V

4.2K 468 356
                                    

"Liu, Liu iyi misin?" Genç çocuk gözlerini araladığında başında endişeli yüz ifadesiyle bekleyen Bay Zhou vardı. Bir süre başındaki ağrı ve yanan gözleriyle savaş verdikten sonra yerinde hafifçe doğrulabilmişti anca. Etrafına şöyle bir bakındığında ilginç hiçbir şey göremedi havanın çoktan kararmış olması haricinde. Saatin farkına vardığında panikleyip ayağa kalkmaya çalışsa da zayıf düşmüş vücudu yüzünden henüz kalkamadan uzandığı sedire geri düşmüştü. Yaşlı terzi çocuğu yatırıp sakinleştirmek adına sıraladı sözlerini. "Endişe etme evladım, ailene haber gönderdim. İyi olmadığını ve bu gece benim yanımda kalacağını söyledim. İlginçtir ki annen hiç sorun etmedi." Jeongguk derin bir nefes vermiş ve bu sefer rahatlıkla kendini çok da yumuşak olmayan minderlerin üstüne bırakmıştı tekrar.

"Liu, özür dilerim çocuğum. O adama karşı durmaya gücüm yetmezdi. Yaşlı bir betayım ben. Affet beni ne olur."

"Önemli değil Zhou amca. Sana zarar verebilirdi, gitmekle en iyisini yaptın."

"Liu, o adam, sana bir şey yapmadı değil mi?" Yaşlı adamın yüzünden pişmanlık açık bir kitabın sayfaları kadar basitçe okunuyordu. Yanaklarındaki derin kırışıklıklar bile pişmanlıkla ve hüzünle dolmuştu sanki. Jeongguk ise ona karşı kırgın hissetmiyordu. "Shushu, endişe etme. Sanırım ben bayılınca korkup kaçtı. Hiçbir şey yapmadı." Yaşlı adam gülümsedi. Genelde Jeongguk'un ona shushu demesinden hoşlanmazdı -hoşlanmıyor gibi yapardı. Ancak bu gün olan bunca şeyden sonra onu sahteden de olsa terslemek istemedi.

"Liu, birkaç gün boyunca yalnız dolaşma, dikkatli ol. Gerekirse yanında silah taşı -kurtboğan bile olur. Tamam mı? Liuxian'a haber ver, seni yalnız bırakmasın. Hatta en iyisi birkaç gün işe gelme oğlum, geri gelebilir." Jeongguk tereddüt dolu gözlerini yaşlı adamın zayıf çehresine çevirdi. "Emin misin shushu, bensiz idare edebilir misin ki?" Bay Zhou'nun oldukça yaşlı olduğu su getirmez bir gerçekti. Bazı günler yerinden kalkamaz, bildiği her şeyi öğrettiği Jeongguk'a yapması gerekenleri söyler ve sedirde uzanırdı bütün gün. Bazen ise dükkana bile gelemez, Jeongguk kendisindeki yedek anahtarla sabah erkenden açardı dükkanı. Bay Zhou Jeongguk'a sonsuz güveniyordu. Kendisi öldüğünde de dükkanını Jeongguk'a bırakmayı düşünüyordu zaten. İki kızının da hali vakti yerindeydi ne de olsa, Jeongguk'un daha çok ihtiyacı vardı.

"Bir hafta boyunca ikimiz de tatil yapacağız öyleyse, anlaştık mı?" Genç olan gülümseyerek onayladı ve Bay Zhou'nun da izniyle kendini uykunun kollarına bıraktı.

Jeongguk krem rengi eteğini elleriyle havada tutarak toprak yollarda yavaşça ilerliyordu. Büyük ölçüde kendine gelmiş olsa da dükkandan çıktığından beri yarım saattir yürüyordu ve önceki gün yaşadıklarının üstüne tabii ki yorulmuştu. Zaman zaman gözlerinin sızladığını veya ciğerlerinin sıkıştığını, vücudunun ısındığını hissediyordu hatta. Neyse ki evlerini -daha çok eski ve biraz büyükçe bir kulübeydi- görebilecek kadar yaklaşmıştı. Biraz daha ilerlediğinde kapının önünde bekleyen gösterişli, siyah bir at arabası olduğunu gördü. Simsiyah, irice iki at vardı önünde, arabacı yemlerini tazeliyordu. Arabanın arkasındaysa yük taşımak için eklenmiş daha küçükçe bir araç vardı; üstü bir bezle kapatılmış, basit, dört tekerli, küçük bir araçtı.

Jeongguk şaşkınlıkla arabayı incelerken evlerinin kapısı açılmış ve bir adam elinde basit bir bohçayla dışarıya çıkmıştı. Bohçayı arabanın arkasındaki küçük aracın içine bıraktıktan sonra tekrar evin içine girmişti. Jeongguk karışan kafasıyla ve aklında dönüp duran kötü düşüncelerle koşmaya başlamış ve hızlıca eve girmişti. Az önce içeri giren adamın yukarı kata yöneldiğini fark ettiğinde daha da şaşırmıştı, çatı katında o yaşıyordu.

Tote Vita - TaekookWhere stories live. Discover now