(6) Güneşin burada ne işi var?

451 93 23
                                    


Beynim sanki uyanmam gereken saate komutlanmış gibi alarmdan bir dakika önce gözlerimin açılması emrini veriyordu.

Bu her defasında böyle oluyordu. Ne zaman alarm kursam bir dakika önce uyanırdım. Bu ister yorgun olayım, isterse de uykumu çekmiş olayım farketmiyordu.

Benim uyanmamdan saniyeler sonra alarmın tiz sesi odayı doldurmuşdu bile. Elimi komodine uzatarak alarmı kapattım ve yumuşak yataktan istemesem de ayrıldım. Uyumadan önce duş aldığım için dolaba yöneldim ve siyah sade bir pantolonla beyaz gömleği askısından çıkararak giyinmeye başladım. Ayağıma da siyah ince topuklu sitiletto ayakkabıları giyindikten sonra saçlarımı sadece tarayarak omuzlarımdan geriye bıraktım.

Bu gece konseyin 3 üyesinden işleri teslim alacaktım. Bu çok keyifli olacak. Yüzlerini o halde görmeyi ne kadar çok istiyorum tarif edilmez.

Fazla vakit kaybetmeden mutfağa inip bir bardak su içtikten sonra garaja indim. Mercedes Benz G63 AMG markalı aracıma yerleşerek depoya doğru yola çıktım. Bu ara Mehmet'i telefondan arayıp depoda hazır olmasını istedim.

Bir saatin ardından nihayet depoya ulaşıp kapıyı çaldım ve başı eğik adamlardan biri kapıyı açarak kenara çekildi. Hızlı adımlarla hazırlanma için kullandığım odama girdim ve hemen siyah tayt ve askılı bluz giyinerek bir az makyaj yaptım. Yüz hatlarımı daha kadınsı bir boyuta getirerek gözlerime de lensi yerleştirdim. Saçlarımı at kuyruğu yaptıktan sonra maskeyi de taktım. Ve işte hazırım.

Bir kaç silahı da üstüme yerleştirdikten sonra odadan çıktım. Hazırlıklı olmak her zaman iyidir.

Yine 30 kişiyle gidecektim ve hepsi benim gibi maskelerini takmış hazır bir vaziyette beni bekliyorlardı. Bu ara Mehmet de gelmişti ve o da diğerleri gibi siyah takım elbise giyinmiş ve maskesini takmıştı. İşaretimle önce ben ardından adamlar depodan çıkarak araçlara yerleştiler. İki saatlik yolumuz vardı ve ben farklı araçta Mehmet ve iki kişiyle gitmeyi tercih etmiştim bu defa.

Nihayet büyük ormanın ortasındaki depodan yola çıktığımızda saat neredeyse 11'e geliyordu.
Hızlı kullanılan araçta oraya varana kadar gideceğimiz yerlere en yakın kameralara ulaşarak kontrol etmeyi de unutmadım tabi. Etrafta polis ve ya her hangi bir tehlikeye karşı hazırlıklı olmalıyız her daim ki, civardaki tüm kameralara ulaşmak benim için çocuk oyuncağıydı.

Dikkatlice tüm olasılıkları aklımdan ve elimdeki tabletten de yardım alarak geçirdim. Görünürde hiç bir tehlike olmadı ki, zaten Güneş kurallar kitabını açarak gerekli olanları söylemişti. Bunu bozacaklarını sanmıyorum. Ne kadar onlar için bana yenilmek onur kırıcı olsa bile sorunsuz geçeceğini biliyorum gecenin. Tabi sürpriz bir şeyler olmazsa.

2 saatin sonunda büyük dağın başında araç durduğunda her kesin burada olduğunu gördüm. Galiba bir tek ben kalmıştım ki, tam zamanında ben de buluşma yerindeydim.

Evet, bu üç kafadar benim aksime daha yüksek yerlerde tutuyorlardı gerekli işlerinin depolarını. Aslında mantıklı çünkü her araç buraya kadar çıkamıyordu. Bu da bir nevi tehlikeni minimum aza indiriyordu. Araçtan inip yan yana durmuş Gümüş Yüzük Baykuş ve Tarantula'ya doğru yürüdüm. Ama beni şaşırtan bir olay oldu ki, bu üçlünün yanında başka biri de vardı. Evet evet, gözlerim yalnış görmüyor, Güneş de buradaydı. Güneşi görmemle kısa bir an yürümeyi bırakıp keskin bakışlarla ona bakmaya başladım. Burada ne işi vardı? Her ne kadar ceza olsa da onlarla benim aramda olan işe Güneş kesinlikle karışmamalıydı ve burada olmamalıydı. Kendimi hızlıca toparladıkdan sonra yürümeye devam ettim.

Yanlarına yaklaşınca yüzüme her zamanki sahte ve alaycı gülümseme yerleştirerek "Bonjour gars. "(Merhaba beyler.) dedim. Bana bakarak hiç birinin cevap vermemesine takılmadım bile ve bu ara Güneş'e baktığımda bakışlarını bana sabitlenmiş dikkatlice beni izlediğini gördüm.

YER ALTI AYDINLIĞI Where stories live. Discover now