İP_56 | YANILGININ NEFESİ

85.2K 2.6K 897
                                    

Merhaba, Kar Prenseslerim. Umarım sevdiğiniz bir bölüm olur ❤

Yıldıza basıp
  Bol yorum yapmayı unutmayın ♥

Kitabımızın simgesi buraya ❄

56. BÖLÜM | YANILGININ NEFESİ

Hatırlamak bizi daha iyi bir insan yapmayacaksa, neden unutmayalım ki?

Zihnim kar örtüsüyle kaplanmıştı sanki fakat düşünceler karı delip güneşe tek kaşını kaldıran kardelenler gibi zihnime çöken karı delerek kafasını çıkarmayı başarıyordu.

Her yeni doğan günün peşinden sürüklediği o tek soru ruhumun teninde kış rüzgarları estiriyordu. Her şey için endişe ediyordum, her şey ağır geliyordu ve her şeyin altında kaldığımı hissediyordum.

Başımı arabayı sürmekte olan ve yüzünde hiçbir ifade olmayan Edim'e çevirdim. Saatlerdir Ankara'ya giden, ıssız yolu çiğneyen arabanın içindeydik ama aramızda tek bir konuşma geçmemişti. Onunla konuşup konuşmama arasında kaldığımdan, başımı kararsızca cama yaslayıp bakışlarımı yolu her iki tarafından sınırlayan yüksek, beyaz dağlara çevirdim; zamanın yaşlandırdığı bir kadının uzun saçlarına oturan beyazlar gibi kar oturmuştu uzunlamasına yükselen yüzeyine.

Dudaklarımdan dökülen nefes, cama düşen yansımamın üzerinde bir buğu oluşturarak görüntümü bulanıklaştırdı. Edim'in aklından ne geçtiğini bilmiyordum, benim ne düşündüğümü de soracak gibi durmuyordu. Tuncay'ın Ankara'ya gelişi canını ne kadar sıkıyor emin değilim, kendi içine çekilmişti, sessizdi. Edim Demiray'ın sessizliği beni her zaman rahatsız etmiştir. Varlığı aydınlık gibi rahatlama, yokluğu karanlık gibi korkuydu. "Tuncay geldiğinde... ona ne diyeceğiz?" diye sordum.

Tuncay istese bile,Edim'i bırakıp onunla gidemeyeceğimi biliyordum fakat içinde bulunduğum durumu Tuncay'a nasıl daha kolay ve aynı zamanda onu rahatlatarak anlatabilirdim, bilmiyorum.

Edim, siyah gözlerini yoldan ayırmadan ifadesiz bir sesle, "Sen ne söylemek istiyorsun?" diye karşılık verdi.

"Emin değilim," diye mırıldandım, arabanın dışına yağan kar taneleri sanki karamsar düşüncelerime ait parçalardı ve tek tek benden düşüyordu. "Ama gerçeği söylememem gerekiyormuş gibi hissediyorum, başka türlü beni anlayacağını sanmıyorum."

Tuncay, geçmişin içinde beni ömemseyen bana değer veren tek kişiydi.

"Ona gerçeği söyle veya söyleme bana fark etmez, ne yapmak istiyorsan yap ama seni götürmeye kalkışır ve ısrar ederse durup izlemem, haberin olsun."

Ona ters ters bakıp sert bir sesle karşılık verdim. "Sakın Tuncay'a zarar vermeyi aklının ucundan bile geçirme, izin vermem."

Omzunun üzerinden bana bakıp, "Çok yazık," dedi, alaycı bir sesle. "Tam da böyle yapmayı düşünüyordum."

"Ben çok ciddiyim, Edim."

"Ben de senden daha az ciddi değilim, Lavin."

Rahat tavrı, sinirlerimin üzerine bir evin çatısı gibi kapandı. "Beni delirtmek yerine neden çözüm önerisi sunmuyorsun?"

"Çözüm basit, bana deli gibi âşık olduğunu söyle ve yolla onu."

Düşüncelerim bir anda dağıldı, "Çok beklersin," diye homurdandım. Ben onun ağzından bir kere bile beni sevdiğini, bana âşık olduğunu duymamıştım. Ona bir defa söylemiştim ve o sözlerimi duymazdan geldiği gibi hakaretle yoğrulmuş bir çöpe çevirip gözlerimin önünde atmıştı. Rahat rahat bana böyle yapmamı söylemesi canıma bir katilin parlayan bıçağı gibi saplanıyordu. "Tek derdin onu yollamam, değil mi?"

İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin