2.2

527 82 8
                                    

Saçlarımdaki havluyu omzuma alarak karşımdaki gruba adımlarken orada kimlerin olduğuna göz attım uzaktan. Jungkook ve Taehyung telefonundan oyun oynarken Seokjin ve Jisoo kardeşler aileleriyle görüşüyor, Yoongi ise bir başına yemek yiyordu.

"Afiyet olsun." dedim sessizce Jungkook ile arasındaki sandalyeye kurulurken. Ağzının etrafını silip gülümseyerek karşılık verdi.

"Ne yapıyorsunuz bakalım?" diye sordum Jungkook'a dönerken. Ne yaptıkları belliydi de ilgiyi üzerime almaya çalışıyordum. Herkes ayrı baş çektiğinden sap gibi kalmıştım burada.

Ancak sonra aniden ikisi de telefonlarını hışımla masaya attı ve Taehyung öfkeyle Jungkook'a döndü. "Sana beni boşver ilerle diyorum sen tutup önüme geçiyorsun. Saf mısın Jungkook?" dedi agresif bir tavırla.

"Ne yapayım?" diye soludu Jungkook. "Seni vururlarsa zaten kaybedecektik."

"E böyle de sıralamadan düştük?"

"Yükseliriz tekrar." dedi Jungkook kayıtsız bir ses tonuyla.

Taehyung onu her an dövmeye hazır gibi gözünü karartarak baktıktan sonra masadan kalkıp kafeteryanın içine geçti. Bu sırada ellerini ensesinde kilitleyip keyifsiz homurtular çıkaran Jungkook onun arkasından bakıyordu.

Ne olmuştu yani şimdi?

"Ne oluyor?" dedim ona hafif yaklaşırken. Yüzünü bana çevirmeden cevapladı. "Kaybettik diye öfkelendi, önemli değil."

"Peki..." Ellerimi masanın üzerine koyup sandalyemi geriye çekerken esneme pozisyonu aldım. "Şu profilini düzenleyecektik seninle, ha?"

Jungkook ani telaşla masadakilerin bize bakıp bakmadığını kontrol ettiğinde kaşlarımı çattım. Bu hareketi sanki müstehcen bir şey söylemişim gibi yersiz ve rencide ediciydi.

"Jimin hyung nerede?"

"Ne?" Bu çocuk benimle neden ilgilenmiyordu?

"Lojmanda değil, değil mi?"

"Bilmiyorum," dedim eski pozisyonuma dönerken. Sert sandalye oturağı canımı da acıtmıştı. "Önemli bir konu mu var?"

"Onun sıralaması bizimkinden de düşüktü. Bizim yüzümüzden turnuvadan diskalifiye oldu."

Şimdi anlaşılıyordu işte. Son zamanlarda çevremdeki tüm eril grupların kafayı taktığı şu savaş oyunundan bahsediyordu.

"Olan oldu Jungkook, yeniden başlar. Sonunda ölüm yok ya?"

Boynunu kütletti. "Öyle olmasına öyle ama..."

"Ama..." dedim kaşlarımı kaldırıp söyleyeceği şeyi beklerken.

Başını iki yana sallayıp ayağa kalktı ve elini uzattı önüme. "Boşver. C bloğunun arkasına gidelim hadi."

"Tamam da," uzattığı elini tutup ayağa kalktım. Blokların arası ve arkasında ışıklandırma olmadığından genelde insanlar orayı ayak üstü sevişmek için kullanıyordu. "Şimdi durduk yere ne demeye oraya gidiyoruz?"

Omuz silkti keyifle sırıtırken. "Seninle yalnız kalmak istedim."

"Hayır Jungkook," dedim koluna asılıp boş masaya otururken. Öpüşmeye sevişmeye bahane arıyordu resmen. "Şurada ışıkta oturalım işte."

Israr bile etmeme gerek kalmadan masaya kurulduğumuzda sigarasını çıkardı. "Ümidimi kaybetmeyeceğim."

Nedense konuşurken fazla melankolikti. Bazen ciddiyetimi sorgulatıyordu bana.

A midsummer night's dream.Where stories live. Discover now