27- "Zehirli Dudaklar"

13.9K 501 111
                                    

Ro Ransom - See Me Fall 

Çağan Şengül - Sancı

Kanar

Umut Kaya - Gül Güzeli

Umut Kaya - Gül Güzeli

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

27. BÖLÜM

Onca çabama, onca sözüme rağmen öylece çıkıp gittiğine inanmak istemiyordum. Belinde silah varken neler yapabileceği hakkında az çok bir fikrim vardı. Benim yüzümden böyle bir şeye kalkışması, öyle deliceydi ki. Beni önemsiyordu, benim yüzümden birini öldürmek isteyecek kadar çok önemsiyordu. Zihnimde dolaşıp duran sözlerinin arasından bir nefes alıp bir türlü gelmeyen asansörü daha fazla beklemeden merdivenlere koştum. Onu durdurmanın bir yolunu bulmalıydım. Ona zarar gelme düşüncesiyle savaşarak nefes nefese otoparka indiğimde onlarca arabanın içinden arabasını aradım. Rüzgâr saçlarımı yüzüme perde yaptıkça elimle savuşturdum. Etrafa koşturarak onu arıyordum ama neredeyse bütün arabalar onunki gibi siyahtı zaten. Onun gitmiş olma ihtimalini göz önünde bulundurarak otoparkın diğer ucundaki arabama koştum. Bu arada da gözlerimle çevreyi taramaya devam ettim. Israrla çalan telefonumu, koşmayı bırakmadan açtım. "Efendim?" dedim kim olduğuna bakmadan. "Saye, iyi misin?" dedi aceleci sesimle endişeye düşerek. Telaşımı paylaşabileceğim biri olduğu için  "Cesur..." dedim şikayet eder gibi. "Savaş gitti, ne yapacağımı bilmiyorum..."

"Gitti mi?" dedi bunun olmasını istemeyerek.

"Silahı vardı Cesur..."

"Biliyorum. Onu durdurmalıydın, Saye."

"Ne yapacağız?"

Ne diyeceğini bilememiş gibi sustuğu sırada arabama binmiştim. "Tamam...sakin ol sen. Otele sizinle konuşmaya geliyordum, çok yakınım hatta. Ben hallederim, bulurum onu."

Acı bir sesle feryat eden lastik sesleriyle başımı hışımla kaldırdım. Arkasında toz bulutu bırakıp giden Savaş'ın ta kendisiydi. İçim telaşla dolup taşarken, "Cesur, kapatmam lazım. Savaş şu an otelden ayrılıyor. Peşindeyim." dedim ve Cesur'un sözünü beklemeden kapattım. Apar topar aracımı çalıştırıp hemen Savaş'ın peşine düştüm. Öyle hızlı gidiyordu ki, gözümden kaçırmamak için ondan başka hiçbir yere bakmıyordum. Arabaların yanından ince bir çınlamayla akıp giderken ona yaklaştığım bir an kornaya bastım. Fark edip etmediğini bilmiyordum ama kesinlikle durmaya niyeti yoktu. Yan koltuğa alelade fırlattığım telefona kafamı çevirmeden uzanıp onu aradım. "Savaş, lütfen aç." diye telaşla mırıldandım. Zaten beklediğim gibi açmadığında tekrar tekrar aradım. Çağrılarıma kulak asmıyordu. Lanetler savurup telefonu da çarpar gibi yan koltuğa koydum. Aramızdaki birkaç aracı sollamaya çalıştım ama uygun an bulamadım. Sanki inatla beni engellemeye çalışıyor gibi yavaş gidiyorlardı. Yetmiyormuş gibi bir de kırmızı ışığa takılmıştım. Önümde araç olmasa duracak değildim ama şimdi öylece oturup Savaş'ın uzaklaşmasını izlemek zorunda kaldım. Sonunda ışık yandığında hâlâ  kalkmaya niyeti olmayan araçlara küfreder gibi kornaya bastım. "Hadisene ya, yürüsene ne duruyorsun!" Onlara kuvvetli hakaretlerle söylenip sonunda yanlarından geçerken ters ters baktım. Hepsi el kol hareketiyle bir şeyler söylüyordu ama umurumda onlara yer vermeden yoluma devam ettim.

İHTİLALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin