0.8

986 128 24
                                    

"Hiç mutlu değilim!"

"Biz de düğün havasında değiliz Lisa, sızlanmayı bırak artık."

"Ama çok sıcak..."

"Çünkü polar ceket giyiyorsun?"

"Ya çıkarınca üşürsem?"

"Tahtalarını yak."

Jungkook'un iğnelemesine güldüğümüzde Lisa hepimize tek tek öfkeyle baktı. Zaten yanına orta boyutlu bir valiz daha almak yerine bir sürü küçük çanta alıp hepimize paylaştırmıştı, bir de yakınmasını çekemezdim. Herbirimize ikişer tane çanta verip kendi koca valizini dört tekerlek üstünde sürükleyerek keyif çatıyordu resmen.

Sonunda Lojmanın önüne geldiğimizde stajyer kimliklerimizi çıkarıp güvenliğe gösterdik. Bizim için kapıyı açtıktan sonra birilerini arayıp "Üniversiteli stajyerler geldi." dedi. Karşı tarafın bir şey demesine kalmadan telefonu kapattığında bize döndü. "Kafeteryada bekleyin çocuklar, birazdan lojman görevlisi gelecek."

Teşekkür edip etrafında ağaçlar olan açıklık olan alana ilerlerken oranın kafeterya olması için dua ettim.

"Umarım yanlış yere gitmiyoruzdur." dedi Jaehyun.

"Doğru yere gidiyoruz, merak etmeyin."

Jungkook'un telkin edici sözüyle bir nebze de olsa yüreğim rahatlamıştı. İlk defa bir lojman gördüğümüz için haliyle şaşkındık hepimiz. Ancak Jungkook'un babasının Voyage'da kısım şefi olduğunu düşününce burayı biliyor olması gayet normaldi.

Bir masanın etrafına valizleri koyup yerleştiğimizde etrafta kimsenin olmaması dikkatimi çekti. Sabah saat 6'yı geçiyordu. Birilerinin işe gitmek için hazırlanıyor olması gerekmiyor muydu?

"Neden bu kadar sessiz?" diye bir soru attım ortaya. Henüz personel alımı olmadıysa açılışa hazırlık süresinde canımıza okunacak demekti.

"Erken saatte olduğumuz için diye düşünüyorum ama bilemeyiz tabii."

"Sormadım say." dedim göz devirirken. Uykudan yeni kalktığı için mahmur ve agresifti. Üstelik 4 saatlik bir uyku kimsenin yorgunluğunu almazdı. Jungkook'u anlamıyor değildim.

Jungkook'u anlamadığım nokta karekteriydi. Pek sayılmasa da biraz laf cambazı bir tipe benziyordu ve belki konuşmalarımızdan ziyade gerçek hayatta bir miktar soğuk biriydi. Şu son bir haftada sıklıkla yan yanaydık ama kendisine soru yöneltilmedikçe nadiren konuşuyordu. Bunun sebebinin benim yanımda heyecanlanması olduğunu düşünsem de pek heyecanlanır gibi durmuyordu. Garipti. Ama sempatik bir gariplikti bu.

Dakikalar sonra lojman görevlisi geldiğinde günaydın dileyip ayaklandık dördümüz dört yandan. Sabahçı personel bir bir aşağı inip servisi beklemek üzere giriş kapısına yönelirken biz de kapıya yakın olan binaya ilerliyorduk.

"Burası A bloğu," dedi görevli binadan içeri girerken. "Kadın personellerimiz için ayrılan kısım burası. En alt katta liseli ve üniversiteli stajyerlerimiz kalıyor. Bir üst katta kadrolu elemanlarımız ve en üstte de bağımsız eğlence şirketi çalışanları. Kısaca entertainment."

Giriş kattaki koridorun en sonuna ilerlerken aniden durduk ve "Burası," dedi. "Siz kızlar burada kalacaksınız."

Kartı okutup kapıyı açtığında Jaehyun ve Lisa merakla içeri daldı. Şaşkın şaşkın etrafa bakınırken "Vay canına," dedi Jaehyun. "Sahiden büyükmüş."

Jungkook'un daha önce burada kaldığını varsayarsak odaların genişliğini, konforunu biliyor olmalıydı. Tepkisini ölçmek için yüzüne baktığımda mimik dahi kıpırdatmadığına şahit oldum. Tezim doğruydu galiba.

Göz göze geldiğimizde yakalanmanın verdiği utançla bakışlarımı odaya çevirdim. Lisa'nın yanına yaklaşıp eşyalarını koyduğu yere elimdeki çantaları bıraktım ve içeridekilere göz gezdirdim. Duvara monteli bir televizyon, iki komodin ve iki yataktan başka bir şey yoktu burada.

"Odalar 4 kişilik, iki gözden oluşuyor ve her katta 15 oda var. Banyonuz şahsi ve dolapların anahtarları üzerlerinde. Ayrıca girişte..." Giriş kapısını kapatıp arkasını gösterdi. "Valizleri koymak için bir küçük göz daha var. Temizlik malzemeleri gibi küçük kıvır zıvırları da buraya koyabilirsiniz. Şimdi beyler eşyaları bıraktıysa beni dışarıda bekleyebilir."

Jaehyun ve Jungkook görüşürüz dileyip dışarı çıkarken Jungkook'la yeniden göz göze geldik fakat bu defa utanıp başımı çevirmek yerine ona gülümseyip parmaklarımı salladım görüşürüz manasında. Onunla flörtleşmek sandığımdan daha keyif veriyordu.

Jungkook da bana göz kırpıp kapıyı kapattığında görevli hanımefendiye döndük. "Kafeteryada temizlik malzemeleri satılıyor mu?" dedim merakla.

Başını salladı. "Hayır ama sizin için temin edebilirim. Aynı şekilde gelip örtü ve nevresim de almanız gerek. Bir de ufak bir masa ve birkaç iskemle var ilginizi çekerse."

"Kesinlikle çok iyi olur!" dedi Lisa bir anda yükselerek. "Geceleri balkonda azıcık sefa yaparız, ha Rosé?"

Omuz silktim. "Bana uyar."

"Bu arada adım Yiren, Shin Yiren. A bloğunun görevlisi benim. İhtiyacınız olduğunda koridorun başındaki odada olacağım."

"Memnun olduk." dedik Lisa ile eş zamanlı. Ve ben devam ettim: "Ben Roseanne Park."

"Ben de Lalisa Manoban."

"Memnun oldum kızlar," dedi Bayan Shin gülümseyerek. Sonra aklına bir şey gelmiş gibi kaşlarını kaldırdı. "Ah, son bir şey. Bugün öğleden sonra üniversiteli bir grup daha gelecek. Sizinle aynı yaşlarda. Odanıza iki kişi daha yerleşecek yani. Onlarla iyi geçinmenizi tavsiye ederim, çünkü oda değişikliği yapamıyoruz."

"Tabi efendim." dedik yine ikimiz aynı anda. Lisa ile senkronize olmak eğlenceliydi.

Bayan Shin gülümsedi yeniden. "O halde benimle gelin bakalım."

Hepimiz beraber odadan çıktığımızda koridorun başına ilerlerken Lisa'nın koluna girdim. "Sağ taraftaki yatak benim olsun mu?" diye sordum şirin bir edayla.

Kolumu sıktı hafifçe. "Fark yaratmaz, bana yatacak bir yer ver, yeter."

"Yes!" dedim yumruğumu sıkarak. Sağ taraftaki yatak B bloğunu direkt görüyordu ve yakışıklı, kaslı birileri olursa ışıkları kapatıp geceleri onları kesebilirdim bu sayede.

Bina girişine geldiğimizde dışarıda Jaehyun ile şakalaşan Jungkook'un dikkatini çekmek için başımı hafif dışarı eğdim. Birbirlerine her ne anlatıyorlarsa oldukça eğlenir gibiydiler. Bu yüzden ambiyanslarını bozmaktan vazgeçip Bayan Shin ve Lisa'nın olduğu odaya girdim. Burası küf, yoğurtlu lays ve deodorant gibi kokuyordu. Burnumu parmaklarımla sıkıştırma ihtiyacı duydum ama Bayan Shin'e ayıp etmek istemiyordum. Kadıncağız tanrının her günü çekiyordu bu kokuyu.

Nevresim, örtü ve diğer zamazingoları yüklenip odamıza dönerken "Hey Rosé," dedi Lisa ve adımlarımı yavaşlattım. "Jungkook'un babası referans karşılığında ücret istedi mi?"

Evet, işte sana aklını kurcalayacak bir şeyler, Roseanne...

"Sanmam," dedim omuz silkerken. "İstese Jungkook bize muhakkak bahsederdi, değil mi?"

Değil mi?

"Umarım sanmadığın gibidir," dedi kapıyı açarken. "Yoksa fena mahçup oluruz."

Sırf iyilik olsun kimse kimsenin 50 dolarlık referans ücretini karşılamazdı, tabii enayi değilse. Eğer öyleyse Jungkook'la bu konu hakkında da konuşmam gerekecekti.

A midsummer night's dream.حيث تعيش القصص. اكتشف الآن