on iki

577 36 8
                                    

Birkaç dakika içinde Charlie'yi sebebini daha sonra söyleyeceğime dair yeminler ve sözlerle ikna etmiş, Pierce'ın kocaman garajına Bay Cavill'in krem rengi Volvo'sunu sokuyorduk. En yeni modellerden biriydi. Onun gibi eskiye bağlı bir adamın böyle lüks bir aracı kullanması tuhafıma gitmişti. Ayrıca içi fazla keskin vanilya kokuyordu.

Arabadan tek kelime etmeden hızlıca indim. Pierce kapının önünde elinde garaj kumandasıyla duruyordu. Yamuk bir gülümseme yolladı. "Henry nerede?" diye sordum nefes nefese. Baş parmağıyla arkasındaki kapıyı işaret etti.

Henry siyah bir eşofman takımıyla ara holden yüzüme bakıyordu. Suratına oturmuş şaşkın ifade neredeyse kalbinin atış ritmini bile anlatıyordu.

İçimi gülümseme isteği sardı. Acıyan ayağıma rağmen koşup kollarına atladım. Sarılmamı sanki günlerdir bekliyormuş gibi karşıladı. Aramızdaki bu tuhaf çekime, Bir Aklın Savaşı*'ndaki Kento olsa Van Der Waals etkileşimi derdi. Zayıf ama etkili bir çekim kuvveti.

"Sana söylemem gereken şeyler var." dedim gülümsememi artık daha fazla tutamayıp. Hiçbir şey demeden devam etmemi bekliyordu. Tam ağzımı açmıştım ki, arkamdan Charlie'nin sesi yükseldi.

"Senin burada ne işin var?" Henry'ye söylüyordu. Gözlerim ikisi arasında gidip gelirken çenelerinin kasıldığını fark ettim.

"Arkadaşımın evinde olmam kadar normal bir şey var mı sevgili kardeşim?"

"Anneme şehir dışına çıkacağını söylemişsin. Ne kadar üzüldüğünü hiç umursuyor musun?" Henry burnunu sıktı. Nefesleri düzensizdi. Refleks olarak eline uzandım ve Charlie'nin bakışlarıyla tenlerimizi takip ettiğini fark ettim. Bu kez ağabeyine değil de bana döndü. Sinirleri katlanmıştı.

"Düşünmem gereken çok şey var Charlie. Anlayış bekliyorum."

"Bunca zaman yeterince anlayışla karşılandın." havanın soğuğunun da içeriye dolmasıyla ortam iyice gerginleşmişti. Elimi Henry'nin elinden çektim. Ama bir şekilde yine parmaklarım arasında parmaklarını buldum.

"Ciddiyim, bu kez durum çok farklı."

"Clementiné'ı ne zamandır tanıyorsun?" sesi öyle gürlüyordu ki bir adım gerilememe sebep oldu.

"Dünden beri." histerik bir tıslama döküldü Charlie'nin dudakları arasından. Tekrar ellerimize baktı.

"Gerçekten Charlie," diye başlayacak oldum. Ama cümlelerim birbirine girmişti. "Henry ve ben birbirimizi dünden beri tanıyoruz. Olanlar çok başka, sana sonra anlatacağıma dair söz verdim."

"Kes şunu Clementiné! Sana inanmıyorum. Ya şu an anlatırsın, ya da çekip giderim ve seni asla affetmem." tekrar aynı gülüşü işittim. "Gerçi bu senin için bir şey ifade eder mi bilemiyorum."

Sonunda Henry'de kurtarabildiğim elimle bu kez Charlie'ninkileri tuttum. "Çok şey ifade ediyor." ellerini tiksinerek elimden çekti. Şimdi silkeliyordu.

"Gidiyorum." arkasını dönüp kapıdan çıkarken seslendim.

"Tamam! Anlatacağız." gözlerini gözlerime çevirdi. Anlatacaktım. Ona güvenebilirdim.

*

Biraz sonra her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatmış ve gözyaşlarına boğulmuştum. Çünkü kelimelerim bittikçe bana destek olacağını sandığım Charlie polise gitmemiz hakkında bir şeyler zırvalayıp duruyordu. Charlie'ye güveniyordum ama şimdi ona göz kulak olmak zorundaydık. Kafasına estiği herhangi bir anda polise gidebilirdi.

Bir ileri bir geri giderken Henry'ye ya da bana bakmıyordu bile. Kafasında neler döndüğünü görebilmek istemiştim.

"Tuhaf davranışlarını olanlar açıklıyor." dedi. Hâlâ yüzüme bakmıyordu. Görmeyeceğini bilsem de başımı salladım. Biraz duraksadı ve parmaklarını dudaklarına götürdü. "Arka kapıda öptüğün kişi, Henry miydi?"

The Trick || Henry CavillWhere stories live. Discover now