on bir

517 34 13
                                    

"Clementiné!" Charlie'nin heyecanlı sesi alt katın salonundan kulaklarıma ulaşmıştı. Odamda, dışarıdaki yağmurun camlara çarparak oluşturduğu melodiyi dinliyordum ve şu an her ne diyecekse bundan daha önemli bir şey olsa iyi olurdu.

Nitekim öyle de oldu.

Merdivenleri inerken haber spikerinin sesini duyuyordum.

"Yağmurun yağmasıyla su seviyesi yükselen gölde bulunan..." kulaklarım bir kedinin ilgi çekici ses duymasıyla gösterdiği refleks gibi dikleşmişti sanki. Salona doğru olan adımlarımı hızlandırdım. Kocaman ekranda kırmızı şeritlerle süslenmiş bir haber duruyordu. Sağ üst köşede Londra yazıyordu ve gösterilen videoda da bir çekici başka bir aracı sudan çıkarıyordu.

Kırmızı Ford.

Tüylerimin diken diken oluşunu kollarımı birbirine bağlayarak gizlemeye çalıştım. Charlie'ye apaçık hislerimi göstermeye niyetim yoktu. Zira o her şeyi tahmin etmekte oldukça başarılı bir insandı.

"Ne olmuş?" diye sordum titreyen sesimi güçlükle düzelterek.

"Yolun arkasındaki gölde bulmuşlar."

Ne diyeceğimi bilemiyordum ama birkaç kelime isteksizce dudaklarımdan döküldü. "Orada hep kaza olur mu?"

Charlie yüzüme baktı. Endişemi kalbime ve daha sonra hatırlayıp ağlamak için zihnime gömdüm.

"Aslına bakarsan hayır ama ilginç olan bu değil." dedi. Gürültüyle yutkundum. "Aracın kazayla suya düşmediği ortaya çıkmış."

Kaşlarımı kaldırdım. Sahte şaşırmalarım beni az sonra hıçkırıklara boğmak üzere depolanıyor gibiydi. "İçinde biri var mıymış?" cevabını bildiğim bir soruyu sormanın verdiği acıyla yeniden yutkundum. Sonra da sessizce kenarda duran krem rengi sandalyeye oturdum.

"Bir adam, elli yaşlarında."

"Ölmüş mü?"

"Maalesef." kendime içimden küfürler ederken adice elimi ağzıma götürdüm. Bu sahte bir şaşırma ifadesiydi.

Charlie başını yeniden televizyona çevirdi. "Aslında olay biraz daha ilginç biliyor musun?" dedi. O an sanki sizin yaptığınızdan haberim var diyecekmiş gibi hissettim. Titremeye başlamıştım. "Adam bir polismiş." Göz bebeklerimin şiddetli bir şekilde büyüdüğünü hissettim. Bir polisi mi öldürmüştük?

"Arabasının arkasında bir göçük varmış. Araca bugün çarpıldığı onaylanmış." Charlie bakmıyorken gözlerimden süzülen yaşları sildim. Henry'yi tek başına bıraktığımı hissediyordum. Bunu o, bizzat istemiş olmasına rağmen içimde bir şeyler yanlış olduğunu söyleyip duruyordu. Unutmamı da istemişti, kazayı ve diğer olanları... Ama bunun imkansız olduğunu en iyi kendisi biliyordu. Başka bir ülkeye giderek vicdani meselelerden kaçamayacağını da bilmeliydi. Öğleden sonra bana veda ederken onu son görüşüm olduğuna kendimi inandırmak dahi zorken, şimdi bu karmaşada yalnız kaldığı düşüncesiyle baş edemiyordum. Ondaki vicdan sızlamasının bende iki katı vardı.

"Ama asıl ilginç olan bu da değil!" Charlie lanet olası heyecanını dizginleyemediği için ondan nefret ettim. "İnternetten de biraz araştırdım ve neler öğrendiğime inanamayacaksın." Ona bu konudan bahsetmekte neden böyle ısrarcı olduğunu sormak istedim, yapamadım. "Yüzbaşı Xavier, adamın adı bu, aslında pamuklu bir cisimle boğulmuş ve birisi onu sonradan göle atmaya karar vermiş. Olayı kaza gibi göstermek istemiş."

"Bir dakika..." dayanamayıp yerimden fırladım. "Ne?"

"Burnunda ve dişlerinin arasında ip yumakları bulmuşlar, ayrıca otopsi raporunda oksijen yetersizliğinden öldüğü yazıyor. Ciğerleri suyla dolmuş ama ölüm sebebi bu değil-"

"Hemen dönerim." biliyorum, yapmamam gerekiyordu. Bu kadar belirgin tepkiler vermemeliydim ama heyecanım kafayı yiyecekmişim gibi içimde büyümüştü. Onu bizim öldürmediğimiz gerçeğini öğrenmiştim ve bunu en kısa sürede Henry'yle paylaşmam gerekiyordu.

Odama geldiğimde yatağın üzerinde bıraktığım telefonumu aldım. Hızla rehberimden Henry Cavill kişisini buldum. Arama butonuna basıp beklemeye koyulmuştum ki hat düşmeden telesekretere bağlandı. "Hayır, hayır, hayır." Bir kez daha aradım. Aynı sonucu sekizinci defa alana kadar Henry'nin numarasını aramaya devam ettim. Oflamaktan nefesim daralmıştı.

Ona acilen ulaşmam gerekiyordu. O gitmeden önümüzde yeni bir yolun açıldığını söylemeliydim. Gergince odayı turlarken tek yaptığım Henry'ye ulaşmak için alternatif bir seçenek aramaktı.

Kollarımı sardığım vücudum heyecanla kasıldı. Pierce'a ulaşabilirsem, Henry'ye de ulaşabilirdim. Çünkü muhtemelen hâlâ onunla kalıyordu. Geçenlerde yaptığım araştırma sonrası Pierce'ın herhangi bir sosyal medya hesabıyla pek de uğraşmadığı sonucuna varmıştım. O zaman da Henry'ye ulaşmaya çalışıyordum. Bu sanırım... Dündü.

Charlie'nin telefonunda Pierce'ın numarası olabileceği fikri kafamda dönerken salona indim. Biraz sakin görünmem gerekiyordu. Onu daha fazla endişe ve merak içerisine sokmam kimsenin yararına olmayacaktı.

"İyi misin?" diye sordu. Televizyonu çoktan kapatmış, salonda dağıttığı tabakları kaldırıyordu.

"İyiyim," dedim. Birazdan mutfağa gittiğinde annesine yaptığım şeyin aynısını ona yapıp telefonundan Pierce'ın numarasını gizlice alacaktım. "Biraz kafam karışık Charlie. Değişik bir dönemden geçiyorum sanırım." diye yalan söyledim. Aslında tam olarak yalan da sayılmazdı. Korkutucu bir dönemden geçiyordum.

"Farkındayım," fısıldar gibi konuştu. Dudaklarında endişeli ve buruk bir gülümseme gördüğümü sandım ama bu soğuk tebessümünden başka bir şey değildi. Yutkundum. "Geçeceğini umuyorum."

Başımı sallayıp gözlerimi yere çevirdim. Ne deseydim?

Arkasını dönüp mutfağa gittiğinde hızla sehpadaki telefonunu aldım. Şifresinin annesinin doğum yılı olduğunu daha önce bildiğimden kilidi hemen açmıştım. Rehberine girerken göz ucuyla mutfak kapısını izliyordum. Bakışlarımı telefona çevirdiğim her anda da kulaklarım bir köpeğinki kadar hassas hâlde kapı seslerini dinliyordu.

Rehberde Bay Pierce yazan tek kişi vardı ama bunun ağabeyi olma riski vardı. O yüzden hâlâ tabak sesleri gelen mutfağa bir bakış atıp mesaj kutusuna girdim. Herhangi bir yazışma varsa ağabeyi olduğunun kanıtı olurdu. Oldukça gerilerde bir konuşma geçmişi buldum. Eve para getirmekten bahseden anlamadığım birkaç mesaj vardı. Kafamdaki Pierce kişisi olma şansı böylece silinmiş oldu.

Telefonu bırakıp Charlie'nin yanına gittim. Başka çarem kalmamıştı.

"Charlie," dedim. Çaresizlikten sesim tuhaf çıkıyordu. "Sana ihtiyacım var."

Gözlerini yüzümde gezdirdi. Her şeyin ifadelerimden okunduğunu biliyordum. Islak ellerini fırında asılı havluya kuruladı ve gülümsedi. "Başlayalım."

"Beni Pierce'ın evine götürmen gerek." uzanıp tam önünde durdum. "Hemen şimdi."

ağlicam mal gibi oldu

The Trick || Henry CavillWhere stories live. Discover now