BÖLÜM 14: GÖZ YAŞLARI VE KAN DAMLALARI

343 251 68
                                    

BÖLÜM  14: Gözyaşları ve kan damlaları

Aybüke’den                                                         16.08.2019–08.41
İzmir

Oh! Bugün çok güzel bir gün! Çok mutluyum! İlk defa ilaçsız ve deliksiz bir uyku çektim! Çok güzel bir şey bu! İyileşiyorum! Kalbim yaralarını yok ediyor sanki! Çok özgür hissediyorum. Hissediyorum, bugün çok güzel bir gün olacak.

Yataktan güzel düşüncelerle doğrulduğumda Ece’nin yatakta olmadığını gördüm. Saate bakmak için telefonumu elime aldığıma saatin dokuz olmak üzere olduğunu fark ettim! Herkes neredeydi? Telefonumu elime alıp Görkem’i aradım.

“Alo, güzelim! Günaydın!”

“Günaydın Görkem, günaydın. Neredesiniz, beni neden uyandırmadınız?”

“Kahvaltıdayız Doruk’la birlikte. Ece hanımı sevgilisi kaçırdı.”

“Beni neden uyandırmadınız?” dedim kızar gibi.

“Rahat bir uyku çek diye. İlaçların olmadan uyudun bak, demek ki oluyormuş. Bütün gece saat başı kontrol ettik seni.”

“Gerçekten mi?” dedim. İnanılır gibi değildi.

“Herhalde, abi olmak bunu gerektiriyor.”

Görkem’e kıkırdadığım sırada konuşmayı kısa kesip kahvaltıya inme kararı aldım. Görkem’e geleceğimi söyleyerek veda ettim. Yatağımı toplayıp üzerimi giymek için dolabı açtım. Lacivert eşofmanımı ve lacivert tişörtümü alıp dolabı kapattım. Aldıklarımı üzerime geçirip ayağıma bir çorap giydim. Saçlarımı kalın tek bir örgü yapıp bilekliklerimden Görkem’inkini ve Yağız’ın aldığını taktım. Abimi artık unutmaya başlamıştım. Her şey onu hatırlatırken, kalbimin onu hatırlamasına izin veremezdim. Bilekliği siyah çantamın en dibine atıp ayakkabılarımı giydim. Kapının üzerindeki anahtarımı ve telefonumu alıp dışarı çıktım. Uzun koridordan merdivenlere ulaştım, merdivenlerden inip yemekhaneye doğru yöneldim. Yemekhanenin açık kapısından içeri girdiğimde Görkemlerin oturduğu masayı aradı gözlerim. Onları gördüğümde yanlarına ilerleyip masaya oturdum.

“Hoş geldin güzelim!”

“Hoş bulduk Görkem!”

“Ben sana bir tepsi kapıp geliyorum.”

“Tamam.”

Görkem bana kahvaltı için tepsi almaya giderken Doruk’un çok dalgın olduğunu fark ettim. Gülmüyordu, hoş geldin bile dememişti. Ne olmuştu benim Oburiks’ime?

“Oburiks’im bir hoş geldin yok mu?” dedim gözlerimi kırpıştırarak. Doruk oldukça soğuk bir cevap verdi.

“Hoş geldin.”

“Hoş bulduk, hoş bulduk da sen iyi misin? Ne bu halin böyle? Yememişsin hiçbir şey. Dalgın dalgın bakıyorsun tepsine. Hayırdır?”

“Yok bir şey Aybüke, iyiyim. Aç değilim sadece.” Dedi Doruk omuz silkerken. Kaşlarımı çatarak sordum.

“Sen mi, aç mı değilsin? Bana bak Doruk, herkesi kandırabilirsin ama beni asla!”

“Nazlı’yla konuştun mu?” dedi Doruk konuyla alakasız bir şekilde.

“Yok konuşmadım. Sana dönmedi mi?” dedim merakla.

“Hayır, aramadı. Merak ediyorum onu. Sen bir arasana.”

“Tabi, hemen arıyorum. Allah Allah! Bu kız hiç böyle yapmazdı ki.”

Nazlı’yı aradım, çaldı, çaldı, çaldı ama telefonu açmadı. Bu içime bir kuşku ve korku düşürürken Doruk’a dönüp açmadığını söylemek için dudaklarımı araladım.

DOMİNO Where stories live. Discover now