XV

121 18 10
                                    

Yüzünü örten saçlarında ellerimi gezdirdim, onu daha net görebilmek için kulağına doğru uzamış saçlarını geriye itmeye başladım.

Yıl 1928. Ilık bir ilkbahar sabahı.

O yanımda ve usulca uyuyor, bazen titriyordu.

Doğrusunu söylemek gerekirse rüyasında neler görüyor, bilmek istiyordum.

Ellerimi saçlarından çekip boynuna götürdüm, okşamaya başladım. Onunla aynı yatakta uyumuş, aynı yatakta uyanmıştım. Sanırım daha fazla bir şey isteyemezdim, açgözlü olmak istemiyordum.

Gözlerimi kapatarak yutkundum.

Kalkmam ve tiyatronun tamamlandığından emin olmam gerekiyordu. Bugün benim için büyük bir gündü, son provaları tamamlamıştık ve bugün de detayları halledecektik.

Gözlerimi araladığımda hâlâ uyuyor olduğunu gördüm, saate baktım. 6.

Elimi boynundan çektim ve yatakta doğruldum. Ses çıkarmamaya özen göstererek odadan ayrıldım, aşağıya indiğimde kendime bir çay hazırlayarak pencereden gün doğumuna baktım.

Sanırım hislerim; her gün güneşin yaptığı gibi aydın ayrıca güzel bir şekilde değişmiş, yeniden doğmuştu.

Fincanımı masanın üzerinde bırakırken piyanonun başına geçtim, aylardır üzerinde çalıştığım parçayı bugün tiyatro oynanırken fon müziği olarak kullanacaktım.

Bunu ise Cliff'e ithaf etmeye karar vermiştim.

Onun hayatımda büyük bir rolü vardı. O, hayatımda bir ana karakterdi.

Asla es geçemezdim.

Çaldığım parça hızlanırken kafamdaki anılar bana acı getiriyordu, lakin yavaşladığım her sırada sadece kavuştuğum bir huzuru anımsıyordum.

Piyanodan çıkan ince sesler o kadar titrekti ki ağladığım anıları tekrardan yaşatıyordu bana ve ben zorlanıyordum. Kendimi sıkmakta.

Ama parça kalın ve tok bir notayla bitiyordu. O son tuş, hayata karşı olan tatminliğimi ifade ediyordu.

"Günaydın, Bay Ronald." Şişmiş gözlerini bana çevirmiş, merdivenin kenarına yaslanmış beni izliyordu.

Yüzüne iz bırakan yastık, benim yastığımdı.

Bu düşünceyle gülümsedim ve bakışlarımı tuşlara çevirdim. "Günaydın, Cliff. Umarım rahat bir uyku çekmişsindir."

Yerimden kalkarak açık mutfağıma doğru ilerledim, siyah çayı önceden kullandığım bardağa doldurdum ve yeni bir tane daha fincan çıkartarak tezgaha koydum.

"Dahası, çok güzel bir şekilde uyandım, Bay Ronald, sanırım daha önce hiç bu kadar iyi uyanmamıştım." Dedi.

Ona bakıp gülümsedim, elimdeki fincanı ona uzattım.

"Akşam için hazırlanmam gerekiyor, bugün sabah bir prova var ve daha sonra akşama kadar boş olacağım; Bayan Léa benim için diğer tüm detayları halledecek." Dedim.

Kaşlarını kaldırarak çayından bir yudum aldı,

"Yapmak istediğin bir şey var mı?" Diye sordum doğrudan.

Dudakları büküldü ve etrafına bakındı, "Sizinle oturup zaman geçirmek bile bana yeter, Efendim." Bunu der demez gülümsedim.

"Üniversiteye gitmeyi hâlâ düşünüyor musun?" Diye sordum.

Léa bana sürekli olarak gezerek tiyatroyu Dünya çapında segilemek isteyen insanların olabileceğinden bahsediyordu.

Eğer bunu gerçekleştirirsem, biliyordum ki; Cliff ile birlikte kalamazdım.

"Elbette, mülakatlar bir hafta içerisinde gerçekleşecek ayrıca biliyorsunuz ki ben bu dünyaya çok şey katmak istiyorum."

Başımı onu onaylarcasına salladım, bu cevabı vereceğini elbette biliyordum. Çayımı içerek yanından başka hiçbir şey demeden ayrıldım, arkamdan baktığını biliyordum ama dönüp yüzüne bakmak istemiyordum.

Onu özleyeceğimi bilmek bana acı veriyordu.

Odama girip hızlıca üstümü değiştirdim, fincanımı aşağıya indirmeden almam gereken dosyalarımı alıp evden paltomu ve şapkamı giyerek çıktım.

1928 BxBWhere stories live. Discover now