ALINTI - "...gidememek de bir intihardır."

3.2K 114 32
                                    

*Kendini imha edecek bir alıntı bölümüdür.*

50. Bölüm "Ölü Umutların Yara İzleri" Çarşamba günü yayımda olacak.

İyi okumalar.
Sağlam ciğerler.
Sağlıklı psikolojiler.
Bu arada,
150.000 okumaya ulaşmak üzereyiz. :')
Oy ve yorumlarınızla destek olmayı unutmayın.

 :')Oy ve yorumlarınızla destek olmayı unutmayın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"...gidememek de bir intihardır..."

Savaş;

"Saye beni vurmayı aklından bile geçirmeyecek, biliyorum. Bana ne kadar kızgın olsa da bana kıyamaz. Sadece Cesur'u öldürmeyi seçtiğini duymak istiyorum. Kimden vazgeçeceğini kendi görsün istiyorum. O zaman anlayacak benden vazgeçemeyeceğini."

Burcu;

"Cesur ölecek mi?"

Savaş;

"Hayır. Bu ilk kural. Cesur, kesinlikle ölmeyecek.

Burcu;

"Ya Saye?"

Savaş;

"Aptal aptal sorular sorup beni sinirlendirme Burcu. Saye'ye bir şey olmasına izin verir miyim sanıyorsun? Onu zaten ben kollayacağım. Ona vereceğim silah boş olacak."

Burcu;

"Ne amaçlıyorsun Savaş? Kimse ölmeyecekse bunca uğraş niye?"

Savaş;

"Sana anlattığım için şimdiden pişman ediyorsun beni. Ama ne yazık ki senden başka güveneceğim kimse yok."

Burcu;

"O kadın sana geri dönsün diye değil mi her şey?"

Savaş;

"Of, Burcu. Sadece dinlesen olmaz mı?"

Burcu;

(Buruk bir gülümseme.) "Olur."

Savaş;

"Cesur'un adını vermesi onları ayırmayı yetecek zaten. Böylelikle Saye, bana geri dönecek. Sadece, bu olsun istiyorum. Kapıya bağlı düzeneğin kumandası bende. Onu aktifleştirmeyeceğim. O tamamen bir sayaç görevi görecek. Süre dolmadan hepimiz odadan çıkmış olacağız, buna gerek kalmayacak ama olur da bir aksilik yaşanırsa diye söylüyorum; şifre 412021. Kapıyı açarak, zehirli gazı kes."

Duyduklarımı sindiremedim o an. Apar topar kalkıp gitmek istedim oradan.

"Saye, nereye gidiyorsun?"

Onlara baktım, sordukları soruyu duyabiliyordum ancak ne cevap verilir bilmiyordum. Döndüm arkamı, yürüdüm, hastanenin parlak zeminini aşıp kendimi tuvalete attığımda nefes nefeseydim.

Lavabo tezgahına yanaştım, sırtımı bükerek eğildim ve musluğu açtım. Avuçladığım suyu yüzüme çarpıp kendimi ayıltırken ıslanıp yüzümün kenarlarına yapışan saçlarıma aldırmadım.

Ona kıyamayacağımdan emindi, fakat ben ona kıymıştım.

Ellerim titriyordu.

O gün, hiçkimseye zarar gelmeyebilirdi. Eğer bütün bunların bir oyundan ibaret olduğunu bilseydim, eğer kimseye zarar gelmemesinin tek yolunun bu olduğunu bilseydim söylerdim. Cesur, derdim. Yeter ki o kapı hiç kapanmasın, yeter ki herkes elini kolunu sallayarak çıkıp gitsin o cehennemden.

Ama lanet olsun ki, bilmiyordum.

Zaman, zaman, zaman.

İnsan kaderden de ölümden de kaçamazdı fakat başka bir yolun da var olma düşüncesi aklımı zehirliyordu. Belki de hiç gerçekleşmeyecek bir ihtimal uğruna aklımı kaybedecek kadar ileri gitmek istiyordum.

♣️

2 gün sonra uzun, upuzun bir yeni bölüm yayınlayacağım. Neredeyse bitti sayılır. Bazı cümleler parmaklarımı uyuşturacak kadar his barındırıyor. Ayrıntıları yakalayacak mısınız bakalım :')

İHTİLALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin