XIX

126 16 11
                                    


''...ve gülümseyen dudaklarında çiçekler açsın sevgili Cliff Matthew.''

Mektubu yazmayı bitirdiğimde benim yatağımda uyuyordu.

Meleği andıran yüzü yastığımın üzerinde, bedeniyse bedenimin hemen yanındaydı ve burada onunla olmak paha biçilemezdi.

Fakat ne yazık ki şu anın bile bir sonu vardı.

Tiyatrodan sonra Bayan Moreau yanıma gelmiş, ikimiz yalnızken bana bu gösteriyi dünyaya taşımamız gerektiğini; şimdiden bir sürü başkandan teklifler aldığını, bunun tüm dünyanın savaşa karşı bakış açısını değiştireceğinden bahsetmişti.

Kısacası zaten beklemiş olduğumuz bir şey gerçek olmuştu.

Söylediği şeyler mantığıma elbet uyuyordu.

Savaşın insanlara getirmiş olduğu acıyı, öfkeyi ve dahasını tüm dünyaya açıkça gösterebilir, anlatabilirdik. Hep beraber.

Sorun burada değildi, zihnim ne yapmam gerektiğini biliyordu ayrıca üzerine düşündüğüm şey, mutluluktu.

Cliff'in benden tam olarak istediği şey de bu değil miydi? Mutluluğumu toplamak...

Derin bir iç çektim.

Ama ben bunu yalnız başıma yapmak istemiyordum.

Pekala yanımda Bayan Moreau, tiyatro ekibi ve dahası olacaktı.

Peki ya Cliff?

Benimle gelmesini teklif etmeyi de bütün senaryolarıyla düşünmüştüm, hiçbiri onun mutluluğuna çıkmayacaktı.

Burada tatmin olan sadece ben iken, onunla birlikte bir yola çıkmanın anlamı yoktu.

Elimdeki mektubu çekmecenin içine koyarken dirseklerimi bacaklarıma koydum ve ellerimi saçlarıma atarak öylece durdum.

Önüme sunulan fırsat o kadar güzelken, kaybı zehirdi.

Belime sarılan Cliff'in varlığını hissettiğimde başımı geriye doğru çevirdim, ona baktım.

Uykulu, şişmiş gözleriyle bana bakıyor, neden uyumadığımı soruyordu.

''Uyumamışsın...''

Yutkundum, derin bir nefes aldım. ''Gideceğin günü düşünüyorum.'' dedim.

Başını eğdi ve yatakta doğrulduktan sonra o da yanıma oturdu, üzgün olduğunu hissediyordum.

Hatırlatıp durmak amacım değildi, sadece ben ona o kadar bağlanmışken kopmak istemiyordum çünkü biliyordum zaman bizden sürekli bir şeyler alırdı, biz sürekli olarak kaybederdik.

Bu adil bir savaş değildi. O da bunu biliyordu.

Elini elime attı, ikisini de kendi bacağının üzerine koydu.

''Ronald... Hislerin hislerimin kalıbı.'' dedi.

Sabaha karşı 5.

''Nefes alışını duyarak gözlerimi açtığım her sabah değerli, yanımda senin olduğunu bildiğim için.''

Gözlerimin kızardığını hissediyordum, elimi daha sıkı kavradı.

''Fakat henüz senin zihnine erişebilecek bir kapasitede değilim ve ben bunu aşmak istiyorum, sana olduğumdan daha iyi dönmek, insanlara iyi gelmek...'' Gözlerimi kapatırken sağ yanağımdan aşağıya doğru süzülen göz yaşını sildi.

''Senin ise dünyaya göstermen gereken bir gerçek var.''

Sanırım konuştuğumuzu duymuş olmalıydı, hiçbir şey demedim. Düşünmenin acı verdiği bir andaydım ve içinden çıkamıyordum. Başını eğerek bana baktı.

''Bana bakmanı istiyorum,'' dedi usulca. Sadece narin sesi bile yeterdi. ''Yolumuzu bulacağız, kaybetmesek de.'' Dudakları yanağıma dokundu, yumuşak bir şekilde öptü.

''Bazen zaman bile sevgi gibi, bazı şeylerin üstesinden gelemez, Ronald.''

Haklıydı.

Avuç içindeki elimi kaldırdım ve elini yanağıma koydum.

''Sen, benim için mükemmel ruhsun.'' dedim, sesim alçaktı.

1928 BxBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin