altı

915 55 7
                                    

İlginiz için çoook teşekkür ederim umarım bölümü beğenirsiniz!!! Eleştiri kabul ediyorum mümkünse eleştirin hatta..

Adını ikinci kez sormama rağmen yeniden unuttuğum Henry'nin yakın arkadaşının evine gelmiştik. Kocaman garaj kapısının açılmasını beklerken Henry koluma dokundu.

"Pierce iyi biridir. Ona sonuna kadar güvenebilirim. Ama başımıza gelmesi neredeyse imkansız olan bir şey yaşadık ve bunu ona direkt söyleyemem. Sadece ufak bir kaza geçirdiğimizi ve kimsenin öğrenmesini istemediğimizi söyleyeceğiz." söylediği her cümlenin sonunda usulca başımı sallıyordum. Zaten titriyor hâlde ne yapacağımı bilemiyorken en akıllıca hareket dediklerine uymaktı. Aklımdaki tüm endişeleri okumaya çalışıyormuş gibi kaşlarını çatıp gözlerime baktı. Sonra da güven verircesine dudağının bir kenarı kıvrıldı. Karşılık veremedim.

Eskiden ön camın olduğu tarafa döndüm. Paramparçaydı. Uzun garaja girmeye devam ederken karşıdaki sarışın adamı görebiliyordum. Tıpkı Henry'ninkiler gibi mavi gözleriyle bize bakıyordu. Üzerinde kot bir bahçıvan tulumu, içinde de motor yağı olduğu belli olan lekelerle kaplı beyaz tişörtü vardı. Elinde çevirdiği tamir aletini -gerçekten isminin ne olduğunu bilmiyorum- arka tarafındaki rafa bıraktı. İçinde oturduğumuz arabaya yaklaşırken Henry bana yeniden fısıldadı.

"Bir çift gibi davranmak zorundayız." sözleri ona hızla başımı çevirmeme sebep olmuştu. Çift mi?

"Ne?" bağırmaya benzer bir fısıltı da benim dudaklarımdan döküldü.

"Sadece dediğimi yap." bana sahte bir gülümseme gönderdi. Kaşlarımı çattım. Hiç hoş bir konumda değildim. Ama şikayet etmek için geçerli bir sebebim de yoktu. Çaresizdim.

"Tek istediğim bu şeyden kurtulmak." dedim içime doğru. Henry ise bunu duymuştu. Arabadan inmek için kapısını açtığında ben de usulca kendiminkinin koluna uzandım. İşte başlıyorduk...

"Henry Cavill!" sarışın adam gülerek pis giysilerine rağmen Henry'ye sarıldı. Henry de ona sıkıca sarıldı. İkisi birbirlerini andırıyorlardı ama Henry'nin çene yapısı Pierce'inkine fark atabilecek kadar daha hoştu.

Pierce elini uzatıp benimle tokalaştı. Buruk görünmemesine özen göstererek gülümsedim.

"Dostum, kız arkadaşım Clémentine." Henry o kelimeyi benim üzerimde kullanmıştı. Bu iki gündür tanıdığım bir adam söylediği için tuhaf geliyordu. Fazlasıyla... Yeniden gülümsedim.

"Memnun oldum Bayan Clémentine." dedi. Beyefendi tavırları tıpkı Henry'nin ilk gece bana karşı davranışları gibiydi.

"Sadece Clémentine lütfen."

Henry'nin kız arkadaşı gibi davranmak zor olmayacaktı sanırım. Çünkü henüz dakikalar geçmiş olmasına rağmen olaya alışmıştım bile. Hiçbir sebep yokken gelip öpmediği sürece absürt bir tepki vereceğimi sanmıyordum.

Ben topallarken Henry koluma girdi. Beyefendiliğini ben acıyla inlediğimde hatırlamış olmalıydı.

Sadece bakıştık ve Pierce'in işaret ettiği geniş kapıya doğru ilerledik. Kapıyı iteklediğinde karşımızda Pierce kadar olmasa da beyaz tenli ve sarışın bir kadın gülümsüyordu. Üzerinde tatlı, uzun bir elbise vardı. Boyu göründüğü üzere normalde de uzundu ama bu elbise sanki onu iki metreye çıkarmıştı.

Eteklerini toplayarak diğer koluma girmek için yanıma geldi.

"Hoşgeldiniz demek isterdim ama pek de hoş bir durumla karşı karşıya değiliz gibi görünüyor." dedi. Konuşması bana sigaradan sesi kalınlaşan yaşlı kadınları anımsatmıştı. Aksine çok genç olduğu belliydi.

"Biraz öyle." dedim. Benim sesimse titrek çıkmıştı. Sahte gülümsememi yine yüzüme yerleştirip kadına baktım. Gözleri kahverengiydi. Abisininkilerin renginin güzelliğine rağmen bu kadının gözleri daha etkileyici duruyordu.

"Ne oldu böyle size?" dedikten sonra beni koltuğa oturtup ayağımı bir sehpaya uzatmamı belirtti. Ayakkabımın ve ardından çorabımın tekimi çıkarıp sehpaya uzattım. Parmağın kırık olduğu öyle belliydi ki. Etrafı mosmor olmuştu. Oynatabiliyordum ama canım yanıyordu.

"Ufak bir kaza geçirdik." dedim. Gözlerimle odada Henry'yi aradım. Biraz önce beni koltuğa oturtan adam karşıdaki sandalyeye kurulmuştu. Kan içindeki ellerine Pierce yavaş yavaş içki dökmek için hazırlanıyordu. Bu onun canını çok fena yakacaktı. Yüzümü buruşturdum.

"Ufak bir kazada ayak parmağının kırılması ilginç bir durum olurdu değil mi?" kıkırdayan kadına bakıp yutkundum. Pot kırmamaya özen göstermem gerekiyordu.

"Ayağım ters bir yere denk gelmiş olmalı. Çok şanssızımdır." gülümsedim.

"İsmin neydi?" diye sordu.

"Clémentine. Sizin?"

"Laura." ellerine dezenfekte edici bir sıvı döktü. Alkol kokusu burnumu yakmıştı. "Şimdi biraz canın acıyacak Clémentine. Bağırabilirsin ama kısa sürecek merak etme."

Daha önce de kırık çıkık olayları yaşamıştım ama nedense Laura'nın konuşma tarzı beni biraz germişti. Koltuğun kumaşına sıkıca sarıldım ve Laura parmaklarını benim kırık parmağıma sardığında nefesimi tuttum. Parmağı tuttu, çekti, oynattı ve yerine koydu. Tabii ben bu süreç içerisinde dudaklarımı ısırıp içimden çığlık atmıştım. Daha doğrusu içimden olduğunu sanmıştım ama odadaki tüm gözler bana döndüğüne göre pek de sessiz bir çığlık değildi.

"Ne yaptın kıza Laura?" dedi Pierce hafif tebessüm ederek. Henry'nin elleri içki döktükleri için sırılsıklamdı ve kaşlarını çatmış bana bakıyordu. İyi misin diye sorduğunu dudaklarından okuyabilmiştim. Başımı salladım.

Gözlerindeki anlık endişeyi görmek, itiraf etmeliyim ki içimde bir yerlerin hoşuna gitmişti. Yüz ifadem acının verdiği etkiyi kaybettiğinde tıpkı bana sorduğu şekilde ona iyi olup olmadığını sordum. O da tıpkı benim yaptığım gibi başını salladı.

Gözleri camdan sızan güneşin altına öyle güzel parlıyorlardı ki, bakışlarımı çekemeyeceğimi sanmıştım. Tanrı biliyor ki bu adam eşsiz bir güzelliğe sahipti. Herkesi kendine aşık edebilirdi. Şu anda bulunduğumuz durumda onu seven bir kadın gibi davranmam gerektiği için mi böyle hissediyordum? Yoksa bunlar gerçek hislerim miydi? Sorgularım gözlerimi alamadığım gözleri yüzünden artmaya başlamıştı.

"Öyle belli ki..." dedi maskülen bir kadın sesi sağımdan. Laura'ya anlamsız bakışlarımı yolladım. Gülümsedi. Neyin bu kadar net göründüğünü anlamak istememiştim. Yalanlarımız mı ortaya çıkmıştı? Zeki birine benziyordu, çevirdiğimiz haltları anlamış mıydı yoksa? Sorular aklımda karmaşa yaratırken Laura'dan, pek de beklemediğim bir yanıt aldım.

"Birbirinize nasıl da aşıksınız böyle?"

The Trick || Henry CavillWhere stories live. Discover now