5

1.5K 172 103
                                    

Peter Parker o günün sabahı erkenden kalkmış, Bayan Stewart'ın kızı için getirdiği kıyafetleri istemeyerek de olsa giyinmişti

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Peter Parker o günün sabahı erkenden kalkmış, Bayan Stewart'ın kızı için getirdiği kıyafetleri istemeyerek de olsa giyinmişti. Haftalar sonra o küçücük hastane odasından çıkabileceği, en azından temiz hava alabileceği için heyecanlıydı.

Kenardaki spor ayakkabıları ayaklarına geçirirken aklına gelen fikir ile hızla dik bir konuma gelmiş, oturduğu yerden fırlamıştı. Bu ani kalkışından dolayı dikişleri yeni alınmış yarasına ani bir sancı girmiş, acıyla inlemişti. Ani hareketlerden kaçınması gerektiğine bir türlü alışamamıştı.

Sessiz ve ağır adımlarla odanın kapısına ilerleyerek yavaşça aralamış, başını dışarıya uzatarak birilerinin bekleyip beklemediğini kontrol etmişti. Bayan Stewart ve oğlu Axel Stewart giyinebilmesi için dışarıya çıkmışlardı. Ve şimdi ise koridorun sonundaki kahve otomatının önünde dikiliyorlardı.

Vakit kaybetmeden kendisini dışarıya atmış, kapıyı arkasından sessizce çarparak seri adımlarla hastane koridorlarında ilerlemeye başlamıştı. Çıkışın nerede olduğu hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu, fakat bulabilirdi. Kendisini bir türlü yalnız bırakmayan ve dediklerine inanmayan bu insanlara daha fazla tahammül edebileceğini sanmıyordu. Tek istediği evine dönebilmekti. May kendisini dinlerdi, biliyordu.

Çıkış kapısını gördüğünde yüzünde geniş bir gülümseme yer edinmiş, otomatik kapıdan kendisini dışarıya attığında başını göğe kaldırarak derin nefesler almıştı. Ilık rüzgar karmakarışık hale gelen uzun saçlarının arasından girip tenini gıdıklarken huzurla yummuştu gözlerini.

Bir müddet sonra gözlerini yeniden güneşli gökyüzüne açmış, etrafına henüz bakabilmişti. Fakat bulunduğu yer kendisine oldukça yabancıydı. Queens'i, hatta New York'u avucunun içi gibi bilirdi. Ama daha önce bu hastaneyi ya da bu caddeyi görmediğine adı kadar emindi.

Etrafındaki insanlara, sokakları süsleyen palmiye ağaçlarına uzun uzun bakmış, hemen ardından arkasına dönerek hastane adına bakmak yeni aklına gelmişti.

Miami Mercy Hastanesi

Yanlış okumuş olabileceğini düşünerek gözlerini hızlıca açıp kapamış, Miami yazısına dikmişti gözlerini. Başka bir şehirde, başka bir insanın bedenindeydi. Bu nasıl mümkün olabilirdi?

"Tanrı aşkına nerelerdesin sen?"

İşittiği tanıdık ses ile bakışlarını hastane tabelasından çekebilmiş, yanına soluk soluğa varan genç çocuğa bakmıştı. Maraton koşmuş gibi görünüyordu.

"New York'da olmam gerekirdi." Kendi kendine söylenirken Axel kahve gözlerini devirmiş, kız kardeşini omzundan tutarak ilerlemesini sağlamıştı.

"Benim de Hawaii'de olmam gerekirdi. Hayat işte."

Tişörtü zorlukla üzerine geçiren genç kız canının acıması ile inleyerek yatağa oturmuş, derin nefesler alarak bir müddet öylece kalmıştı. Haftalar sonra nihayet hastaneden çıkabileceği için heyecanlıydı. Doğrusu hastaneden çıkacağı için değil, hastaneden çıkar çıkmaz May Parker'ı ekip ailesinin yanına döneceği için heyecanlıydı.

"Hazır mısın, canım?"

Kapıyı tıklatarak içeri giren kadına karşılık başını sallamış, koluna girerek kendisine destek olmasına izin vermişti. Hastane koridorlarında Bayan Parker ile kol kola ilerlerken elinden nasıl kurtulabileceğini, nasıl kaçabileceğini düşünüyordu.

Bir kaç metre ötelerinde çıkış kapısı göründüğünde aklına gelen ilk plana uyma kararı almıştı.

"May, çok susadım. Acaba içecek bir şeyler alabilir misin? Seni dışarıda beklerim."

Kadın bir süre kendisine baksa da yüzünde geniş bir gülümseme oluşmuş, yeğeninin saçlarını şefkat ile okşamıştı.

"Tabii ki hayatım. Fazla uzaklaşma, hemen gelirim."

May Parker geldikleri yöne doğru hızla uzaklaştığında kendisi de çıkışa koşar adımlarla ilerlemiş, sonunda büyük binadan çıkabildiğinde temiz havayı ciğerlerine çekerek kocaman gülümsemişti. Sonunda tanımadığı bu kadından kurtulabileceği için mutluydu. May Parker çok iyi bir insandı. Bunu inkar etmiyordu. Fakat ailesine ihtiyacı vardı. Eve dönmek istiyordu.

Hastane bahçesinde hızla ilerlemeye başladığında burayı daha önce hiç görmediğini fark etmişti. Tüm hayatını Miami'de geçirmişti, her sokağını neredeyse çok iyi bilirdi. Fakat bulunduğu yeri daha önce hiç görmediğine yemin edebilirdi.

İşittiği korna sesi ile yerinde korkuyla sıçramış, solunda kalan otoparka çevirmişti başını. Sürücü koltuğunda oturan takım elbiseli, yapılı adam başını camdan çıkararak kendisine bakmıştı.

"Nereye gidiyorsun, Parker?"

Eliane sıkıntıyla nefesini vererek eliyle yüzünü ovuşturmuş, bir caddeye, bir de arabadan kendisine seslenen adama bakmıştı. Happy'i tamamen unutmuştu.

"Geldim. İşte, tatlım. Al."

May Parker yanına koşar adımlarla vardığında elindeki zencefilli sodayı kendisine uzatmış, istemeyerek de olsa alarak genç kadın ile birlikte siyah araca binmişlerdi. Çığlıklar atmak, ağlamak istiyor fakat kendisini zor tutuyordu. Adamın gelmiş olabileceğini hiç hesaba katmamıştı. Fakat bir dahakine daha dikkatli olacaktı.

Başını oturduğu koltuğun camına yaslayarak hastane binasına baktığında tabelasında yazan ile gözleri faltaşı gibi açılmıştı. Daha önce Miami'den dışarı adımını atmamış genç kız için oldukça tuhaf bir durumdu.

"Siktir! New York'da mıyız?"

Bu bölümden sonraki de hazır. Bu yüzden bugün iki bölümü de paylaşmaya karar verdim. Bu bölümü okuduktan sonra diğerine geçebilirsiniz.❤️

Switch/Peter ParkerWhere stories live. Discover now