III

209 19 11
                                    

Evime vardığımda kapıyı kapatmış ve daktilomun karşısına geçmiştim.

Yanıma da biraz su almıştım, sırtımı dikleştirdim ve omuzlarımı indirdim.

Başlamaya karar verdim:

Sevgili Margaret,

Gönderdiğin mektubu aldım ve iyi olmaya çalıştığımı söylemek isterim.

Durumunuzun böyle oluşu beni gerçekten üzdü, umarım en kısa sürede toparlanırsınız.

Ben de sizleri özledim. En kısa sürede sizleri görmek dileğiyle...

Ricanı seve seve kabul ederim, Cliff istediği kadar benimle kalabilir.

Yalnız, yola çıkacağına dair bir mektup gönderirseniz memnun olurum.

Sevgiler, Ronald Anthony.

Kağıdı daktilodan çıkartıp bir süre inceledim, bunu ancak yarın postaneye gönderebilir ve ellerine birkaç gün sonra ulaştırabilirdim. O yüzden şimdilik uyusam iyi olurdu.

Ayaklı saatime doğru bakmak için sandalyemle beraber geriye doğru yaslandım. Gece yarısını geçeli biraz olmuştu.

Tik tak, tik tak.

Gözlerimin kapanmasına karşılık dayanıksızdım ve yorulmuştum.

Ve masamın üzerinde uyuyakalmıştım.

Ertesi sabah bir sırt ağrısıyla uyandım, başımı sağa sola yatırdım ve esnedim.

Masamın üzerine koyduğum mektubu yerleştirmek için çekmeceden bir zarf çıkardım, mektubu içine yerleştirip gümüş renkli olan mührü ilk önce ısıttım.

Daha sonra zarfın orta yerine döküp, biraz bekledim.

Aceleye getirmek istemiyordum yoksa mühür elime yüzüne bulaşıyordu ve bu da beni rahatsız ediyordu.

Ilıdığını düşündüğüm vakit damgamı aldım ve bastım.

Geriye sadece postaneye gitmek kalmıştı.

Saçlarımı karıştırdım, yorgun hissediyordum. Her zamanki gibi.

Dünden beri düşündüğüm tek şey savaş olmuştu, anılardan kurtuluşum yoktu sanırım.

Elime ilk silah verdiklerinde 16 yaşındaydım, ürktüğümü hatırlıyordum çünkü ne olmak istediğim yerdeydim ne de istediğim bir şeyi yapıyordum.

Hedefe silahı doğru bir şekilde tutmak ve tam ortasından vurmak.

Bunu her yaptığımızda aferin alıyorduk.

Veya kılıçlarla diğer çocukları yendiğimizde... Asla kabul edememiştim olduğum yeri, yaptığım şeyi.

Sanırım bu yüzden kitaplara sarmıştım.

Sandalyemi biraz geri çekerek kalktım, askıdan paltomu ve kasketimi alıp cebime mektubu koydum.

Son bir kez daha eve baktım ve çıktım.

Arkadaşımın adı, Robert William'dı. Bebekliğimizden beri beraberdik, daha sonra da aynı anda askere alınmış ve eğitilmeye başlamıştık.

Robert benim için değerli bir insandı.

Bunu hâlâ bilerek yaşıyordum ama artık bu dünya üzerinde var olmadığı için önceki kadar hissedemiyordum.

O hissi unutmuş da olabilirdim. Birine değer verme hissini...

Savaş sırasında aynı cephede görev alıyorduk, bir gün karşı tarafın askerleri olduğumuz bölgeye doğru işgale başlamışlardı ve bizi yeterince zorluyorlardı.

Komutanımız H. Joseph Charles taarruza geçmemiz gerektiğini emretmişti ve yaklaşık yarım saat sonra Robert, kalbine yakın bir yerden vurulmuştu.

Onu öylece bırakamamıştım.

Bunu yapamamıştım ayrıca yapamazdım...

Onu taşlık bir alana kadar taşıdım, diğer herkes kendi canı ve başıyla uğraşırken onlara yardım etmek aklımdan bile geçmemişti; tek umursadığım kişi Robert'tı.

Derin bir iç çektikten sonra karşımdaki büyük binaya baktım, postaneye varmıştım.

Merdivenleri ağır ağır çıkarak içeriye girdim ve ilerledim, camın arkasında olan kadına, "İyi günler; bir mektup gönderecektim." Dedim.

Kadın doldurmam gereken birkaç kağıt uzattı, gerekli bilgileri yazdıktan sonra geri verdim.

"10 Peni, efendim." Dedi, cebimden az önce çıkardığım elimdeki parayı uzattım, "Çok teşekkür ederim, bayan." Dediğimde sandalyesinden kalkıp eğildi, "Bizi tercih ettiğiniz için, biz teşekkür ederiz."

Gülümsedim, kasketimi kaldırıp indirdikten sonra döndüm, sessizce ilerlemeye başladım.

Dışarıya çıktığım vakit yine derin bir nefes aldım, bulutlu gökyüzüne öylece baktım.

"Umarım olduğun yerde mutlusundur ve bir yerlerde bana gülümsüyorsundur, Robert." Dedim.

1928 BxBWhere stories live. Discover now