Öldük.

2K 174 14
                                    

Tae'nin kolundan tuttuğum gibi odama sokmuş kapıyı üzerimize kitlemiştim. Hızlıca arkamı dönüp şaşkınlıkla ona bakarken o ise sadece bana gıcık bir gülüş sunuyordu.

"İnanmıyorum Nasıl seni bu kadar çabuk kabullendiler?" Dediğimde kendini her zamanki gibi yatağa atıp kollarını kafasının arkasına koydu. Gözlerini tavana dikmiş bir şekilde uzanıyordu.

"Büyü yaptım." Dedi. Gülümsemesi solmuş tekrar eski ciddi ses tonu ortaya çıkmıştı. Kesinlikle kişilik bozukluğu vardı. O yüzden ağzından çıkan her lafa inanamıyor sürekli sorularla dürtüyordum onu.

"Ne demek büyü yaptım. Lan o zaman niye plan yaptırdın. Başta yapsaydın ya büyüyü." Sinirden üzerine atlamamak için zor duruyordum.

"Eğlenceliydi." Dedi ufak bir sırıtmayla. Yavaşça gözlerini kapatıp derin bir nefes verdiğinde bir şeye canının sıkkın olduğunu anlamıştım. Normalden bir tık farklı davranıyordu. Yorgun gibi bir hali vardı. Öyle olmasa şu an bu düşüncelerimi duyup bana cevap verirdi.

Yatağa elini iki kez vurup gel işareti yaptığında yatağa doğru adımladım. Kaç saattir içerde muhabbet gırgır şamata dönüyordu. Şimdi ise sabah saat 4 civarıydı. Uyumak isteyen gözlerim isyan ederken onlara engel oluyordum. Yanına oturup hafiften sıyrılan tişörtünden açık kalan yarısı belli olan simgeye tekrar baktım. Elimle tişörtünü biraz daha sıyırıp görebildiğim kısma baktığımda hala o çiçek içerde aynı parlaklıkla durduğunu fark ettim.

Tae tişörtünü sıyırıp simgesine baktığımı fark etmiş sesini çıkarmamış sadece beni izliyordu. Gözlerimiz kesiştiğinde bana merakla bakarken aklımdan geçen o soruyu sordum. İşaret parmağımla çiçeğin üzerine elimi koyduğumda istemsiz ağzından bir inleme çıkmıştı.

"Oraya çok dokunmasan iyi olur." Dediğinde parmağımı çekiyordum ki eliyle elimi tuttu kafasını yukarı aşağıya sallayıp simgenin üzerine koyduğunda dokunmamı istediğini anladım.

"Neden burda parlayan bir çiçek var?"

Gözleri şaşkınlıkla açılıp onun için ideal olan dudakları aralanmış bir şekilde bakıyordu. Yattığı yerden hızlıca kalkıp dizleri üstünde önümde durdu. Ellerini yüzüme koyup bana hala aynı ifadeyle bakınca ne olduğunu anlamaya çalışan zihnim dalga geçmeme engel oluyordu.

"Sen o çiçeği görebiliyor musun?" Tekrar simgesindeki çiçeği gösterip " burada görüyorum." Demiştim. Gözleriyle yüzümü tararken heyecanla bakıyordu. Dudağını diliyle ıslattıktan sonra dişlerinin arasına aldı. Serbest bıraktığında kızaran dudaklarına baktığımda içimdeki şeytana engel olmaya çalışıyordum.

"Jimin inanmıyorum,sen onu görüyorsun." Dedi ve sarıldı.

Taehyung bana sarıldı...

Kollarıyla sımsıkı boynuma sarılmışken tepki veremiyordum. Ellerimi belinde birleştirdiğimde bana daha sıkı sarılarak kucağıma oturmuştu. Anlamıyordum,benim o çiçeği görmem nasıl bu çocuğu bir anda kucağımda küçük bir çocuğa çevirebiliyordu.

"Sen onu gören tek kişisin." Elinin birini saçıma çıkartıp kendisine beni daha çok bastırarak sımsıkı sarıldı. Uzun zamandır buna ihtiyaç duyan bedenim ve ruhum bu sarılmaya açtı.

Uzun zamandır kimse böyle sarılmamıştı. Aynı şekil karşılık verip saçlarını okşadığımda omzumda hissettiğim ıslaklıkla içim titremişti.

O ciddi,çoğunlukla her şeyi dalgaya vuran genç şimdi kucağımda küçük çocuklar gibi ağlıyordu. Onun bana sarılması beni bir o kadar iyi hissettirirken neden ağladığını merak ediyordum. Bunu şimdi sormanın zamanı olmadığını düşünüp sadece teselli etmeye başlamıştım.

Saçlarını okşamaya devam ederken bir yandan da diğer belindeki elimi sıkılaştırarak bende ona sıkıca sarılmıştım. Kendimi yatağa doğru uzandırdığımda benimle birlikte uzanmış kafasını göğsüme koyarak sessiz bir şekilde ağlamaya devam etmişti. Uykusunda ise sürekli bir isim söylemiş elimi sımsıkı tutmuştu. Uykuya dalmadan önce duyduğum tek cümle ise "beni bırakma anne."olmuştu.

—————

Ufak bir kesit olsun bu

TelepatiaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin