Bölüm 2.

1.9K 216 317
                                    

Dazai, az önce Chuuya'nın öldürdüğü cansız bedeni sırtına aldı. Kurşunun biri alnının tam ortasında, diğeri ise boynundaydı. Yaralardan oluk oluk kan sızarken bu kanların ceketini batırmaması için adamı ters bir şekilde taşıyordu sırtında. Yani ayaklarını omzuna almıştı, kafası ise Dazai'nin diz kapaklarına geliyordu.

" İkidir ben taşıyorum ölüleri, bir dahaki sefere sen taşıyacaksın. "

Yanında küçük adımlarla yürüyen Chuuya etrafa bakınıyorken Dazai'nin söylenişine umursamaz bir ses tonu ile cevap verdi.

" Adam kilolu, benim gücüm yetmezdi taşımaya. Mızmız olma sırık. "

" Bunu 70 kiloluk birinin yakasından tutarak tek eliyle kaldıran Chuuya mı söylüyor? "

Chuuya derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini devirdi. Normal zaman olsa o tiz sesi ile bağırırdı Dazai'ye fakat bugün kendini fazlasıyla bitkin hissediyordu. Bu yüzden bağırmadan kızmaya karar vermişti.

" Bu adam en az 90 kilo, seni aptal. Söylenme de adamı gömebileceğimiz düzgün bir yer bulmaya çalış. Başımız dertte. "

Dazai cevap vermemeyi tercih ederek yürümeye devam etti. Bu ormana ilk gelişleriydi, daha önceki cesetleri gömerken yolları hiç buraya düşmemişti. Tamamen doğaçlama bir şekilde ilerlerken gözüne takılan asıl yoldan daha dar olan kıvrımlı yol takıldı. Sırtındaki ölü bedenle oraya doğru yönelirken Chuuya da onu takip ediyordu.

" Nereye gidiyoruz? "

" Bu dar yolu takip edelim. Şuan yürüdüğümüz yolu herkes yürüyor. "

Chuuya ses çıkarmayarak Dazai'yi takip etti. Her ne kadar ondan pek haz etmese de, keskin zekâsının haksız çıktığı bir durum olmamıştı.

Kıvrımlı küçük yol onları ilk önce geniş bir araziye çıkarmıştı. Fakat arazi tamamen boş sayılmazdı, çünkü ağaçların dibinde oldukça eski bir bina vardı. Büyük, eskimiş kapı ve camlara sahip, muhtemelen en az 10 tane odaya sahip bir ev(!)di burası.

Dazai ve Chuuya kısa bir süreliğine birbirlerine baktıkları esnada ilk konuşan Chuuya olmuştu.

" Böyle bir yerin çıkacağını beklemiyordum. "

" İçeri girelim. Terk edilmiş olduğu besbelli. "

" Adamı ne yapacağız? "

" Adamı buraya atmak için giriyoruz zaten, Chuuya. "

" Ne yani, onu gömmeyecek miyiz? "

Dazai bir kaç saniye sessiz kaldıktan sonra bedenini tamamen kısa boyluya dönderdi.

" Yanında gömmek için ekipman getirdin mi? "

Chuuya arabalarının geride kaldığını hatırlayarak anlık olarak masum bir yüz ifadesine bürünse de, bu çok kısa sürmüş ve yeniden sinirli mimikleriyle buluşmuştu.

" Her şeyi ben mi düşünmek zorundayım! "

" Ah, Nakahara. "

Dazai büyük eve doğru ilerlemeye devam etti.

" Bu aralar hafızan berbat. Aşık mı oldun? "

" Kes sesini piç. "

Yeniden didişmeye başlamadan önce neyse ki büyük eve varmışlardı. Chuuya önden giderek, usulca elini kapıya attı ve itti. Eski kapı toz duman içinde açılırken neyse ki ses çıkarmamıştı. 2 kişi ve bir ölü içeri adım attıklarında büyük bir salonla karşılaştılar. Eşyalar yerli yerince olsa da etraf tozlar ve örümcek ağlarıyla kaplıydı. Chuuya boğazına doluşan tozlardan dolayı öksürmeye başladığı an Dazai'ye döndü.

" At şunu bir kenara da gidelim. "

Dazai bir şey demeden dakikalardır sırtında taşıdığı leşi duvarın kenarına atacakken, üst kattan gelen sesle irkildiler. Chuuya o tarafa doğru çoktan adım atmaya başladıktan sonra belindeki silahı çıkardı. Merdivenin başına gelip, yukarıya doğru yavaşça baktığında konuşma sesi daha netti.

" .. ve böylece evin 1958 yılında inşa edilmiş olduğu neredeyse kesinleşmiş oldu. Evle ilgili bir çok tez var. Örneğin bazıları içeride hayaletlerin yaşadığını düşünse de, diğerleri ev halkının tamamının örümceklerden oluştuğu konusunda hemfikir. Benim düşüncemi sorarsanız, çok da fantastik düşünmeye gerek yok. Geldiğimden beri en az 10 tane örümcekle savaştım! .. "

Chuuya bu sıkıcı sesi dinlemekten vazgeçip üst kata doğru çıkmaya çalıştığında onu durduran yine Dazai'ydi. Sessizce fısıldamıştı turuncu saçlıya.

" Tek başına gitme. "

Chuuya bunu duymamazlıktan gelmiş, yavaşça merdivenlerden çıkmaya başlamıştı. Dazai sırtındaki cesedi indirmek için hamle yaptığında Chuuya'nın bastığı tahta basamaktan feci bir gıcırtı tüm evde yankılanmıştı.

" Siktir. "

Dazai cesedi indiremeden, Chuuya da yukarı çıkamadan çoktan az önce üst katta konuşan beden merdivenden inmeye başlamıştı. Üç kişi birbirinin gözlerine bakarken merdivenin ortasındaki çocuk silahı üzerine doğrultan Chuuya'ya baktı.

" Hey, ben bir şey yapmadım. "

Bir kaç saniye ellerini havada tutup, ardından Dazai'nin sırtındaki cesede dikti gözlerini.

" Ama siz bir şey yapmışsınız sanırım.. "

Chuuya silahın ucunu tek hamlede siyah saçlı çocuğun kafasına dayadıktan sonra tehditkar bakışlarını attı karşısındakine.

" Sen kimsin ve neden burdasın? "

Çocuk hiç korkmuş gibi durmuyordu garip bir şekilde. Az önce kaldırdığı ellerini yavaşça indirdikten sonra sakin ses tonuyla bir Dazai'ye bir de Chuuya'ya baktı.

" Ben bir araştırmacıyım. Bu eski evi incelemek ve bulduklarımı birileri ile paylaşmak için video kaydı alıyordum. "

Yavaşça elini kaldırıp kafasındaki şapkanın önünü gösterdi.

" Kameram da burda. Ve.. bu bir canlı yayın. "

Chuuya gözlerini kocaman açtıktan sonra hızlı bir hareketle kafasındaki şapkayı alarak olabildiğince en uzak yere fırlattı. O esnada Dazai sırtındaki cesedi sonunda yere atabilmişti. Bıkkınlıkla nefes verdikten sonra ellerini birbirine çırptı ve merdivendeki ikiliye yaklaştı. İlk önce silahın ucundaki umursamaz bedene, ardından Chuuya'ya bakarak sessiz bir şekilde konuştu.

" Polisler buraya gelene kadar onu öldürmemiz gerekiyor. Ardından kaçmalıyız. "

Chuuya sinirle silahın ucunu siyah saçlı çocuğa vurduktan sonra acımasız bakışlarını gözlerine yöneltti.

" Ölmeden önce söylemek istediğin bir şey var mı? "

" Yerinizde olsam beni öldürmezdim, "

Omuz silkti ve onlara bir bakış attıktan sonra mırıldandı.

" Ben Ranpo Edogawa, Japonya'nın şimdiye kadar 972 kişinin canını almış en büyük mafyasının başkanıyım. "

Mokro [ soukoku ]Where stories live. Discover now