henüz yolun en başındayken 🥀

185 33 31
                                    

Çoklarından düşüyor da bunca
Görmüyor gelip geçenler
Eğilip alıyorum
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya büyük şehirlerin birinde
Geziniyor kalabalık duraklarda
Ya yurdun uzak bir yerinde
Kahve, otel köşesinde
Nereye gitse bu akşam vakti
Ellerini ceplerine sokuyor
Sigaralar, kağıtlar
Arasından kayıyor usulca
Eğilip alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ya da yalnız bir kızın
Sildiği dudak boyasında
Eşiğinde yine yorgun gecenin
Başını yastıklara koyunca.
Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor
En çok güz ayları ve yağmur yağınca
Alçalır ya bir bulut, o hüzün bulutunda.
Uzanıp alıyorum, kimse olmuyor
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Ellerde, dudaklarda, ıssız yazılarda
Akşamlara gerili ağlarla takılıyor
Yaralı hayvanlar gibi soluyor
Bunalıyor, kaçıp gitmek istiyor
Yollar, ya da anılar boyunca.
Alıp alıp geliyorum, uyumuyor bütün gece
Kımıldıyor karanlıkta ne zaman dokunsam
Solgun bir gül oluyor dokununca.
Behçet Necatigil




Medyaya efsane bir şarkı koydum. Dinlemeden geçmeyin.
Bigbang severiz♡

Diğer canlılardan bizi ayıran en belirgin özellik "akıl" olduğunu duyarız yıllarca. Bu böyleydi de gerçekten. Bütün bilgileri sığdırdığımız bu aklımız, bizi en çok kandıran, üzen ve umutlandıran yerimizdi ayrıca. Oradan kurguluyor ve oradan yönetiyoruz kendimizi.
Ama bunlardan daha önemli bir şey daha vardı.
Vücudumuzun saklama kabı gibi bir şeyiydi beynimiz. Özellikle "anılar" dediğimiz zaman kesitlerini de buraya saklıyorduk. Özellikle unutmak istediklerimizi.
Bazen diyorum ki, bir balık gibi üç saniyede unutsak her şeyi. O zaman daha farklı olurmuyduk?

Sakin sakin saçlarımı tarıyordum ki aniden açılan kapımın sesiyle korkmuş ve elimdeki tarağı yere düşürmüştüm. Bir kapıya birde yere düşen tarağıma baktım. Ablam beni umursamadan dolaba yönelince bende derin bir nefes alıp eğildim. Tarağımı yerden aldım ve aynaya dönüp tekrar saçımı taramaya başladım. En sevdiğim şeylerden biride buydu. Saatlerce saçımı tararken aynaya baksam birazcık bile bıkacağımı düşünmüyordum.

"Aries!! Seni pis kız. İnsan ablasını uyandırmaz mı!!!" Hem söyleniyor hemde kıyafeti giyiyordu. Cevap vermediğim için arada bir yataktaki yastıklardan birini alıp bana atıyordu. Onu uyandırmak bir işkence gibiydi. Yerinden bir milim dahi oynatamıyordum. Bu yüzden bir kaç deneme sonrası pes edip kendi işlerimi halletmiştim.

"Jin birazdan burada olacak ve ben hazır değilim!! Tanrım beni bu tipte görürse ilişkimiz saniyeler içinde son bulur." Onun bu halini aynadan izliyor aynı zamanda gülmemek için yanaklarımı ısırıyordum. Şu an bir piton yılanıyla güreşmiş gibi bir tipi vardı. Tabikide jin oppa saniyesinde onu terk ederdi.

Kapının tekrar açılmasıyla ablam ve ben oraya döndük. Evet üç kız kardeşin en büyüğü de teşrif ettiğine göre odadan kovulma anı gelmiş demekti.

"Sabaha kadar nöbetteydim. Biraz uyuyacağım. Bu yüzden siz sessizce işinizi halledip.." önce danbi ablama sonrada bana baktı.
"Okulunuza defoluyorsunuz" ayaklarını sürüyerek kendi yatağının yanına varıp kendini bir çuval gibi yatağa bıraktı. Bir kaç saniye sonra uyuyacağını ve biz davul çalsak dahi uyanmayacağını hepimiz iyi biliyorduk.

Danbi ablam hızlıca üzerini giydi ve elimdeki tarağı çekip aldı.
"Yah! Saçlarını yıkamadan o tarağı sakı..." beni umursamadan saçlarını taramaya başladı. Neden iki ablam olmak zorundaydı ki?

ENDless ✅Where stories live. Discover now