XX

243 19 53
                                    


Sigaramı yakarak köprünün korkuluğuna yaslandım, gidişini izliyordum. En büyük korkum ise zamanın bizi yenmesiydi. Başımı eğdim, parmaklarımın arasındaki sigarayı titrek ellerimle dudaklarıma götürerek derin bir nefes çektim. İçimde yaşadığım duyguların ne olduğunu tam olarak tarif edemiyordum lakin sanırım çoğunluğunu korku ve hüzün oluşturuyordu.

Ben, birbirimizden ayrı olarak bana veya ona ne olacağını değil, bize ne olacağını bilmiyordum.

''Biliyor musun?'' Diye sordum, başını bana doğru çevirdi, yemyeşil çimlerin arasında bir ağacın gölgesindeydik.

''Yollarımızın ayrılacağını bilsem bile seni her an daha çok seviyor oluyorum.'' Gülümsedi.

Gözlerimin yandığını, kalbiminse gözyaşlarına dönüştüğünü hissediyordum ve zamansa durmadan akıyordu. Denize doğru dökülen sigara küllerini izledim, yolcu gemisine çevirdim başımı, biliyordum buraya bakıyordu.

Kalbimizin bir yerde kaldığı doğruydu, bu bir insan, bir yer veya başka bir şey olabilirdi.

Dumanı şuursuzca üfledim ve sigarayı söndürerek yere attım, elimi kabanımın cebine koyarak ufka doğru giden gemiyi izlemeyi sürdürdüm.

''Peki ya sonra?'' Dedim, ''Seni geri nasıl bulacağım?'' Üzerimde uzanıyordu, başını göğsüme koymuş, dediklerimi ve kalbimi dinliyordu. ''Ben hiç kaybolmayacağım ki, Ronald.'' Başını göğsüme sürttü, ''Hep burada olacağım.''

''Hoşça kal, Cliff Matthew.'' Diye mırıldandım, içimden söylemek hiç geçmese de. Kabullenme evresi zor bir süreçti.

Yönümü çevirdim ve köprüden geçmeye başladım, şu an insanları duymak, onun dışında bir şeyler görmek bana ağır geliyordu.

Her şey sadece iyi ve güzel ama onsuz bu kadar.

"Ronald, bizim hakkımızda bir kitap çıkarır mıydın?" Yüzümü yastığa gömmüşken sırtıma vücudunu koydu ve o hoş sesiyle sordu.

"İnsanların aramızdaki ilişkiyi anlayabileceğini düşünmüyorum, Cliff ama yazmadan da edemem." Saçlarımı öptü, ona doğru bakmaya çalışıyordum, kocaman gülümsemiş olduğunu gördüm.

"Çok mutlusun." Dedim, yüzüme istemsiz bir mutluluk ifadesi yapışmıştı.

Ve bundan şikayetçi değildim.

"Çünkü içinden bizi anlatmak geçiyor, bunun bir insana olması şart değil." Şakaklarımdan öptü ve dudakları dudaklarıma doğru kaydı.

"Viski." Dedim yorgun sesimle, Mark dediğimi ikiletmeyerek ve soru sormayarak bardağıma içkimi doldurdu. Daha sonra da beni yalnız bıraktı.

Yarın İngiltere'den ayrılacaktım, oyunu sırasıyla Fransa, İtalya ve Yunanistan'da sergileyecek daha sonra Almanya, Türkiye gibi diğer ülkelere de gidecektik.

Uzun bir yolculuk olacaktı ve hiç olmadığım kadar eksik hissediyordum.

"Üşümüşsün." Dedim üzerine hırkalarımdan birini vererek, okuduğu kitabını bırakarak bana baktı.

Ellerim omuzlarındaydı, üzerine kendi elini koydu ve onu yumuşak bir şekilde okşamaya başladı. Kitabına geri dönmüştü.

Onu izledim.

Daha sonra oturduğu yerden ona arkasından sarılmaya başladım.

"Bazen ne düşünüyor olduğumu bilmiyorum, konuştuğumun bile farkında değilmişim gibi hissediyorum, sadece devam ediyorum ama ruhumla değil." Yarı dolu olan bardağı elimde çevirdim.

1928 BxBDove le storie prendono vita. Scoprilo ora