Bölüm 5.

1.5K 186 377
                                    

Chuuya'nın hikâyesi.
5 Eylül 2009.

Annesi oğlunun odasında son hazırlıkları doğru düzgün bir şekilde yapmasını bekliyordu. Yatılı okula giderken yanına oyun kartları, yapay silah veya benzeri eşyaları götürmesine izin vermemeliydi. Orada uslu bir çocuk olmayı öğrenecek ve güzelce eğitim alacaktı. Böyle umut ediyordu kızıl saçlı kadın.

" Hayatım, onu izlemek yerine yardım etmeye ne dersin? Tek başına onca eşyayı bavuluna dizmesi zor olur. "

" Hayır, kendi kendine yetebilmeyi öğrenmeli. Sen karışma. "

Chuuya'nın babası, annesini uyarmak istediğinde her zamanki gibi ters bir tepki almıştı. Adam vazgeçmesi gerektiğini biliyordu. Bu yüzden, en azından kendisinin bir katkısı olması adına içeriye doğru adımladı ve küçük oğluna baktı.

" Yardıma ihtiyacın var mı, Chuuya? "

Chuuya yerden kalktı ve önce babasına, sonra da dolabına baktı. Ardından dolabın en üstüne.

" Orada oyun konsollarım var. Onu bana verir mi-- "

" Hayır! "

O esnada annesi araya karıştı ve hışımla odanın ortasındakilerin yanına geldi.

" Oyun devri bitti Chuuya. Artık sadece derslerini düşüneceksin. Yatılı okulda oyun oynayabileceğini mi sanıyorsun? "

Chuuya anlık olarak burnundan soluduktan sonra kollarını birbirine bağladı. Oraya gitmek istemiyordu. Odasını, mahalledeki arkadaşlarını, oyunlarını.. bunların hiçbirini bırakmak istemiyordu. Ama fazla baskın olan annesinden kurtulacağı için biraz da mutluydu. Karmaşık duygular içerisinde omuzlarını indirip kaldırdı.

" Orada bana kim süt verecek? "

Chuuya bebekliğinden beri her gün, istisnasız kaynamış süt içtikten sonra uyurdu. Buna öylesine alışmıştı ki, içmediği gün uyuyamaz, başı ağrırdı.

" Kendin kaynatıp içeceksin. Artık 11 yaşına geldin, bu tür şeyleri öğrenmelisin. Hadi çabucak hazırlan, vakit geldi. "

Yaklaşık yarım saat sonra, Chuuya boyu kadar olan bavul ile babasının arabasına bindi. Annesi okula kadar gelmeye gerek duymamış, evden vedalaşmıştı oğluyla. Kapıdan içeri girdikten sonra Chuuya'nın odasına doğru yöneldi.

Kadın yanına aldığı telefondan rehberine girdi ve ' Francis ' yazan yere tıkladı. Telefon çalmaya başladığında, kısa sürede cevaplanmıştı.

--- " Sana söz verdiğim gibi, Francis. Chuuya yolda ve yanına geliyor. Ağzını sıkı tutabilmen için oğlumu sana feda ettim, bunu sakın unutma. Ve.. o çok zayıf. Üzerine fazla gitme. "

--- " Ah, gözün arkada kalmasın. Chuuya emin ellerde. "

Adam yüksek sesli bir gülüşün ardından devam etti konuşmaya.

--- " Eğer Chuuya emirlerimi yerine getirmezse, benimle yattığını dakikasında söylerim kocana. Bu yüzden oğlunu sık sık ziyaret et ve emirlerimize uyması gerektiği konusunda onu uyar. Uysal çocuklara ihtiyacımız var. "

--- " Çeneni sıkı tut! Chuuya çok inatçı ve agresif bir çocuk. Onu hemen kendi istediğin yöne çevirmen zor olacaktır. Sabırlı olman lazım! Ve dediğim gibi, çok zarar verme, lütfen. "

--- " Hadi ama, zevki için çocuğunu satan biri mi söylüyor bunu? Anneliğin şuan mı tuttu? Gözlerim yaşarıyor, bak. Ah, göremezsin. Ne yazık. Her neyse, kapatıyorum. Bir kaç gün sonra Chuuya'yı ziyarete gelebilirsin. "

Adam bir cevap almadan telefonu kapattı. Kadın bir kaç dakika kendini sorguladıktan sonra, normal hayatına devam etti.

.
.
.

Chuuya babasından ayrılırken dakikalar boyunca ağlamıştı. Mavi gözleri cam gibi parlaktı ve küçük dudakları pembeleşmiş, şişmişti.

İlk defa ailesinden ayrılıp böylesine kocaman bir yere gelmişti. Genç bir kadın tarafından odasına yerleştirildikten sonra içli içli ağlamaya, bir yandan da eşyalarını ona verilen küçücük dolaba sığdırmaya çalışmaya başlamıştı. Odası iki kişilikti. Yan yana olan iki tane yatak vardı. Biri demirden, öbürü ise ahşaptandı. Ahşaptan olan çok kaliteli duruyordu ve o yatağa ait dolap da oldukça büyüktü, diğerine göre. Ayrıca o tarafta olan masa sandalye de parlıyorken, Chuuya'ya ait olanlar çok kötüydü. Üstelik masası gıcırdıyordu.

Chuuya bu haksızlığa şimdiden sinirlense de ilk günden başkaldırmaya korktu. Buradaki insanları tanımıyordu ve ne tepki vereceklerini bilmiyordu. Eğer onlar da annesi gibi çok sert vuruyorsa, bu gerçekten korkutucuydu.

Eşyalarını zar zor dolabına sığdırdıktan sonra ayağa kalktı ve bavulunu pencere ile dolapların arasındaki boşluğa koydu. O esnada oda kapısı açılınca, Chuuya hızlıca o tarafa döndü. Elleriyle üzerindeki gömleğin uçlarını sımsıkı tutarak gelen çocuğa bakıyordu.

Tek gözü bandajlı olan çocuk onu hiç görmemiş gibi az önce bahsettiği dolaba doğru gitti, kilidi açıp içinde bir şey aramaya başladığında oda arkadaşının o çocuk olduğunu anlamıştı.

" Ödevimi bitirmeliyim, ödevimi bitirmeliyim. "

Çocuk telaşlı bir şekilde kendi kendine söylenirken Chuuya şaşırdı. Bugün Salı'ydı ve okullar henüz dün açılmıştı. İlk günden ödev mi vermişlerdi? Bu çok korkunçtu. Chuuya'nın şimdiden gözü korkmuştu. Bu yüzden istemsizce ağlamaktan şişmiş dudaklarını zar zor oynattı. Sesi titrekti.

" Verdikleri ödev zor mu? "

Dolapta bir şeyler aramaya devam eden çocuk anlık olarak irkildikten sonra Chuuya'ya döndü.

" Sen kimsin? "

Chuuya ani gelen soruyla gömleğinin ucunu daha sıkı tutmaya başladı. Yanakları kızarmıştı.

" Ben bu okula yeni geldim. Bu odada kalacakmışım. "

Bunun üzerine dolabın önündeki çocuk durdu ve yavaşça Chuuya'ya yaklaştı. Yüzündeki ifade üzgün gibiydi. Chuuya iyice meraklanırken karışsındaki çocuk omuz kaldırıp indirdi.

" Hoş geldin. Keşke gelmeseydin. "

" Ne?! "

Chuuya kaşlarını çattı. Ne hadsizlikti bu böyle, yeni gelen insanlara kibar davranılmalıydı.

" Yarın anlarsın neden böyle dediğimi. Kızma boşuna. Adın ne? "

Çocuk elini uzattıktan sonra sormuştu.

" Chuuya. Senin? "

" Dazai. "

Birlikte kısa bir el sıkıştıktan sonra Dazai dolabına dönmeden önce Chuuya'nın ilk sorduğu soruyu cevapladı.

" Burada günde 2 tane ödev verilir. Biri kağıtla yapılan normal ödevler, diğeri ise en zor olanı; bedeninle yaptığın. "

Mokro [ soukoku ]Where stories live. Discover now