30. Bölüm

2.3K 174 83
                                    

Merhaba nasılsın? Umarım siz, aileniz, çevrenizdikler, arkadaşlarınız iyisinizdir.

Bölümü yazdım ama ülke gündeminde olaylar öyle canımı sıkıyor, beni üzüyor ki! Biraz olsun kaçmak ve kafamı dağıtmak istedim. Hepimize geçmiş olsun.

Keyifli Okumalar! (Tabii keyif kaldıysa...)

***

Arabaya bindiğimiz anda Ezra kuyruğuna basılmış köpek gibi bana havlıyordu. Daha önce hiç kuyruğuna basılmış bir köpek görmemiştim ama muhtemelen bu gözümün önündeki manzara bununla eş değerdi.

"Senin hareketlerine ben neden hâlâ şaşırıyorum ki? Neden bir her defasında ben senin hareketlerine şaşırıyorum!" Bu tekrar eden birbirine benzer sorular gerçekten cevap bekleyen sorular mıydı? Cevaplamam gerekir miydi yoksa daha çok kendi kendine mi konuşuyordu çözmeye çalıştım.

"Biraz fazla mı tepki veriyorsun?"

Sesim onun sesinin aksine oldukça sakindi, hatta onu daha da öfkelendirecek kadar sakindi. Sesimi yükseltmek yerine bu şekilde olgun bir ses tonuyla konuşmam artık sadece kuyruğuna değil komple üstüne basılmış gibi kükretti onu. Artık ejderhanın üstüne basmıştım.

"İki gündür sana ulaşmaya çalışıyorum, götümde boza pişiyor ama sen kalkmışsın biraz fazla mı tepki veriyorsun diye soruyorsun? Lan az önce seni üç travestinin evinden aldım. Adamlara..." sinirle kendini düzeltti. "Kadınlara ne dediysen beni sorgulamaya kalkıyorlar!" dedi arabayı çalıştırdığında gaza bastığında hızlı bir şekilde geri savruldum ve sırtım koltuğa yapıştı. O dediğinin ne olduğunu bilmiyordum ama arkadaşlarımı yargılamasından hoşlanmamıştım. Ayrıca ne var yani onlara kısaca onun kim olduğunu özetlerken dünya üzerinde yaratılmış en kibirli, egolu, tekinsiz ve güvenilmez insan olduğunu anlattıysam. Anlatırken de ufak bir geçmiş anıdan bahsettiysem ve bu anı onun beni öptüğü geceye aitse... O gece bana söylediklerini unutmamıştım. Beni nasıl küçümsediğini, başından atmaya çalıştığını... Bir de anlaşma vardı.

"Arkadaşlarımı bu şekilde yargılayamazsın, ne oldukları seni de beni de ilgilendirmez!" dedim.

Dilinin ağzının içinde gezdirdi sanki ağzına gelenleri tutuyor gibiydi. Bana kısa bir bakış attı o küçümseyici bakışlarından biriydi. "Ne halde olduğunun farkında mısın?" diye sordu.

Ağrıdan ayak parmaklarımın üzerine basarken zorlanıyordum, kafamdaki sargı ve dudağımdaki kabukla hoş bir görüntüye sahip değildim. Kokuyor bile olabilirdim, üzerimdeki askılının hafifçe kolunu kaldırdım ve sanki bedenimi esnetiyor gibi yapıp kokladım. Üzerimi o gelmeden önce değişmiştim ama o evden çıkarken yanıma güzel kokmamı sağlayacak bir şey almak gelmediğinden tenim kaldığım ev gibi rutubet kokuyordu.

"Bunu onlar yapmadı, düştüm." dedim.

"Galata Kulesi'nden mi düştün? Bu nasıl düşmek?" diyerek eliyle beni işaret etti.

"Yalan söyleyecek değilim." Kollarımı göğsümün üzerinde birleştirdim.

"Yalan senin ağzına yuva yapmış, zaten sen konuşurken söylemiyorsun o, şeytan dilinin ucundan dökülüyor!"

"Benimle bu şekilde konuşmaya devam edersen arabanın hareket etmesini, yolda olmamızı falan umursamadan kapıyı açıp ineceğim." dedim. "Ne bu? Celal Bey'in hapishanesi, Ezra Bedir şubesi mi?"

"Yok güzelim, benimki baba evine benzemez."

Başımı çevirmeden gözlerimi ona çevirip yandan bir bakış attım. Umursadığı yoktu, konuyu değiştirmek en akıllıca olanıydı. Başka türlü kendi ecelime yürüyecektim. Bir elim kapı kolunun yanındaki kolçakta "Telefonda İvan demiştin? Yemek ne alaka? Bu İvan denen adam kim?" diye sordum.

Bestenigar #Watty2022Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin