2.6

495 77 8
                                    

Jungkook lojmana ulaştığımızı belli etmek için yanağımı okşadığında irkilerek kalktım omzundan.

Bugün Fransız mutfağı açıktı ve her zamankine oranla rezervasyonda inanılmaz bir izdiham yaşanmıştı. İnsanlar servis başladıktan sonra bile rezervasyon yaptırmak için hem resepsiyon hem alakartı aramış, boş masa bulamadığımızdan gelen misafirleri gece 12 buçuğa kadar ağırlamak zorunda kalmıştık. Ama en azından ücretli şarapların hepsi satılmış ve büyük miktarda tip alabilmiştim.

Uyku mahmuruyla mahrumu arası bir sersemlikle arabadan inip içeri geçtiğimizde aklımda yalnızca bir an önce uyumak vardı. Saat sabahın üçüydü ve nereden baksan yarım saat önce işlerimiz anca bitebilmişti. Bu dar vakitte servisçileri aramak uygunsuz kaçacağından güvenlik müdürü bizi bizzat arabasıyla bırakmıştı. Alakart personellerine ek olarak bir de Jungkook vardı yanımızda, çünkü hem beni yalnız bırakmak istememişti, hem onun işleri uzun sürmüştü, hem de alakart barını topladıktan sonra bize yardım etmişti. Ona gerçekten minnettardım. Bir arkadaş olarakta Jungkook daima bana yardım etmek için yanı başımdaydı.

Bloğuma yöneldiğimi fark ettiğinde "Diğerlerine selam verip öyle geçelim uyumaya istersen?" diye sordu. Her ne kadar bir an önce yatıp uyumak istesem de başımı salladım fakat hemen sonrasında A bloğunun girişinden birkaç kıkırtıyla benzeri tuhaf sesler duyduğumda orayı yokladım ne olup bittiğine bakmak için. Ancak karanlıkta hiçbir şey görünmüyordu. Blokların girişi sokağa bakan duvar tarafında olduğundan orayı yalnızca koridor ışıkları aydınlatıyordu.

"Bunu sen de duydun mu?" dedim sesin geldiği noktayı işaret ederken.

Kaşlarını çatıp bir süre sesleri algılamaya çalıştıktan sonra "Hayır?" diyordu ki aynı kıkırtı yeniden yükseldi. "Evet."

Refleksif şekilde elimi tutup beni arkasına alırken temkinli adımlarla oraya yürüdü. Bu sırada Jungkook'u takip ederken ben de seslerin kime ait olduğunu anlamaya çalışıyordum, nedense tanıdıktı bu feminen gülüş.

Jungkook telefonundan flaş ışığını açıp o noktaya yöneltti ve "Kim var orada?" diye sordu.

Yüzlerine vuran ışıkla beraber Aisha ve Yeji telaşa kapılıp yerlerinde kıpırdadıklarında asık surat ifademle omuzlarımı düşürdüm. "Kızlar siz ciddi misiniz?"

"Lütfen sessiz ol, unni, güvenlik duyacak."

Güvenlik kulübesinde hareketlenme oldu mu diye arkamı yoklayıp tekrar önüme döndüm. Jungkook'u elimle kışkışladıktan sonra yanlarına adımlarken "Burası fingirdeşmek için uygun yer mi sizce?" diye sordum asabiyetle. Söylediğimi anlamazdan gelen Yeji anlamsız bir ses çıkardı. "Cinsel kimliklerinizi inanın kimse sorgulamıyor, eğer birilerinden bir şey saklıyorsanız diye söylüyorum. Ama bu saatte burada elleşmek, oynaşmak olur mu hiç?"

"Hayır hayır, unni..." dediyse de Aisha, onları dinleyecek zamanım yoktu. Uykusuzluktan öleyazmak üzereydim.

"Hayırı mayırı yok bu işin. Şimdi doğruca odalarınıza dönüyorsunuz. Hadi bakalım." Ellerimi çırptım onları harekete geçirmek için fakat nafile gibiydi. İkisi de yerinden kıpırdamadan yeniden konuşmaya yeltendi Yeji. "Saat çok geç oldu Yeji, yarın ne söyleyeceksen..."

"Yeonjun neden telde asılı?"

"Ha?"

Birkaç metre uzağımızdaki Jungkook şaşkınlık içinde yanımıza geldiğinde kaşlarımı çatarak işaret parmağıyla gösterdiği yere döndü bakışlarım.

"Merhaba nuna." dedi Yeonjun çarpık bir gülümsemeyle ve el salladı.

"Merhaba Yeonjun." Ona el sallayıp kızlara döndüm. "Neden daha önce söylemediniz?"

A midsummer night's dream.Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora