0.0

9.9K 417 171
                                    

07.12.20 

20 

Oops! Ang larawang ito ay hindi sumusunod sa aming mga alituntunin sa nilalaman. Upang magpatuloy sa pag-publish, subukan itong alisin o mag-upload ng bago.

"Pekala, söyle bakalım; frustrated kelimesinin anlamı ne?"

Oldukça yumuşak ve bir beden için fazla büyük tek kişilik yatakta yüz üstü devrilerek kollarımı altımdaki lacivert nevresime yasladım ve gözlerimi sandalyesinde oflayan çocuğa çevirdim.

Onunla uğraşmaya bayılıyordum, küçük bir çocuk gibi mızmızlanarak istemediğini belirttiğinde üzerine gidip onu delirtmek en sevdiğim hobilerimden biriydi.

"Bu kelime hayatımın hangi parçasında karşıma çıkabilir ki? Pas," dedi Jungkook siyah sandalyesinde gerinerek.

"Şimdi çıktı işte, cevap ver."

"Paaas."

"Kim Milyoner mi oynuyoruz Jungkook?" diye sordum kaşlarımı çatarken. "Kaç kelimeyi daha atlamayı düşünüyorsun?"

Jungkook tıpkı benim ona baktığım gibi "frustrated" bir biçimde baktı. "Kim Milyoner'de pas hakkı yok ki amına koyayım!"

"Küfür etme salak çocuk!" diyerek arkamdaki yastığı suratına fırlattığımda anında yakalamıştı. "Annene söylerim," diye tehdit ettim onu ardından. Yüzümdeki sevimsiz gülümsemeye göz devirdi. "18 yaşındayım ama sen bilirsin."

"Bu senden büyük olduğum gerçeğini değiştirmiyor."

Ve boom. Yaş konusu her zaman aramızda tartışma konusu olurdu. Saçma sapan bir muhabbetin ortasında ondan birkaç ay büyük olduğumu söyler, bombayı patlatırdım ve o da sahte bir sinirle karşılık verir, bu tartışmayı dakikalarca sürdürürdü ancak ciddi değildik ikimiz de.

Onunla ciddi olmazdık pek.

"Söyleyemiyorum işte," dedi en sonunda pes ederek. "Trusfrated?"

Suratındaki memnuniyetsiz ifadeye istemeden de olsa gülümsedim yine, her zamanki gibi. "Bence de bu kelimeyi pas geçelim."

Önümdeki defterde yazan kelimenin üzerini yeşil kalem ile çizerek tamamlanmadığını belirttim ve sayfada kalan kelimelere göz gezdirdim. Aslında bugünlük iyi gittiğini söyleyebilirdim, kelime çalıştığımız akşamlarda en fazla üç dört tanesini ezberler ve gerisinde sıkılırdı her ne kadar ona İngilizce çalıştırmamı kendisi istemiş olsa da. Bu akşamsa sayfanın yarısına kadar gelebilmiştik.

"Ne kadar kaldı?" diye sordu ben tamamlanmış kelimelerin üzerini işaretlerken.

"Çok değil. İstersen burada bırakalım, sonra devam ederiz?"

"Sonunda," dedi derin bir nefesi salarak. Sandalyenin koluna yasladığı eliyle çenesini kaşırken ona bir bakış attım ve not defterinin kapağını kapatıp yerdeki sırt çantama uzanarak eşyalarımı içine yerleştirmeye başladım.

"Gidiyor musun?" diye sordu gözleri duvardaki saate kayarken.

"Geç oldu, gideyim artık. Yarın okul var."

"Tamam, seni bırakacağım."

Çantamı omzuma takarken "Gerek yok Jungkook, kendim giderim," diye karşı çıksam da çoktan ceketini üzerine geçirmeye başlamıştı bile.

"Hımm, sana bir seçim şansı sunduğumu sanmıyorum."

"Beni sinir ediyorsun."

"7 yıldır alışamadın sanırım, biraz daha mı denemeliyim?"

Didişe didişe üst katın merdivenlerini indik, ardından salonda oturan anne ve babasına iyi geceler dileyip evden ayrıldım. Jungkook bahçe kapılarından çıkarken beni hemen arkamdan takip ediyordu.

Sokaklar ıssızdı, tanıdık mahallenin sessizliğini penceresi açık evlerden gelen televizyon sesleri dışında ikimizin adım sesleri bozuyordu yalnızca. Onu anlıyordum bir bakıma, evlerimiz birbirine yakın olsa da tek başıma ıssız kaldırımlarda yürümemi istemiyordu. Bu yüzden benimle yürümesine izin verdim. Bazen bir iki mırıltıyla, bazen ardı arkası kesilmeyen kahkahalarımızla ve bazen de tıpkı bugünkü gibi bizimle adımlayan sessizlikle geçip giderdi yollar.

Bugün de beni bırakmasına izin verdim.



yayınlanma tarihi: 13.12.20




seven ღ rosékookTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon