3.0

552 79 16
                                    

Mineral kokusunun sardığı kumsalda cam fanus içine koyulmuş ledin olduğu örtüye ilerlerken Jungkook elimi bıraktı ve ayakkabılarını çıkardı. Onun gibi ben de ayakkabılarımı çıkardığımda dengemi kaybetmeyeyim diye koluma tutunmuştu. Dalga sesleri yükselirken bizden başka kimselerin olmadığı bu deniz kenarı şu an yalnızca bana aitmiş gibi hissettiriyordu.

"Bunda bahsetmemiştin." dedim şarap rengi örtünün yanına vardığımızda. Buz kovasının içine yerleştirilmiş şarap şişeleri ve hasır bir piknik sepeti vardı burada. Muhtemelen biz gelmeden kısa süre önce konulmuşlardı.

"Beğenip beğenmediğini merak ediyorum."

"Beğenmek ne kelime."

Ceketimin fermuarını çektim göğsüme kadar. Deniz üzerinden esen soğuk meltem tenimi üşütmüştü ama Jungkook bunu da daha önceden düşünmüşe benziyordu. Çünkü ince bir polar battaniye düzgünce katlanmış, ufak yastıkların hemen önüne konmuştu.

"Bu cidden..." diye söylendim önümdekilere şöylece göz atarken. "Sen bir harikasın Jeon Jungkook."

Şirin bir tavırla başını önüme uzattı yere kurulduğunda. "O zaman öp beni." Çocuk gibi gözlerini kapatıp büzdüğü dudakları üzerine ufak bir buse kondurup geri çekildim. "Ciddi misin?" dedi şaşkınca. "Bu kadar mı?"

"Çok konuşma da şarap doldur."

Homurdanarak buz kovasındaki rose şaraplardan birini açıp ayaksız bardağa doldurdu ve önüme uzattı. Kendininkini de doldurduktan sonra buz kovasını kuma çıkardı.

"Hangi filmleri izliyoruz?" diye sordum polar battaniyeyi açarken.

"Basketbol Günlükleri ve Halk Düşmanları. Birinde Leonardo DiCaprio oynuyor diğerinde Johnny Depp." Açtığım battaniyenin altına girdi o da. Telefonunu çıkarırken üzerime eğilmiş dudaklarımı öpmeye çalışıyordu. Elimi yüzüne koyarak ittim.

"Daha önce izledin mi bunları?"

"Evet." dedi yeniden yerleştiğinde. "Biri aksiyon dram, diğeri sadece dram."

"Eminim sadece başrolleri için izlemişsindir."

"Halk Düşmanları'nı, evet. Sen git oynadığın bütün filmlerde türlü şaklananlık yap, sonra gel Hollywood'un en prestijli aktörlerinden ol. Acayip yani." Filmi açarken bir yandan ekrana bakarak konuşması çok tatlıydı.

"Hayranı mısın?" diye sordum yüzüne göz ucuyla bakıp ekrana dönerken.

"En az herkes kadar."

İşaret parmağımı ona doğrulttum. "İşte bu çok doğru."

Videoyu açmadan önce telefonun parlaklığını sonuna kadar getirdiğinde hafif öne kayıp yastıkların üzerine uzandım. Benimle beraber sırtını deviren Jungkook izlediğimiz süre zarfında biraz yorulacaktı ama ne yapalım. En azından yorulan ben değildim.

Beklediğimizden farklı bir video açıldığında kaşlarımı çattım. Tiyatro sahnesine benzer, dekorasyonlar yerleştirilmiş bir sahne vardı ve alkış sesleri dindiğinde spot ışığı açıldı.

"Ah affedersin," dedi Jungkook. "Yanlış video."

"Hangi oyun bu?" diye sordum.

"Bir Yaz Gecesi Rüyası."

"İzlesek mi?"

"Bana uyar." Kolunu başımın altına koyup telefonu dizine yasladı. "Böyle iyi mi?"

"İyi iyi." dedim göğsüne sarılırken. İtiraf etmek gerekirse Jungkook şu an oyundan daha çok ilgimi çekiyordu ama bunu kaçıramazdım yani. Kitabını okumuştum okumasına da, oyununu ilk defa seyrediyordum.

A midsummer night's dream.Where stories live. Discover now