29. Bölüm

2K 187 945
                                    

Bu zamana kadar yazdığım en uzun bölüm oldu. 

Medyaya bölümleri yazmadan günde bir doz aldığım şarkı ve mükemmel uyumlu klibini bırakıyorum. (Klipte kullanılan kareler Anna Karenina filminden, filmi izlemenizi tavsiye ederim. - Berşan çok sever.) 

Umarım beğenirsiniz, lütfen birkaç kelime de olsun yorum yaparsanız sevinirim. Siz sessiz kalınca anlamıyorum. Hikayeyi beğeniyor musun, beğenmiyor musunuz? Cidden düşüncelerinizi merak ediyorum. 

Keyifli Okumalar!

***

Umutlarının öyle fazla coşmasına izin vermezsen, hayal kırıklığına uğramazsın, demişti John Steinbeck. On üç yaşında iken okuduğum, o zamanlar bana hiçbir anlam ifade etmeyen bu satırlar şimdi hayatla ilgili birçok şeyi özetliyordu. Onu bir deftere not almıştım. Eski, deri kaplı siyah bir defterdi. Kitaplarda anlamadığım ama bir gün işime yarayacağını düşündüğüm güzel sözleri not alırdım. Bunların hayat dersimin birer notu olacağını düşünmezdim. O defter de o evde kalmıştı. Tıpkı küçük, hayatla ilgili hiçbir tecrübesi olmayan tozpembe hayallere sahip Berşan gibi.

"Tiffany, biraz daha muzlu süt ister misin?" diye sordum, elimdeki karton süt şişesinin pipetini Tiffany'e doğru uzatarak onunla tanışalı yarım saat kadar olmuştu. Belki daha fazla... Sayısal olarak tam bilemeyeceğim yaklaşık bir süreydi. Elbisemin eteklerinin açıkta bıraktığı bacaklarımı salladım.

Sıkkın bir kapa çeneni "Miyav!"ı ile sorum karışık buldu. Muzlu sütü pek sevmemişti, aslında ben de tadını pek sevememiştim.

"Keşke çilekli olanı alsaymış." dedim, kalan sütü de dudaklarımın kenarına dayadığım pipetten çekip içerken onu yanıma çağırdım. Sanırım çenemle onu sıkıyordum. Aslında kafamdakileri sesli dile getirirken kendi kendime konuşuyordum. Tiffany sadece bahaneydi. Bana kendi kendime konuşmadığımı hissettiriyordu, acaba böyle yaptığımı anlayıp buna mı bozulmuştu?

"Miyaaav..." dedi ben onun kızıl turuncu tüyleri okşamaya çalışırken benden kaçıyordu. Onu serbest bıraktığımda silkinip salıncakların olduğu tarafa yürüdü.

"Çirkin, tüylü, uyuz, şişko!" diye arkasından bağırdım. Bir sokak kedisi için fazla kiloluydu ve sinir bozucu. Ona en sevdiğim, ilerde kedim olursa kesinlikle koyacağım dediğim ismi vermiştim ama o yüzüme bile bakmıyordu. Sözlerimi umursamayıp zıplayarak salıncağa bindi ve büzüşerek oraya yattı. Hava kararmıştı ve buradan geçen tek tük insanlar dışında pek kimse yoktu. Burası sokak arasında kalmış eski bir parktı. Sabah kafamı dağıtma planlarım gece bir parkta süt içerken sonlanıyordu. Elimdeki kutuyu çöpe almak için yanıma aldım.

"İyi öyleyse ben gidiyorum, zaten istenmediğim yerde durmam!" dedim.

Tiffany yine bir tepki vermedi. Çantamdan çıkarttığım bir kutu kakaolu süte pipet takıp az önce oturduğum yere koydum. "Acıkırsan içersin!" dedim. Arkamdan gelmesini beklemiyordum ama bir umut birkaç defa oraya baktım. Tüylü şişko uykuya dalmış olmalıydı. Elbisemin eteklerini temizleyerek çantamı omuzuma takıp yürümeye başladım. Kafamda bir yer yoktu. İstanbul da tıpkı Moskova gibiydi. Tek fark Moskova'da hayat 7/24 hareketliydi. İstanbul akşamları beklediğimden sessizdi. Belli bir saatten sonra bazı dükkânlar kapanıyordu. İnsan sayısı azalıyordu, günün geç saatlerinde gündüze göre zamanın daha yavaş aktığını söyleyebilirim. Öğle saatlerinden sonra özellikle akşama doğru toplu taşıma ve sokaklar daha kalabalık oluyordu. İnsanlar düzensiz bir kalabalık olarak yürüyor, hatta caddeler hususi onlara tahsis edilmiş gibi elini kolunu sallayarak, sağlarına sollarına bakmadan kaba saba yürüyorlardı. Bir günü tek başıma sokakta geçirmiştim ve şimdiden insanların açgözlü olduğunu düşünüyordum. Nakit para sorunumu kahvaltı sonrası bir büfeci ile anlaşarak çözmüştüm. O karttan bin lira geçmişti. Altı yüz elli lirasını bana verirken komisyon olarak üç yüz elli liramı almıştı. Nakit olarak veriyormuş, bunun için komisyon kesme gerekirmiş gibi şeyler söylemişti. Kart işlerinden anlamadığından başta adamın sorunumu çözmüş olmasına sevinmiştim ama düşündükçe dolandırıldığımı hissediyordum. Üstelik bu da değildi, toplu taşıma için kart almaya çalışırken de bir benzeri olay yaşamıştım. Aslında dünyanın neresine giderseniz gidin bilgisizseniz insanlar sizi sömürebildikleri kadar sömürmenin yoluna bakıyordu. Düşünceli bir şekilde Arnavut kaldırımlı sokakta yürürken arkamdan gelmekte olan birinin ayak seslerini duydum.

Bestenigar #Watty2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin