3.4 | Final

732 78 45
                                    

"Yanınızda bir sürelik kıyafet getirseniz yeter. Lazım olan bir şey varsa da buradan alırız."

"Öyle yaparız olmazsa. Tatil olsun yeter."

"Bileti aldınız, değil mi?"

"Jisoo alıyor şu an." Elinde telefonla cama yaslanan Jisoo bize el salladı. "En az bir haftaya oradayız bebekler. Öpüyoruz sizi." Ve telefon kapandı.

Otobüs hareket etmeye başladığında Taehyung ve Hoseok birbirlerine sarılıp prenses Diana gibi el salladı. Jimin otobüsle beraber el sallayarak ilerlerken kızlar onun haline bakarak gülüşmüşlerdi. Lisa bu sırada Min Yoongi'i ellemeyi bırakıp kızalara öpücük atıyordu ve bu arada sahne sanatçısıymış gibi bir havaya girmişti deli. Kollarını bağlayıp dolu gözlerle Jisoo'yu izleyen Namjoon'un iç dünyasında neler yaşadığıysa muammaydı. Sanırım artık trileçe yiyemeyeceğini irdelemişti.

Onların otobüsü uzaklaştıktan sonra aynı perona bizim otobüsümüz istopladı. Biletleri aynı firmadan aldığımız için aynı peronu kullanacaktı galiba otobüsler. Onların yolculuğu nereden baksan 8 saatten fazla sürecekti ve yarın sabah 8 civarı şehirlerinde olacaklardı. Okullarındaki işlerini halledip Seoul'e yanımıza tatile geleceklerdi. Jisoo ve Jennie'nin aksine bizse sabah 4 buçuk civarı şehir otogarında olacaktık. Otobüsümüz ekspres olduğundan normalden bir saat fazladan zamanımız vardı ve sabahın köründe otogarda beş genç ne yapacağımızı bilmiyordum. Yani babam olmasa.

Bu sabah insan kaynaklarından çıktığımız gibi direkt ailemi aramıştım. Onlara çıkış aldığımızı ve Seoul'e döndüğümüzü söylediğimde ilk başta şaşırsalar da sonradan sevinmişlerdi. Zahir kızlarının güneşte kızarmış ingilize dönmesini onlar da istemiyordu. Bir ara babam geleyim oteli kundaklayalım falan dese de annem onu sakinleştirmişti. Buraya gelirken yaptığı espriyi Lisa'ya yaşatılanlardan sonra eyleme dökme kararı alması benim açımdan oldukça beklendik bir şeydi. Ailemizin garip bir huyu vardı, adaletsizliğe katlanamıyorduk.

Babam bizi alabileceğini söylediğinde arkadaşlarım da memnun oldu haliyle. Herkesi teker teker evine bırakmaktansa bir sabah bizde kalabilirler, diye düşünmüşlerdi annemle. Bu Jungkook'u onlarla tanıştırmak için de güzel bir fırsattı. Annem sürekli babam gibi beni her gün bir tık daha fazla sevebilecek bir adamla birlikte olmamı istediğiyle ilgili şeyler söyleyip dururdu bu yaşıma kadar. Şimdi öyle birini bulduğumu ve belki de beni babam kadar sevdiğini bilmelerini istiyordum. Ayrıca Jungkook'ta da birkaç tahta eksikti. Annemlerle bayağı iyi anlaşacağı kesindi.

Muavine valizlerimizi verdiğimizde Lisa ve Min Yoongi diğerleriyle vedalaşıp yol atıştırmalığı almak için garın marketine gitmiş, biz de biraz daha kaynattıktan sonra yanımıza geleceklerine dair söz alıp veda etmiştik. Jisoo'nun ağabeyi Seokjin'den de otelden ayrılmadan evvel bu sözü zorla almıştık Lisa'yla çünkü tanrı aşkına! Bir daha böyle bir yüzü görme fırsatını hayatım boyunca ne zaman bulacaktım ben?

Jungkook ile baş başa kaldığımızda boş bulduğumuz bir banka kendimizi attık ve bedenimi saran ince hırkaya biraz daha sarmalanıp kolunun altına girdim. Sigarasını yakan Jungkook dumanı yukarı üfleyip beni iyice kendine çekti ve açıkta kalan omzuma öpücüklerini sıralamıştı.

"Yapma..." dedim kıpırdandım geriye çekilirken.

"Sadece öptüm?"

"Ama huylandım."

"Peki peki." diye söylendi Jungkook. Kolunu tekrar sıkılaştırıp beni bedenine yasladı ve uslu durmayıp bu defa sol şakağıma öpücükler bıraktı. Temas bağımlılığı insana neler yaptırıyordu böyle!

Heyecandan içi içine sığmayan Yeri bana mesajlar yağdırmayı bıraktığında volta atan Jaehyun'un telefonu çaldı ve suratında aptal bir gülüşle otobüsün arkasına ilerlemeye başladı.

A midsummer night's dream.Where stories live. Discover now