VIII

166 18 17
                                    

Göl kenarından geçerken suyun üzerine düşen sarı ve turumcumsu yaprakları inceledim; hoş görünüyorlardı.

"...Ama sanırım asıl ailem için istenmeyen bir bebektim."

Cliff'in sesi ile odağım dağıldı.

Bakışlarımı ona çevirdim, sözüne devam etti, "Yine de Margaret'ı annem olarak görüyorum. Bana her daim öz oğlu gibi baktı, sıcak sevgisini vermeyi hiç eksik etmedi." Dediğinde ona gülümseyerek baktım.

"Margaret'ın seni bu denli sahiplenmiş olması, güzel. İkiniz de aslında çok şanslısınız; o iyi bir evlada sahipken, sen de onun gibi bir anneye sahipsin."

Yüzümü inceledi, at üzerinde hâlâ biraz daha gergin olduğumdan onun kadar rahat hareket edemiyordum ama sorun değildi.

"Savaş gazisi olduğunuzu duydum," Dedi sakin sesiyle konuyu değiştirirken...

Normalde diğer insanlarla bunun hakkında konuşmazdım lakin Cliff beni dinlendiriyordu.

"Evet, 1918 yılının pek de güzel geçtiğini söyleyemem." Dediğimde başını salladı, "En azından hâlâ hayatta olduğunuz için mutluyum, Bay Ronald." Dedi.

Uzun zamandır böyle bir cümle duymamıştım, ellerimdeki gevşek ipi daha da gevşettim.

İhtiyacım olan tek şey bu cümleydi sanırım.

Aslında o, birinin veya birilerinin varlığıma seviniyor olduğunu bilmeye muhtaç olduğumu fark etmemi sağlamıştı.

Mavi gözlerimi Cliff'e çevirdim, dik duruşuyla ve kocaman gülümsemesiyle bana bakıyordu.

Ben de gülümsedim, ağaç dalları arasından bulutlu gökyüzüne baktım.

Robert'ın oralarda bir yerlerde olduğunu ümit ediyordum.

Derin bir iç çektim, "Gerçekten mutlu musun, Cliff? Varlığım seni mutlu edebiliyor mu?" Diye sordum, ona bakarak.

Başını onaylarcasına salladı.

"Dürüst olmak gerekirse; en başında buraya gelmemek için her şeyi yapmıştım, Bay Ronald. Annem Margaret'a, sizin ağzınızdan bir mektup dahi yazdım." Dediği şeye karşılık kaşlarımı kaldırdım.

"Daha sonra bana sizi anlatmaya başladı, Efendim. Yazdığınız kitaplardan bahsetti ve birkaçını okumam için odama kadar getirdi. Israrını başta asla anlayamamıştım." Dediğinde ellerini sıkmıştı.

"Bir ay boyunca kitaplarınızı gece gündüz demeden okudum. Cümleleriniz, yarattığınız karakterler... Beni oldukça etkilemişti ayrıca hikayeleriniz yaşanmışlık kokuyordu." Dedi ardından elini ensesine götürüp hafifçe kaşıdı.

"Bende heyecan uyandırdınız ve bir ateş yaktınız, Bay Ronald. Sayenizde yaşama isteğimi içimde hissetmeye, onu yeniden büyütmeye başlamıştım."

"Ve dedim ki, ben bu insana bir yaşama sevinci kadar borçluyum."

Gözlerimin titrediğini hissedebiliyordum, göz yaşlarımın arasından.

"Yani cevabım: Evet, Bay Ronald. Varlığınız dahi beni mutlu ediyor, dünyanın öbür ucunda yaşıyor olsanız bile."

Aramıza bir süre sessizlik çöktü.

"Ne demem gerektiğini düşünüyorum," Dediğimde atını önüme doğru sürdü ve beni durdurdu. Gözleri üzerimdeydi, dizgini gergin bir şekilde tutuyordu.

"Bazen cümle kurmanız için düşünmek gerekmez... Düşünülmüş bir cevap için size açılmadım." Dedi.

Gözlerim şaşkınlıkla açılırken dizgini çekiştirerek atı yönlendirdi ve önümden çekildi.

Haklı olabilirdi, bazı sözler için düşünmek şart değildi.

Ve ben artık düşünmeden cümle kuramaz hale gelmiştim.

Yolumuza sessizce devam ettik; biraz daha ilerledikten sonra su sesi gelmeye başlamıştı, sanırım bir şelale vardı.

Eğerden indiği vakit etrafıma bakındım, Cliff kolayca inmişti. Ayağını sanırım ilk önce üzengiden çıkarmıştı...

Sonra...

Yüzümü buruşturdum, Forest olduğu yerde dururken Cliff şelalenin oluşturduğu su birikintisine doğru eğilmişti.

Elleriyle biraz su ile oynadıktan sonra yerinden kalktı ve bana baktı.

Başta kaşları çatılmıştı ama daha sonradan aklına gelmişçesine güldü. Yanıma yavaş adımlarla geldi ve dişlerini göstererek sırıttı.

"Bir an neden aşağıya inmediğinizi düşündüm doğrusu." Dedi.

Boğazımı temizleyerek, "Umarım bir sonuca varmışsındır, Cliff." Dedim.

Başını sallarken gülmeye devam ediyordu. Dizginin solunu topladı ve bana sağ ayağımı üzengiden çıkarmamı söyledi.

Dediğini yaptım.

"Şimdi, ayağınızı sağrıya değdirmeden bu tarafa geçirin ve yavaşça ayağınızı yere koyun; endişelenmenize gerek yok herhangi bir durumda ben sizi tutuyor olacağım." Dedi.

Başımı salladım.

Dikkatli bir şekilde söylediklerini yaptım. Yeryüzünü hissedebilmek güzeldi.

Cliff koluma dokundu, ona döndüm. "Bu gördüğüm en başarılı inişti, Bay Ronald." Dedi.

Güldüm.

"İyi bir öğretmenim var." Dediğim sırada eğerdeki kayışları düzenlemişti.

Üzerimi ve kasketimi düzelttim, etraf koyu yeşil bitkilerden oluşuyordu.

Toprak zeminde Cliff'i takip ettim, yere oturmuş suyun akışını seyrediyordu. Yanına ilerledim ve ben de onunla beraber izlemeye başladım.

"Richard Brian sizdiniz değil mi?" Diye sordu, başını yukarıya doğru kaldırmış, bana meraklı bir şekilde bakıyordu.

Yere çömüp, oturdum.

"Richard Brian sadece kitaptaki bir karakter, Cliff." Dedim. "Yazarlar ile karakterleri karıştırmamalısın."

Gözlüğümü düzelttim.

"Size inanmak isterdim Bay Ronald ama On Altı kadar yaşanmış bir kitap daha okumadım." Dedi.

Bakışları fazla derindi, tahmin etmekten çok biliyordu, Richard'ın ben olduğumdan kesinlikle emindi.

Ve haklıydı da.

Yine de bunu açıklamak zorunda hissetmiyordum, sonuç olarak farkındaydı.

"Hayatın ile ne yapmak istiyorsun?" Diye sordum ona.

Cevap vereceği sırada cebimden sigara ve kibritimi çıkardım, kibriti yakıp ağzıma tutuşturduğum sigaranın ucuna tutup yanmasını bekledim.

"İnsanları mutlu etmek veya en azından edebilmek istiyorum. Hayat kurtarmak istiyorum." Dedi.

Sigaramdan derin bir nefes çektim; şelalenin sesinin uyuşturucu bir etkisi vardı.

"İnsanların hepsini mutlu edemeyebilirsin, Cliff. İnsanları mutlu etmek demek senin mutsuz olman demektir."

Uzun koyu kahve kirpiklerine baktım.

"İlk önce kendini mutlu edebilmelisin." Dediğimde dudaklarını birbirine bastırdı, derin bir nefes verdi.

"İnsanları mutlu edeceksem mutsuz olmakta bir sorun göremiyorum, Efendim." Dedi.

Sigaramı içmeyi sürdürdüm.

"Şimdi göremiyorsun." Diye cevap verdim.

1928 BxBWhere stories live. Discover now