beş

1.4K 70 47
                                    

Yanan bir binada uyandım. Ailem yanımdaydı ama onlara ulaşamayacağım bir yerdelerdi. Erkek kardeşim Max'e elimi uzattım. Bana artık bir şey yapamayacağını söyleyip ağlamaya başladı. Onu anlayamıyordum. Gözlerimi vücuduma kaydırdım ve bacaklarımın birinin yerinde solungaç olduğunu gördüm. Sonra ben de ağlamaya başladım.

"Celementiné." annem dişleri sivriltilmiş bir sirene dönüşürken adımı söyledi. Bana gülümsedi ama bu onun sempatikliğini ürkünç hâle getirmekten başka işe yaramıyordu.

"Clementiné!" soğuk hava dalgası kulaklarımı çınlatarak içimden geçtiğinde bu kez gerçekten gözlerimi açtım. Yanan bir binada falan değildim. Gördüklerim sadece bir kâbustu. Başımı kaldırmaya çalışıp etrafa bakındım. Görüşüm hâlâ net olmadığı için göz kapaklarımı birkaç kez kapatıp açtım. Sakallı bir adam belirdi önümde. Çene gamzesi vardı ve endişeli yüz ifadesiyle çok yakışıklı görünüyordu. Yanakları kan içindeydi. Kesikler vardı ama çok derin görünmüyordu. Kimdi bu adam?

"Clementiné, kendine gel lütfen!" bana bükülmüş bir pet şişede su uzattı. Düşünmeden suyu içmeye başladım. Şimdi bir şeyler yerine oturuyor gibiydi. En son nerede olduğumu hatırlamaya çalıştım. Bir Bentley'deydim. Lacivert bir Bentley. Henry Cavill'e aitti. Birlikte eve dönüyorduk ama ormanda sisin içinde başka bir araba vardı. Kırmızı bir... Ford? Ona çarpmıştık. Hatırlıyordum. Henry ve ben kaza yapmıştık.

"Aman Tanrım." Henry'nin yüzünü avuçlarım arasına aldım. Yanakları kırılan camdan dolayı kesilmiş olmalıydı. "Aman Tanrım, aman Tanrım. Sen iyi misin?" diye sordum ona. Kötü görünüyordu. Hastaneye gitmeliydik.

"Ben iyiyim. İyiyim. Sen?" O da tıpkı benim ona yaptığım gibi yüzümü inceledi. Dokunduğu yerler yanıyordu. Aynı yaralardan bende de olduğunu anlamıştım.

"Başım ağrıyor." dedim. Sesimin endişeli ve titrek çıkmasını engellemem mümkün durmuyordu. Bu ilk kez kaza geçirişim değildi ama yeniden kaza yapmak en çok korktuğum şeylerden biriydi. Ellerimi tutunacak bir yer arayışıyla etrafta savurdum. Henry bana kendi kolunu uzattı ve ayağa kalkmama yardım etti. Ayak parmağımı keskin bıçak darbesi misali bir acı kapladığında çığlık attım. Bu kırık ağrısına benziyordu. Bana gözlerini açmış şekilde bakan Henry'yi sakinleştirmek adına iyi olduğumu mırıldandım. O da kötü görünüyordu. Elleri kesiklerle doluydu ve kan her yerine bulaşmıştı. Gerçekten, hastaneye gitmeliydik. "Acil yardımı arayacağım." dedim sağlamlığından emin olmadığım telefonumu ararken.

"Clementiné, hayır." beni reddeden Henry'ye döndüm.

"Ne demek hayır?" hırıltılı çıkan sesimi düzeltmek için öksürdüm.

"Yapamayız. Yardım çağıramayız." elimden biraz önce koltuğun altından çıkardığım telefonumu aldı. Neden böyle agresif davrandığını anlayamamıştım.

Ona anlamsızca bakmaya devam ederken arkadaki araba dikkatimi çekti. Dakikalar önce çarptığımız kırmızı Ford. Arabanın arka köşesi çökmüştü. Savrulmuş hâlde yolun kenarında duruyordu. İçinde birisinin olduğunu görebiliyordum. Hareketsiz şekilde duruyordu. Koyu renk saçları olan orta yaşlı bir adama benziyordu. Arabaya biraz daha yaklaştım. Onun gözlerinden fırladığını düşündüğüm bir gözlük yan koltuktaydı. Kırılmıştı. Kırışıklıkları görünen adamın yüzüne baktım. Alnının kenarında incecik kan süzülen bir çizik harici başka bir şeyi yok gibi görünüyordu.

Kendim bile inanamadığım korkusuz bir tavırla iki parmağımı adamın boynuna bastırdım. Tek istediğim, yavaş da olsa atan şah damarını hissetmekti. Tenim onun soğuk tenine değdiği an içimi kara bulutlar kaplamıştı. "Ah Tanrım," hiçbir yaşam belirtisi yoktu. Gözlerim adamın morarmış dudaklarına ve kılcalları çatlamış burnuna kaydı. "Ölmüş." Başımı hızla Henry'ye çevirdim. Beni izliyordu. Yüzü endişe, korku ve bunlar gibi akla gelebilecek tüm kötü duyguları barındıran bir ifadeyle gerilmişti.

The Trick || Henry CavillHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin