twenty, you throw your head back laughing like alittle kid

6.9K 876 45
                                    

• Sonra kafasını geriye atarak gülümsedin küçük bir çocuk gibi

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

• Sonra kafasını geriye atarak gülümsedin küçük bir çocuk gibi... •

Aklım tamamen karışık halde onun karşısında otururken Minseok'un balıklarla konuşmaları kulağıma geliyordu, ona gülümsemenin ardından bakışlarım yeniden Jeongguk'u buldu ve devam etmesini beklemeye başladım.

Ellerini masanın üzerinde tutarak parmaklarını birbirine geçirdiğinde uzanmak ve ellerimi tutmak istedim, bu hissi geri plana atarak iç geçirdim. "Sana bir arkadaşım sayesinde adını duyduğumu söyledim. Bu doğru ama devamı da var." dedi bana bakarak, dili dudakları arasında gezindikten sonra elini saçına atarak kısa saçları karıştırdı.

"Senin fotoğrafını gördüm."

Başımı yana eğerek ona baktığımda bana gülümsedi, ben de gülümsemeye çabaladım. "Arkadaşım da ailem de eşim olacak kişinin sen olduğunu düşünüyordu ama Delta'lar eşsizdir, bunu sen benden daha iyi bilirsin." Herkes aynı şeyi düşünmüştü, Seokjin de bunu ima etmişti bana. "Bizim eşimiz yok, Jeongguk. İnsanlar neden bunu düşündüler bilmiyorum ama bu doğru değil." Başını sallayarak beni onayladıktan sonra iç geçirdi, "Seni buradan biliyordum, bir eşimin olmasını istemiyordum asla. Tek istediğim lider olarak elimdem geleni yapmaktı sadece, Jihoon eşim olduğunda, bilmiyorum. Anlatamıyorum Taehyung ben." Bu sefer cesaret ederek parmaklarımı masanın üzerinden uzatarak parmaklarına dokundum.

Yanlış olan bir şeyler olduğunu hissediyordum, Jeongguk benimle olmalıydı ama kurdu ya da belki de kader buna izin vermeyerek onun eşi olarak Jihoon'u seçmişti. Parmaklarımız birbirine tutunduğunda bir kez daha kırmamak içim bakışlarım kısa bir anlığına Minseok'a kaydı, onun dikkatinin tamamen balıklarda olması içimi rahatlattı.

Minseok bize döndüğünde ellerimi çekerek onun yanıma gelmesini bekledim, sandalyeye oturmasını sağladıktan sonra gelen hamburgerlerden birini onun önüne çekerek açtım ve eline verdim. Kendi hamburgerimi açarken Jeongguk tamamen Minseok için patatesleri açarak onun önüne bıraktı, soslarını da açarak koydu.

Hepimiz sessiz bir şekilde yemeklerimizi yerken Jeongguk'a bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum, herkes onun bir Delta ile hatta benimle olacağını düşünmüş olduğuna inanamıyordum. "Taetae." Minseok bana seslendiğinde bakışlarımı ona çevirdim, dudaklarının kenarı sos içinde kalmıştı ve parmaklarındaki sosu yalıyordu. Onun bu tatlı haline dayanamayarak yanaklarını öptüm. "Efendim bebeğim." dedim bana cevap vermesini bekleyerek, elini bana uzattığında peçeteyi alarak elini silmeye başladım.

"Ben seninle kalabilir miyim?"

Jeongguk ile bakışlarımız kesiştiğinde kaşları çatıktı, "Bu nereden çıktı?" diye sordum ona, "Jeongguk babam hep çalışıyor, ben evde çok sıkılıyorum. Jiminie de hep Yoongi ile geziyor. Kimse benimle oynamıyor artık." dedi dudaklarını büzerek, dayanamayarak saçlarını öptüğümde bana kollarını doladı. "Çok yakın bir zamanda benim yanıma geleceksin, Minseok-ah ama şimdi değil." dedim ben de dudaklarımı büzerek, "Bebeğim özür dilerim, seninle daha çok oyun oynamaya çabalayacağım." dedi Jeongguk onun elini tutarak dudaklarına götürürken, Minseok kıkırdayarak ona baktı.

Minseok'un hamburgerinin paketini biraz daha indirerek daha rahat yemesini sağladım, "Senin için beni bile bıraktı." dedi Jeongguk gülerek, "O benim küçük prensim." dediğimde Minseok bana bakarak gülümsedi, hamburgerleri bitirdiğimizde hava kararmaya yakın olduğu için kalktık yerimizden.

Minseok yine merdivenleri bizden önce inerken onun öne geçmesi için Jeongguk'a yol verdim, "Merkez'e seni bırakmalı mıyım?" diye sordu Jeongguk bana dönerek, merdivenlerin başında bizi bekleyen Minseok'un elini tuttu. "Burada vedalaşmamız gerek sanırım." dedim, Minseok'u kucağıma alarak yanaklarını öptüm.

Kapının önüne çıktığımızda Minseok benim yanaklarımı öperken gözlerinin dolduğunu gördüm, kollarını boynuma dolayarak "Gitmek istemiyorum, Taetae." dedi ağlayacak halde, "Bebeğim, bak görüşürüyoruz, hep görüşeceğiz. Lütfen, ağlama." dedim ona dayanamayarak, Jeongguk'un onu sakinleştirmek için sırtını okşuyordu. "Seni çok özlüyorum ama ben." Ona kocaman sarıldım, ben de onu çok özlüyordum.

Ona bu kadar bağlanmış olmam sağlıklı mıydı bilmiyordum ama Minseok benim oğlum gibiydi, "Ben de seni çok özlüyorum, bebeğim." dedim, Jeongguk onu kucağına alırken gözyaşlarını sildim parmaklarımla. "Babacığım ağlama." dedi Jeongguk ona sarılırken, Jeongguk'a sarıldığımda Minseok ortamızda kaldı, bu halim onu kıkırdatırken ellerini yumruk yaparak gözyaşlarını sildi.

Onlardan ayrılarak Minseok'un elini tutup yeniden avuç içini öptüm, Jeongguk onu 9to koltuğuna oturtup kemerini bağladı. Ön koltuğu açarak bir dosya çıkardı ve bana doğru ilerledi, "Bunu babam sana vermemi istedi." dedi uzatarak, dosyayı alırken içinden nelerin çıkacağını bilemiyordum.

"Taehyung."

Bakışlarımı ona çevirdim, ellerini önüne koyarak bana bakarken "Ben seni kırmak istemiyorum ama beni anla, kafam çok karışık." Bakışları bir an Minseok'a kaymasının ardından yeniden bana döndü. "Jihoon ile aramdakilerin bir aşk olup olmadığına emin değilim, kurdum ona tamamen bağlıydı." Dişleri alt dudaklarını ezerken "Senin kalbin?" diye sordum, dudakları hafif tebessüm ile kıvrıldı, "Taehyung." dedi bana yaklaşarak, "Ben kalbimin istediklerinden korkuyorum." Gülümsemem büyürken parmağımı çenesinde gezdirdim, elimi indirerek ona baktım.

"Kalbin her zaman doğruyu söyler Jeongguk, bunu unutma."

Uzanarak yanağını öptüğümde parmakları koluma tutundu, "Benim kalbim her zaman seninle, Jeongguk. Bunu unutma." dedim, kollarım ona sarıldı ve onun elleri belime dolandı. "Beni sevdiğin için teşekkür ederim." dedi, benden ayrılarak arabaya ilerlediğinde ona el salladım, onun emniyet kemerini takışını ve arabayı çalıştırarak uzaklaşmasını izledim.

Elimdeki dosya ile kaldırımda dikilirken içimde bir sızı vardı, onun gidişini durdurmak ve burada benimle birlikte kalmasını istiyordum. Onun içinde oluşmaya başlayan hislere karşı olmasını anlıyordum, Jihoon ile arasındaki bağı sorgulaması benim de hoşuma gitmiyordu çünkü bu onu daha fazla korkmaya iterdi.

Delta'ların bir eşi olmamasının tek sebebi kurdumuzun bir bağ oluşturmayacak kadar güçlü olmasıydı. Jeongguk'un kurdu bir omega ile bağ kurmalıydı ve kendi için en doğru kişiyi seçmişti, peki insan yanı?

Benim düşüncelerime göre insan yanları kurt yanlarının yanında o kadar pasif kalıyordu ki, hislerini tam olarak ölçemiyorlardı. Bu bazı kesim için kesin bir yargı olmasa da düşüncelerim bu yönde ilerliyordu, Jeongguk'un insan yanı kurt yanına karşı pasif kalmamıştı ve bu yüzden de aklı tamamen karışıktı, bu karışıklık içinde hislerinin ne yöne gideceğinden emin değildim.

Taksi çevirerek arka koltuğa yerleştiğimde dosyanın kapağına baktım, sade bir kahveregi kapakta beyaz yazılarla kasabanın adı yazıyordu sadece. İçini açarak bakmak konusunda emin değildim, kafamı Jeongguk'tan uzak tuttuğum bir anda anlayarak okumak istiyordum.

Taksi şehrin içinde ilerlerken arkama yaslandım, herkesin beni bile tanımadan aramızda bir şeylerin olacağını düşünmesi beni üzüyordu çünkü yaşamamız gereken şeyleri kaçırmışız gibi hissediyordum.

Eve girdiğimde Yoonha, ablasının yanından kalkarak bana doğru koşarken kollarımı açarak onu kucağıma aldım. "Taetae." dedi o da Minseok gibi ve bu gülümsememi sağlarken minik bebeğimin dolan gözleri geldi aklıma. "Merhaba ufaklık." dedim yanaklarını öperken, kolları boynuma dolanarak o da yanaklarımı öptükten sonra ellerini yanaklarıma koyarak parmak uçları ile sıktı.

Dosyayı odama koymak için Yoonha'yı kucağımdan indirerek koridora çıktım, karanlık odaya adım attım. Komodinin üzerine dosyayı bıraktıktan sonra üzerimdekilerden kurtularak siyah bir eşofman altı ile siyah bir tişört geçirdim üzerime.


ben mi gelmişim?


touch it' taekookWhere stories live. Discover now