevresi mosmordu. Yüzü tuhaf yaralarla kaplıydı. Boynuna iğrenç bir şey yapıştırılmıştı. Vücudu o kadar sıska görünüyordu ki sanki on kilo birden zayıflamıştı. Gözleri doldu. Kendini hiç bu kadar kötü görmemişti.

Yutkunarak banyoya yöneldi. Bacakları titrerken sendeleyerek kapıya tutundu. Çıkan gürültü Eleanor'u hemen uyandırdı. Kadın heyecanla yerinden fırladı. "Astoria! Uyandın, uyandın, şükürler olsun!" Koşarak onu tuttu ve az önce üzerinde uyuduğu koltuğa oturttu. "Bekle, hemen geliyorum." Koşarak koridora çıktı. "Hanımefendi! Hanımefendi koşun! Astoria uyandı! Çabuk gelin!"

Astoria kendi kendine mırıldandı. Kimseyi istemiyordu. Sadece temizlenmek istemişti. Sonra yatağına girip yine uyuyacaktı. "Dadı," diye seslendi. "Eleanor lütfen çağırma." Çok geç. Annesi gelmişti bile. Arkasından da Daphne. Etrafını sarıp ona dokunmaya ve sorular sormaya başladılar. Astoria'nın midesi bulanıyordu. Başı ağrımaya başlamıştı. Üç kadının ellerinden sıyrıldı.

"Banyo yapmak istiyorum. Lütfen. Sonra yemek yiyeceğim ve sonra uyuyacağım." Sesi ona ait değil gibiydi, hırıltı olarak çıkıyordu.

Eleanor onu banyoya götürüp küveti sıcak su ve güzel kokulu her şeyle doldurdu. Kızın üstündekileri çıkarıp onu küvete sokarken "Önce şöyle güzel sıcak bir çorba, biraz da tatlı." dedi, "Öyle çok ağır şeyler yediremem sana. Günlerdir tek lokma girmedi midene. Dur şimdi, odanı havalandırayım, çarşaflarını da değişeyim. Tertemiz pijamalarını da giydin mi, bebek gibi uyursun."

Astoria gülümsedi. "Sensiz ne yapardım?" Eleanor gözlerinden yaşlar akarken "Asıl ben sensiz ne yapardım?" diye iç çekti.

Tertemiz olmuş, karnı doymuş ve daha az acı çeken Astoria, dadısının göğsüne yatmış uykunun bastırmasını bekliyordu. Eleanor yaralarına güzelce pansuman yapmıştı. Şimdi de bir şarkı mırıldanarak kızı uyutmaya çalışıyordu. Onun sesinde Astoria'yı daima etkileyen bir şey vardı. Sanki hüzün ve aşk gibi, derin bir özlem ve kavuşma arzusu gibi. Astoria uykulu uykulu mırıldandı. "Hiç aşık oldun mu?" Eleanor kıkırdadı. "O nerden çıktı öyle?"
"Merak ettim, eşine aşık mıydın?"

Eleanor bir süre konuşmadı. Astoria acaba onu kırdım mı diye düşünürken, dadı derin bir nefes alarak anlatmaya başladı. "Ben Louie ile tanıştığımda gencecik bir kızdım. O zamanlar bir muggle köyüne yakın yaşıyorduk. Yazdı. Onu ilk kez parkta görmüştüm. Öyle yakışıklı, öyle etkileyiciydi ki. Her gün arkadaşlarıyla o parka giderdi. Ben de her gün camdan onu izlerdim. Ailem mugglelar'a yaklaşmama izin vermezdi. Cadı olduğum duyulursa başıma bir şey gelmesinden korkarlardı. Öyle uzaktan uzağa hayran olurdum ona. Bir gün dayanamadım. Anneme görünmeden evden çıktım. Louie arkadaşlarıyla parkta otururken yanına gittim. Tanışma bahanesiyle çörek de götürdüm. Klişe. Ama orada arkadaş olduk işte.

"Aşk nasıl oldu dersen, yavaş yavaş oldu. Önce ben ona aşıktım, sonra o bana... Gizli gizli buluşur, masum masum bakışır, ele ele tutuşurduk. Okul günlerinde ondan ayrı kalmak işkence gibiydi. Onu yavaş yavaş güçten düşüren bir hastalığı vardı. Yazın eve döndüğümde onu bulamamaktan öyle korkuyordum ki. Günler birbirini kovaladı, okulum bitti. Mezun olduğumu söyleyince bana evlenme teklifi etti. Kabul etmek istedim ama cadı olduğumu bilmiyordu. Her şeyi göze aldım, söyledim. İnanmadı tabii. Bir büyü yaptım, nasıl korktu inanamazsın. Aklını kaçırdığını sandı. Biraz ayrı kaldık. Ama fazla dayanamadı ayrılığa, yeniden buluştuk, sonra daha çok sevdi beni. Bu arada gün geçtikçe ağırlaşıyordu hastalığı. Evlenmeden ölmek istemediğini söyledi. Onsuz yapamazdım. Ailem çok karşı çıktı, kaçtım. Yalnızca onun yakınlarının katıldığı sade bir düğünle evlendik. Üç sene yaşadı sadece. Ah, ömrümün en güzel zamanlarıydı."

"Benim güzel meleğim, sana düşkünlüğüm bundan işte. Ondan başka kimseyi sevmemiştim hayatımda, seni bulana kadar. Seni her hasta gördüğümde aklıma Louie geliyor işte. Ona hala aşığım, onun anısını sende yaşatıyorum. Şimdi sen de gidersen..."

Daha fazla konuşamadı, hıçkırarak ağlamaya başladı Eleanor. Astoria kendini daha kötü hissedemeyeceğini düşünürken, şimdi kalbi paramparça olmuştu. Dadısına sarılarak teselli vermeye çalıştı. "Eminim harika biriydi. Ve eminim çok mutlu veda etmiştir hayata. Ayrıca ben hiçbir yere gitmiyorum, daha sana çektirecek çok çilem var."

Gözyaşları arasında güldü Eleanor. Kızını yeniden göğsüne yatırdı ve şarkısına devam etti. Astoria'nın nefes alışı yavaşlayınca saçlarını okşayarak fısıldadı ona, "Sen de onun gibi narin ve sevilmeye layıksın. Seni, benim Louie'yi sevdiğim gibi sevecek birinin güvenli kollarına teslim etmeden şuradan şuraya gitmene izin vermem bir tanem."

emerald · drastoriaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin