on altı

158 13 5
                                    

Zor nefes alıyordum. Her yerimde korkunç ağrılar vardı.

"Şimdi ne olacak anne?"

Rüya mı görüyordum?

"Odana gitmelisin Clementiné." Kısa saçları dağılmıştı.

"Biliyorsun, tek başına bunun üstesinden gel-" sert bakışları ve yüksek tondaki sesi cümlemi yarıda kesmişti. Halbuki söylemek istediğim tek şey, birbirimize teselli olmamız gerektiğiydi.

"Odana, şimdi."

Kalbim hızla çarparken rüyamdan uyandım. Annemi görmüştüm. Yine... Şu anki durumumu bilse ne kadar endişelenirdi acaba? Zaten bir evladını kaybetmişti. Diğerinin de bu durumda olduğunu öğrense, mahvolurdu. Asla toparlanamazdı.

Max'i kaybettiğimizde neşesi tamamen gitmişti. Beni de kaybederse... Hayatı biterdi.

Daha net görebilmek adına gözlerimi kırpıştırdım. Sadece ölmekten korktuğum için değil, annem için de buradan kurtulmaya çabalamalıydım.

Işık bu kez kapalıydı. Dışarıda da havanın kararmak üzere olduğu, küçücük pencereden gördüğüm gökyüzünden anlaşılıyordu.

Kâbustan dolayı nefes nefese kalmış ve kalp çarpıntılarımı duyar hâle gelmiştim. Yavaşça elimi başıma götürüp ağrıyan şakaklarımı ovaladım. Artık sadece başım değil, tüm vücudum deli gibi sızlıyordu. Biraz mental, biraz fiziksel sağlıktan kayıp vermiştim anlaşılan.

Etrafa bakmaya çalıştığımda arkamdan adım sesleri duydum. İrkildim.

"Gerçekten, akıllı olduğunu sanıyorsun." başımda dikilmeye başlamıştı. Maskesi yine yüzündeydi ve artık bu maske beni çok korkutuyordu. "Posta kutusuymuş..." dalga geçer tavırla güldü. "Ah, Clementiné... Biricik kahramanın maalesef buraya gelemez."

Tek kelime etmedim. Artık konuşmamam gerekiyordu. Konuştukça her şeyi mahvediyordum. Adama karşı lafımı esirgemeyebilirdim ama daha fazla fiziksel zarar da görmek istemiyordum. Yüzümde morluklar oluştuğuna emindim çünkü...

"Sen uyurken ne olduğunu anlatayım:" diyerek devam etti sözlerine. Güzel, ben de bunu merak ediyordum; demek istedim. "Sevgiline dedim ki, eğer verdiğin saçma adres bilgisiyle hareket edip buraya gelmeye çalışırsa, seni öldürürüm. Eğer kaçırmasını istediğim kişinin fotoğrafını iki saat içinde bana atmazsa, seni öldürürüm."

"Kaçırmasını mı?" kendimi tutamayıp soru sorunca ellerimle ağzımı kapadım.

Güldü. "Evet, yeni görevi bu. Benim olan bir şeyi elimden alan bir adamla hesaplaşmam gerekiyor. Onu bana getirmeli. Yani, yeni takasımız o adama karşılık..." İşaret parmağını bana çevirdi. "Sen."

Cinayet örtbası, uyuşturucu ticareti ve şimdi de adam kaçırma... Henry'nin başına gelenlerin ardı arkası kesilmiyordu. Zaten kötü şeyler yaşayıp duruyordu. Bunca yeni kâbus gerekli miydi gerçekten?

Onun bulunduğu durumu düşündüğümde nefesim daralmıştı. Her şey üst üste geliyordu. Ayrıca bütün bunları sadece birkaç gündür tanıdığı bir kız için yapmak zorunda bile değildi.

"Ağlama, bu iğrenç." maskeli konuşmasa, ağladığımın farkında bile değildim. Yaşlar öylece dökülüyordu yanaklarımdan. Hüngür hüngür ağlıyordum. Sorumlu hissediyordum çünkü, mutsuzdum, umutlarım da tükenmek üzereydi. Fiziksel olarak da hissettiğim rahatsızlıklar ağır geliyordu. Burada ölecek miydim? Bu muydu yani benim kaderim?

Ellerimle yüzümü kapatıp sessizce biraz da o şekilde ağladım. Bir şeyler için umut etmek çok zordu artık. Henry sonuç olarak saatini almıştı ve suçlamadan kurtulmuştu. Şimdi tek sıkıntı bendim. Bana değer vermemesi beni şaşırtmazdı doğrusu. Onun için belki de birkaç günden ibarettim sadece. Çekip gidebilir, saklanabilirdi. Daha önce yaptığı gibi, dönmeyebilirdi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 21, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

The Trick || Henry CavillWhere stories live. Discover now