pencere🥀

107 29 33
                                    

Bazen her şeyin bittiğini, dünyanın sonuna geldiğini düşünürsün. Her şey seni bırakıp gitmiş, çorak bir arazinin ortasında kalan yalnız bir ağaç gibi hissedersin. Etrafı kaplayan sis yüzünden hiç bir şey göremez, zaten yalnız olan sen iki kat acı çekersin. Çığlık atmak istersin ama sesin çıkmaz. Içinde susmak bilmeyen düşüncelerin çığlıkları yankılanırken senin bir tek yaprağın bile oynamaz. Gittikçe gücün tükenir yorulursun. Yaşamak için ufacık bir sebep bile olmadığını düşünürsün.

Bende tam olarak dün öyleydim. Jungkook gelip beni almıştı. Tek kelime etmeden düşünmeme izin vermişti.

Sabaha kadar düşünmüştüm. Hatayı nerede yaptığımı, bu acıyan kalbimi, bu bitmişlik hissinin sebebini...

Sonuç hep kendimde sonlanmıştı.

Her şey beni bırakıp gitmemişti. Ben sırtımı dönmüştüm. Çorak bir arazi değildi sadece güneşi bekleyen bitkiler uykuya dalmıştı.
Yalnız değildim. Dallarım ve yapraklarım vardı. Evet etrafım sisle kaplıydı belki ama her sisten sonra güneş çıkardı. Hayat bitmiyordu. Devam ediyordu. Evet canım acıyordu, nefesim kesiliyordu ama yinede dünya dönmeye devam ediyordu.

Bir kaç günlük tatlı bir rüya görmüş ve esen rüzgarla kendime gelmiştim. Şimdi ise okula doğru yürüyordum.
Kendimi öldürmek istesem bile olacaklar sadece bana olacaktı. Arkamdan belki bir kaç yıl yada bir kaç ay ağlayacak sonra unutalacaktım. Buna değmeyecek insalar için kendime bu kötülüğü yapamazdım.

Ailemin endişeden neredeyse öleceklerini biliyordum. Hiç birinin ağzını bıçak açmasa da bakışlarından anlamamak aptallık olurdu. Sadece benim anlatmamı bekliyorlardı. Ama ben bu konuyu tekrar açıp o düşüncelerin aklıma yeniden gelmesini istemiyordum. Bu yüzden sabah merakla beni bekleyen Seokjin ve ablama okula yürüyerek gideceğini söylemiştim. Biraz temiz havaya ihtiyacım vardı.

Taki tam karşımda bana bakan Taehyung'u görene kadar. Kalbimde oluşan sıkışma hissini görmezden geldim.
Bir kaç kişinin bildiği görünmez bir tarafa sahiptim. Soğuk ve işsiz bir tarafım vardı. Uzun zaman önce bunu rafa kaldırmış, sevecen bir hal almıştım. Güzel bir şey olmasada bazen çok ise yaramaktaydı.

Ona aldanmadan kenarından geçmiş yürümeye devam etmiştim. Her şeyin yalan olduğunu söylemesini diledim bir kaç saniye. Ama ne o yalan dedi nede ben buna kanacak kadar artık ona güvenemiyordum.
Yanıma gelip benimle yürümeye başladı. Ses etmemekte ısrarcıydım.

Uzun süre benimle birlikte yürümüştü.
Benden tepki alamayınca bu sefer o konuştu.
"Beni görmemezlikten mi geleceksin?" Alayla dudağımın bir kenarı yukarı çıktı.
"Görüyorum " malesef görüyorum ve o sahneyi de gayet iyi hatırlıyordum.
"Pişmanım." Hah. Pişmanlık mı?
"Madem pişman olacaktın. Neden en başından yaptın?" Bu söz ona olduğu kadar kendime söylüyordum. Hoseok'u kenara itmiş ve ona gitmiştim. Pişmandım. Sonuna kadar.
"Pişman olduğum şey. Sana daha önce söylememek" ne düşünüyordu acaba? Söyleseydi onu öyle kabul edeceğimi falan mı? Yanılıyordu. Ben onu iyi biri olduğunu düşündüğüm için bu kadar çok sevip güvenmiştim. Gerçekler açığa çıktığı an geri dönüşü olmayan kararı çoktan vermiştim.

"Ne sanıyorsun sana yardım edeceğimi falan mı? En başta bunu söyleseydin asla yüzüne bakmazdım." Şu an yaptığım gibi. 
"Hani beni sonsuza kadar seveceğini söylemiştin" alayla güldüm. Kendime acıyordum.
"Sende bana her şeyin bir sonu vardır demiştin. Haklıymışsın. Sonsuz kelimesi içinde bile son var." Kendi hayalimde ki ruhu Taehyung'un içine koyduğum içindi o sevgi. Istediğim ruhu onun bedenine yerleştirdim ve sonsuza kadar diyip durmuştum.

Hiçbir şey göründüğü gibi değildi. İnsanları tanıdığımızı sanıyorduk. Her şeyi bildiğimizi de. Körü körüne bağlanıp kalıyorduk. Hayalimizde ki o güzel düşüncelere kanıp inanıyorduk. Aslında büyük bir yalancıydık. Birbirimize sorsak asla yalanı sevmezdik. Ama kendimizi en iyi kandıran yine kendimizdik.

ENDless ✅Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin