(15) Beklenmeyen stajyer

16 0 0
                                    

Sıradaki genç bakımlı bir kız ayağa kalktı. Sarı saçları vardı ve gözleri çok parlıyordu. Makyajlı yüzü gerçekten güzeldi. Bana yaklaşarak dosyasını bıraktı ve yürürken bir az nazlı olduğu, hatta bir az değil epey nazlı olduğunu anladım.

"Ben Aylin Aslan. Kendimden sonra fotoğrafçılığı seviyorum. Yani benin için değerli benim mesleğim. O yüzden ne kendimi üzmek istiyorum ne de kendimin sevdiğini. Yani, ben sevdiğim şeyleri sevdiğim için yaparım. Ne hedefim var ne de başka bir şey. Sadece seviyorum ve yapıyorum." demesiyle güler yüzlü biri olsaydım kahkaha atardım. Neredeyse her cümlesinde sevgi diyordu. Neyse zamanla bu kızın da ne olduğunu anlardım.

Dosyasına baktığımda notlarının iyi olduğunu ve bir kaç tane ödev olarak yaptığı fotoğrafları gördüm. Gerçekten beğendim işlerini.

Seviyor diye güzel iş çıkarıyordu. Bir mesleği ne kadar seversen o kadar iyi iş çıkarılır zaten. Bu kızın mesleğini sevmesi güzel birşeydi.

Her insan mesleğini severse kusursuz iş çıkarır. Gelenler içerisinde işini sevgiyle yapan birini göster deselen Aylin'i gösteririm.

Kızın gözlerinden belli fotoğrafçılığa ne kadar önem verdiği.

Sırada son olarak şu tuhaf kız kalmıştı. Benim gibi siyah düz uzun saçları vardı. Başını kaldırmadığı için yüzünü henüz görmemiştim.

Siyah bir kazakla siyah paltolun giyinmişti anlaşılan.
Ayağa kalktı ve yine başı yerde getirip dosyayı önüme koyduktan sonra yerine geçti.

Neden başını yerden kaldırmıyor? Resmen saçlarını yüzüne örtmüştü.

"Neden başını yerden kaldırmıyor?", "Belki çok çirkin diye görünmesini istemiyor yüzünün.", "Belki yüzünde yara var," gibi fısıltıları ben duyuyordum ama o duyuyor mu bilmiyorum.

Başka bir çocuk "Acaba deli mi?" diye diğer yanında oturana fısıldamasıyla hızla başını kaldırdı.

Her kes, hatta işçilerim bile nutku tutulmuş gibi kıza bakıyorlardı. Yüzü çok ama çok güzeldi. Saçları gibi kuzguni siyah gözlüydü. Kirpikleri kaşlarına kadar uzanıyordu ve kalemle çekilmiş gibi düz kenardan kırığı olan siyah kaşları vardı. Yüzünün ortasında minicik burnu ve küçük ama dolgun, vişne çürüğü rengindeki dudakları ile beyaz teni o kadar mükemmeldi ki, gerçekten tarif edilemez güzellikteydi.

Yaradanın boş vakitlerinde çizdiği güzellikteydi bu kız ve ben şoklardan şok yaşıyordum.

Bu ne böyle? Gerçekten bunu yapmış olamaz değil mi?

Tek kaşını yavaşça yukarıya kaldırdı. Bunu söyleyen Mert'ti ve Mert'e meydan okuyan bakışlarla baktı.

"Sen Türkiye'de her hangi bir üniversiteyi iyi bitirmiş olabilirisin." dedi iyi'nin üzerine vurgu yaparak.

"Ama karşında ODTÜ'nü birincilikle biritmiş biri var ve emin ol ki, senin gibi insanların aklıllarını cebimden çıkaracak kadar zekiyim." dedi.

Anlaşılan deli sözüne karşı hasassdı kardeşim!

Evet kardeşim. Allah'ım sen bana sabır ver. Bu kızın burada ne işi var Allah aşkına? Biri bana açıklasın. Ben onları tehlikeden uzak tutmak için her şeyi yapmak isterken, o gelip benim yanımda mı çalışmak istiyordu?

Ben daha bir kaç gün önce eğitmenimden rica ederek onları tesise götürmesini istemiştim ve yarım saate götüreceğini bildirmişti. Peki tesiste olmak yerine burada ne işi vardı bu kızın?

Hâlâ Mert'le bir birine bakan kız gözünü Mert'ten çekti ve bana baktı. Kendinden emin duruşu, zekasıyla övünmesi ve böyle her kesi kendine hayran bırakan güzelliğiyle bu kız bana çok benziyordu. Her şeyimiz aynıydı, sadece göz renklerimiz farklıydı. Bu da şüphe uyandırıyordu.

YER ALTI AYDINLIĞI Where stories live. Discover now