IV

4.8K 487 321
                                    

Biraz kısa bir bölüm oldu ama daha fazla bekletmek istemedim. Olaylar başlıyor, bakalım tahminleriniz doğru çıkacak mı? 

"Ne yazıyor?" Jeongguk başını Taehyung'un omzunun üzerinden uzatarak elinde tuttuğu mektubu okumaya çalışıyordu fakat Seokjin'in el yazısı bu mesafeden okuyamayacağı kadar küçüktü. "Her zamanki şeyler işte, annemi sormuş, sana selam göndermiş, şehirde gördüğü birkaç şeyi anlatmış ve- Buraya geliyormuş?" Mektupta yazanlarda hızlıca göz gezdirirken son cümleleri gördüğünde duraksamıştı. Seokjin yılda yalnızca bir kez köye dönebilirdi, bir de eğer valinin buraya işi düşerse onunla birlikte gelirdi. O kadar. Daha iki hafta önce buradaydı ve tatiline de yaklaşık üç ay daha vardı. Şaşırmasının sebebi buydu.

"Oh, harika, tekrar görüşebiliriz öyleyse." Jeongguk'un mutluluğunu görünce şaşkınlığını bir kenara bırakıp aynı neşeyle cevap verdi, "Tabii ki, bu sefer dört gün kalacakmış üstelik."

"Ne zaman gelecek? Ona diktiğim ceketi bitirebilirim belki."

"Hala buna inanamıyorum. İki yıldır bana verdiğin hediyelerin hiçbiri için bu kadar fazla uğraştığını düşünmüyorum. Doğruyu söyle, ağabeyime mi aşık oldun yoksa? Evet biliyorum o çok yakışıklı, zeki, iyi bir işi var, benden de büyük, üstelik de alfa. Beni bırakıp ona gitmen kaçınılmazdı ama bu kadar erken olmasını beklemiyor- Hey dur!" Taehyung'un şakayla söylediği şeyler Jeongguk'un onun üstüne atlayıp gıdıklamaya başlamasıyla kesilmişti. Taehyung belinden huylanıyordu ve Jeongguk da bunu kullanmasını iyi öğrenmişti iki yıl içinde. "Doğum gününde verdiğim hediyeyi unuttun mu yoksa?" Jeongguk bunu kast etmese de Taehyung muzip bir şekilde gülmeye başlamıştı. Dizlerinin üstünde oturan Jeongguk'u belinden kavrayarak kucağına çekti ve dudaklarını çenesine sürterek fısıldadı, "Unutmam mümkün değil, çok güzel bir öpücüktü." Bunun karşılığında omzuna gerçekten sert bir yumruk yemişti. Jeongguk göründüğünün aksine çok güçlüydü ve eli de bir o kadar ağırdı.

"Ondan bahsetmiyorum Taehyung, laflarımı çarpıtma." Gözlerini devirerek üzerine oturduğu Taehyung'un dizinden kalkıp hemen yanındaki mindere attı kendini. Neredeyse düşüreceği çaydanlığı tutup yerine geri koyduğu sırada fark etti havanın kararmaya başladığını. "Hava kararıyor, gitmeliyim."

"Hemen mi?" Jeongguk'un belindeki mavi renkli kuşağı çekiştirirken üzgünce mırıldanmıştı. Böyle zamanlarda tam bir çocuk gibi davranıyor ve kelimeleri uzatarak tatlılık yapıyor, şımarıkça Jeongguk'a yapışarak gitmesine engel olmaya çalışıyordu. Neyse ki Jeongguk iradeli bir insandı da şimdiye kadar hiç başarılı olamamıştı. "Annem kızar, biliyorsun."

"Bazen annenden nefret ediyorum." Gözlerini kısarak, romanlardaki kötü karakterlerden birini taklit eder gibi, öfkeyle söylemişti bunu. Jeongguk da gözlerini devirerek böyle şeyler söylememesi gerektiğini hatırlatmıştı. Tüm her şeye rağmen ailesine çok değer veriyordu.

"Artık gitmem gerek Taehyung, yarın görüşürüz." Eğilerek hala oturan Taehyung'u yanağından öptü ve hızlıca toparlanıp evden çıktı.

"Bu günlük izinlisin Lei Jin. Yarın öğle vakti Beijing'e doğru yola çıkacağım, ancak bir misafirim de olacak bu yüzden sana ailenle kalman için iki gün daha izin veriyorum. Daha sonra sana yollayacağım arabayla Beijing'e döneceksin." Vali Liang Joon kasabanın kalabalık sokaklarından birinde yürürken yanındaki yaverine hitaben söylemişti bunları. Özellikle de kardeşinin evine yakın bir yerden geçerken söylemişti, oraya gitmesini garantilemek için. Tam da istediği gibi Lei Jin kardeşinin evine yönelmiş ve vali de kendi yoluna koyulmuştu. Henüz sabah saatleriydi ve gideceği yer Beijing'ten buraya taşınan ünlü bir terzinin dükkanıydı. Kısa bir yürüyüşün ardından küçük kırmızı tabelalı dükkanla karşılaştığında dudaklarını amansız bir sırıtış kapladı.

Tote Vita - TaekookWhere stories live. Discover now