XIV

130 18 22
                                    

Karşımda duran şaraba baktım.

Her şey olabildiğince istediğim gibi ilerliyordu ve umuyordum ki, Bay Ronald'ın da istediği gibi olurdu.

Saat gece yarısını geçmişti, hazırladığım yemeklerin soğuyup, tadını kaybetmesinden korkuyordum. Çünkü o zaman, yemeklerimi beğenmeyebilirdi ve bu beni üzerdi.

Gözlerimi yavaşça kapattım, tüm günümü malzemeleri almakla, yemek hazırlamakla ayrıca masayı kurmakla geçirmiştim.

Sırf sadece mutlu oluşunu görebilmek ayrıca onun kendi yorgunluğunu atabilmesi için.

Yutkunarak son kez saate baktım, biri yedi geçiyordu. Acaba bu gece gelmeyecek miydi?

Oturduğum sandalyede gerindim ve uykulu gözlerimi merdivene çevirdim.

Belki de kalkıp uyumalıydım ama onun beklemeye değer olacağını biliyordum.

Kapı gürültüyle açılırken yerimden sıçradım ve hemen oraya gittim. Gelmişti.

Bay Ronald, belirgin göz altı torbalarıyla kasketini ve paltosunu asıyordu. Arkasına döndüğünde benimle karşılaşmıştı.

Onun cansız gözlerine can verebilmek adına baktım.

"İyi akşamlar, Bay Ronald Anthony. Çok yorgun olmalısınız, lütfen buyrun; şöyle oturun."

Koluna girerek onu mutfağa götürmeye başlamıştım, bana şaşkın bir ifadeyle bakıyordu.

Sandalyesini geriye doğru çektim ve oturmasını sağladım.

Yemeklere bakarken ağzını açıp kapatıyordu, ne diyeceğini bilmiyor olmalıydı.

"Cliff... Ne gerek vardı," Gülümseyerek şarabın mantarını açmaya başladım.

"Mutlu olmanıza ihtiyacım vardı." Dedim.

Gözlerimiz buluşmuştu, dudakları yukarı doğru kıvrıldı. Kadehine şarabı doldurdum, beyaz şarap kokusunu odaya saldığında, bardağını eline aldı ve burnuna götürdü.

"Hoş bir seçim." Dedi ve bir yudum içti.

Kendi bardağıma da doldurduktan sonra karşısına geçtim ve oturdum.

"Biraz yardım aldım doğrusu." Dedim. Başını olumlu anlamda salladım, "Ama fikir senden çıktı." Dedi ve göz kırptı.

İçimdeki kelebekleri tutamıyordum, uçuşuyorlardı.

"Umarım bu gece sizi mutlu eder," Dediğimde bakışlarını yemekten kaldırıp bana çevirdi.

"Cliff... Yanımda var oluşun bile beni mutlu ederken, sen var olmaktan fazlasını yapıyorsun ve ben daha ne kadar mutlu olabilirim; gerçekten bilemiyorum." Dedi.

İçim, yüzüme yansıyan gülümseme ifadesinden daha fazlasını barındırıyordu.

Yemeğe başladık ve tüm gece boyunca şarap içmeye devam ettik.

Kendimi çok fazla kontrolsüz hissetmeye başlamıştım, istediğim şeyleri yapmak daha kolaylaşmıştı; normalde bu iyi bir şey olmalıydı fakat istediğim şeyler çok iddialıydı.

"...Bir gün çok kayalık bir yere gitmiş ve aşağıya atlama kararı almıştık ama bunun için içmemiz gerekiyordu, bazı şeyler ayıkken yapılamıyor." Dediğinde onu süzüp kafamı onaylarcasına salladım.

Gözleri hafiften kapanıyor gibiydi.

Yüzümdeki gülümsemenin yerini düz bir ifade aldı.

Sırtını daha da sandalyeye yaslamış baygın gözlerle bana bakıyordu, gözlükleri hafif düşüyordu fakat farkında değildi.

"Bay Ronald, sizi odanıza çıkarsam iyi olacak." Dediğimde cevap vermemişti.

Elimle yüzümü ovuşturdum, beni duymamış mıydı? Yoksa uyuya mı kalmıştı?

"Bay Ronald?"

Gözleri hafiften açıldığında gözlerini hızlı bir şekilde kırptı.

"Efendim, Cliff?" Dedi.

"Sizi yukarı çıkartayım, izin verin." Başını onaylarcasına salladığında yanına doğru gittim.

Kolunun altına girerek onu yavaşça ayağa kaldırdım, önceden daha yapılı olan bedeni artık eski halini kaybetmişti. Haftalardır kilo veriyor ve kendine dikkat etmiyordu.

Merdivenlerden onu yavaş bir şekilde çıkarmaya çalıştım. Bunu yapmak dinç bir bilinçle daha kolay olurdu fakat şu an hiç olmadığım kadar zorlanıyor, bastığım yerler sanki yerin içine giriyor gibi hissettiriyordu.

Yine de başarmıştım.

Odasının kapısını açtığımda hâlâ kollarımın altındaydı.

Birkaç adım sonrasında onu yatağına oturtmuştum, "Uzanabilirsiniz, Bay Ronald." Sarhoş sesime engel olamıyordum.

Bir süre bana baktı, hiçbir mimik yapmadan.

Yüzümü inceledi.

"Yanmış ve kül olmuş hissediyordum Cliff, evim de alevler içerisinde kalmış gibi. Bir daha asla toparlanamayacağımı düşünürken, kalbimden yayılan canlılığın asıl sebebi oldun."

Gözlerini yere çevirdi ve yatağına girmeden olduğu yere yığıldı.

Hiçbir şey diyememiştim.

Dememe gerek de var mıydı, bilmiyorum.

Yatağa yavaşça oturdum, bakışlarımı ondan başka bir şeye ayıramıyordum. Yatağına uzandım.

Gözlüğünü yavaşça çıkartıp kenara koydum ve ezberlediğim yüzünü doymadan tekrar inceledim.

Ürkek ellerimi sarı saçlarına atarak okşadım.

Yumuşak, hafif terlemiş saçları ellerimin arasından kayarken; gözlerimin kapanmasına izin verdim.

1928 BxBWhere stories live. Discover now