·zümrüt·

802 55 30
                                    

Draco heyecandan bayılacaktı. Buluşma yerlerine bir buçuk saat erken gelmişti. Astoria'yı beklerken üzerine zarif bir gül işlenmiş ıhlamur ağacından kutuyu açıp açıp içindeki yüzüğü kontrol ediyordu. Elleri terliyordu, sürekli saçlarını düzeltiyordu, aslında kırışmamış cübbesini asasıyla ütülüyordu. Bunları yaparken de yüksek sesle, akşam söyleyeceklerini tekrar ediyordu. Kısacası, evet, çok gergindi.

Dakikalar geçmek bilmezken Astoria'nın neşeli sesi duyuldu. "Yarım saat erken geliyorum ve sen yine burdasın. Yine erken gelmişsin!" Yalandan ona kızarken koşarak Draco'nun kollarına atıldı. "Geleli çok fazla olmadı," dedi Draco. Yalan.

Astoria tek kelimeyle mükemmel görünüyordu. Yakası açık, grinin hoş bir tonunda, yerleri süpüren elbisesi, zarafetle omuzlarına dökülen saçları ve boynunda ortasında bir zümrüt parlayan pırlanta kolyesiyle -evet, yüzükle mükemmel olacak- nefes kesiciydi. Draco yine şapşal gibi ona bakakaldığını fark etti. Ama Astoria ilgiden memnundu. Saçlarını geriye savururken "Eh, özel bir akşam olacağını söyledin," dedi, "Ben de biraz özen gösterdim." Onu karşısında görünce dili tutulan Draco kafasını hararetle sallamakla yetindi.

Astoria koluna girip merakla "Nereye gidiyoruz," diye sordu. "Hep son anda öğreniyorum planı." Draco boğazını temizledi ve sesini kontrol etmeye çalıştı. "Londra," dedi fazla bilgi vermemeye dikkat ederek. Astoria'nın kaşları beğendiğini ima edercesine havalandı. Draco'nun koluna tutundu. Draco cisimlenirken midesinin şiddetli bulantısını unutmaya çalıştı.

Malfoylar'ın yazlığı Londra'nın biraz dışında yer alan sakin bir kasabada kurulmuştu. Muggle'ların pek rağbet etmediği bu ufak yerleşim yerinde, malikaneden biraz daha küçük olan bu ev, bu akşam Draco'nun hayatının en önemli olayına tanıklık edecekti.

Demir kapıdan içeri girerken Astoria beğeniyle bahçeyi süzdü. "Bana buradan hiç bahsetmemiştin." Draco ona yolu gösterirken "Özel olmasını istedim," diye yanıtladı.

Büyük salonda yemek masası hazırdı. Draco ev cinini de yanında getirip tüm hazırlıklarla bizzat kendisi ilgilenmişti. Astoria mumlarla bezeli masaya oturup iştahla yemekleri süzerken, Draco hiçbir şey yiyemeyeceğinden emindi.

Yemekler bittikten sonra verandada oturup güneşin batışını izlemek mükemmel olmalıydı. Astoria'nın sohbeti de normalde harikaydı. Ama aklı bambaşka yerlerde olan Draco, ne manzarayı izleyecek ne de Astoria'yı dinleyecek haldeydi. Arada bir başını sallayarak onun söylediklerini onaylamakla yetindi.

"Baban mı yine?" Draco'yu hayata döndüren soru kalbinin teklemesine yol açtı. Evlenme teklifi edeceği birine daha özenli davranmalıydı. "Hayır, hayır," dedi hemen, "Ben biraz… Gerginim? Hayır, gergin değilim, heyecanlıyım. Evet, heyecanlıyım."

Pot kırdığını düşündü ama Astoria bir şeyleri fark etmiş gibi görünmüyordu. Ne dediğini anlamaya çalışıyormuş gibi Draco'ya baktı.

"Aslında söylemek istediğim," diye başladı Draco gerisini düşünmeden, "Geceyi burada geçirmek ister misin?" Sormayı planlamadığı sözler ağzından dökülürken reddedilecek bir teklif sunduğuna emindi. "Ah," dedi Astoria, biraz durup düşündü. "Bilmem. Evdekilere haber vermedim. Ama Daphne idare eder herhalde. Bir mektup yazarım. Baykuşun var mı?"

Heyecan iyiden iyiye Draco'nun vücuduna yayıldı. Bu iyi bir başlangıçtı, hiç planda olmayan bu olay kendine güvenini yeniden kazanmasını sağladı. Eğer fazla uzatmadan yüzüğü de aradan çıkarırsa geri kalan zamanda rahat rahat eğlenip Astoria gibi gecenin tadını çıkarabilecekti.

emerald · drastoriaWhere stories live. Discover now