üç

1.4K 91 38
                                    

Onu yine kapıda dikilirken görmek tuhaftı. Ama bu kez arkada yüzüne bakan ailesi değil, yalnızca ben vardım. Böylece durum daha da tuhaf bir hâl alıyordu.

"Bay Cavill?" kekeleyerek konuşmaya başladım. "Bir sorun mu var?"

Bu ne saçma soruydu böyle?

Hemen ayağa kalkıp sandalyemdeki hırkama uzandım. Pijamalarımla karşısında durmak hoş gelmemişti gözüme.

"Hayır hayır." dedi. Sesi biraz garip çıkıyordu. Eliyle içeriyi işaret ederek devam etti. "Girebilir miyim?"

Odama mı girmek istiyordu?

"Tabii." Onayıma karşılık içeri girdi ve tek kişilik kanepeye kuruldu. Bunu yaparken yalpaladığını görmüştüm. Biraz da ağır bakıyordu. Sorun neydi?

Üzerinde saten bornoza benzeyen bir geceliği vardı. Hafif açık olan göğsünden kaslarını görebiliyordum fakat bakmamayı tercih ettim. Bir İngiliz erkeğine bu şekilde bakmak kabalık olurdu. Ama o an karşımdaki İngiliz erkeği, bunu pek takıyor gibi durmuyordu.

"Akşam yemeğinde olanlar için üzgün olduğumu söylemem gerekiyor Bayan Myers." kelimeler birbirine dolanırken onda kesinlikle bir gariplik olduğunu düşündüm. Bu saatte odama gelmesi bile ilginçken sebebinin yalnızca bir özür olması... Charlie'nin dilinde duygusuz diye dolaştırdığı adamın şu an karşımdakiyle herhangi bir alakası yoktu.

Ona gülümsedim.

"Hiç sorun değil Bay Cavill. Söylediğiniz gibi hizmetçilik kötü bir şey değil." Hırkamı önümde kavuşturup vücudumu örttüm. "Ayrıca bana Clementiné diyin lütfen."

Yüzünde pek mutluluk belirtisi yoktu. Sebebini kesinlikle anlayamayacağım bir burukluk oturmuştu sanki sadece.

"Ondan bahsetmiyorum." dediğinde kaşlarımı çattım. Başka şekilde diyalog bile kurmamıştık. Ne için özür dileyebilirdi ki? "Bir misafirin oturduğu yemek masasından kalkıp gitmek hiç ailemize yakışır bir hareket değildi." herkesin sürekli özür dilediği mevzu burada da açılmıştı. Bu kez de Henry Cavill benden özür diliyordu. Fakat konuşmasında kelimelerin birbirine girmesi olayı arttığında anladım ki, birkaç kadeh içki devirmişti. Orta derece sarhoş görünüyordu. Belki biraz daha fazla.

Bunu düşünmek ister istemez irkilmeme sebep oldu.

"Ve... Sen de bana Henry diyebilirsin, Clementiné. Ailede birden çok Bay Cavill var sonuçta." diyerek ekledi. Buna sonunda bir gülme belirtisi gösterdi. Ben de karşılık olarak gülümsedim. Şu an iyi biri gibiydi. Sıkıntıları olduğu belliydi ama özünde tatlı bir insandı. En azından geç bir saat olmuş olsa bile yanıma gelip özür dilemiş olması onu beyefendi yapmaya yeterdi. Belki de sarhoş olduğu için buradaydı sadece. Kim bilir?

"Pekala, öyleyse Henry," onu odamdan çıkarmam en doğrusuydu. Sarhoş ve iri bir adamın ne yapacağı pek belli olmazdı. Artı bir de bu adam üzgündü. "Gerçekten hiç sorun değil." dedim.

Bir süre sadece orada oturmaya devam edip gözleriyle yerdeki kilimi seyretti. Ben de onu seyrettim. Koyu renk saçları dağınıktı. Çenesi kasılıyordu ama gamzesi kaybolmuyordu. Gergin ve üzgün olduğunu anlamamak için salak olmak gerekiyordu. Ona yardımcı olmak istedim. Nasıl yapabileceğim hakkında bir fikrim olmasa da, istedim. Ama tabii ki elimden bir şey gelmedi.

Sessizlik uzarken dudaklarını kemirmeyi bırakıp konuştu. "Nasıl öldü biliyor musun?" diye sordu. Ona baktım. Duymak istediğimi sanmıyordum çünkü bana düşmüyordu ama gözlerine gözlerimi dikmekten başka bir şey yapamadım. "Araba kazası."

Bir kaza... Çoğu zaman trajik ölümlerin sebebi olurdu. Onun adına üzüldüm. Sevdiğin birini kazada kaybetmenin ne demek olduğunu çok iyi biliyordum.

Ayakta dikilmeyi bırakıp yanındaki sandalyeye oturdum. "Ben... Üzgünüm Henry. Bu çok kötü." diyebildim sadece. Sesim de titrek çıkmıştı. Sözlerime karşı Henry ise omuz silkti.

"Ben üzgün değilim." dediğinde gözlerim büyüdü ve yine başımı hızla ona çevirdim. Bu da ne demekti? "Nişanlanmıştık." bana baktı, şaşkın hâlimi süzdü. "Bakma öyle. Arabadayken başka bir sevgilisine kaçıyordu." o anlattıkça kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başlıyordu. Bunlar basit şeyler değildi. Ben zaten bu kadarına bile yeterince şaşırmışken o yeni bir şey daha ekledi. "Ve beş haftalık hamileydi."

Sandalyenin kolunu ne kadar sert tuttuğumun farkına Henry ellerime baktığında vardım. Eklemlerim beyazlamıştı. "Bebek?" diye sordum.

"Benim değildi. Bilmek istediğin buysa." Başını yeniden kilime doğru çevirdi. Orada huzur buluyor gibi bir hâli vardı. "Yaşaması da mümkün değildi zaten."

Elimi eline uzatıp yavaşça dokundum. Ne yapacağımı bilemediğim için rastgele davranıyordum. Ona dokunmak bir hataydı belki ama yüzünü aniden bana döndüğünde elimi ondan çekemedim. Sanki öylece takılı kalmıştım. "Üzgün hissetmiyorsun." dedim gözlerinin derinliklerine bakarak. "Ama bunun sebebi nefretinin şimdilik galip gelmiş olması."

"Hayır." bana biraz yaklaştı. Sonra biraz daha yaklaştı. "Sadece ne hissetmem gerektiğini bilmiyorum."

Bugün evdeki ilk günümdü ve hoşlanılmayan bir aile bireyiyle yakın temas kurmuştum. Bu ne benim için ne de arkadaşım Charlie için hiç iyi bir durum değildi. Henry'ye sadece yardımcı olmak istemiştim. Biraz içgüdüsel de olsa, bunu istemiştim sonuçta. Fakat şu an bana bakışı ve hareketleri yardımcı olmamın dışına çıkıyor gibiydi.

Olay şu ki; Henry orta derecede sarhoş falan değildi. Bildiğin kör kütük içmişti. Çünkü tam şu an gözlerinde sönük bir arzuyla bana doğru yaklaşmayı kesinlikle bilinçli yaptığını zannetmiyordum.

Onu omuzlarından iterek kendimden uzaklaştırdım. Bu hiç hoş değildi. Hem de hiç. Ben ona destek olurken onun beni kullanmaya kalkışması kötü bir davranıştı. Sarhoş da olsa, bir Cavill olarak hatasını çoktan anlamış olmalıydı.

Ayağa kalkıp yüzüne baktım. Pişman duruyordu ama ip kopmuştu bir kere. "Kaybınız ve acınız için üzgünüm fakat gecenin bu saatinde odamda olmanız çok yanlış." dedim resmiyet dolu sesimle. Kapıya doğru ilerleyip açmak için uzandım. "İyi geceler Bay Henry."

Hiçbir şey demeden oturduğu yerden kalktı, kapıdan çıktı ve gitti.

Biraz önce ne olmuştu öyle?

oooff yazma yetimi kaybettim

umarım beğenirsinizz<3

The Trick || Henry CavillHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin